Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından kentin bazı bölgelerinde 1,5 gün süren su kesintisi yaşandı. Söylenen sürenin aşılması ve 1,5 gün boyunca musluklardan tek damla su akmaması, haliyle vatandaşın tepkisini beraberinde getirdi. Kimi haklıydı, kimi belki değildi… Bahsetmek istediğim aslında bu olay değil.
Bu olayın bize neler anlattığı…
Aylar boyunca yazılan yazılarda, yapılan söyleşilerde, basın açıklamalarında tek bir kelime yankılandı: “kuraklık”. Tasarruf çağrıları yapıldı, uyarılar tekrarlandı, hatta gelecekte yaşanabilecek su savaşlarından söz edildi. Baraj doluluk oranları alarm verdi, Türkiye’nin bazı bölgelerinde planlı su kesintileri başladı.
Önümüzde yaz var. Eskişehir’de de benzer uygulamaların yaşanması artık bir ihtimal değil, güçlü bir öngörü. Peki o zaman ne olacak?
Bir gün susuz kalınca yükselen ses, o günler geldiğinde de aynı kararlılıkla yükselecek mi? Bugün tasarruf moduna geçilecek mi?
Gece vardiyasından dönen bir işçi duş alamadığında, ateşi çıkan çocuğunu serinletmek isteyen bir anne-baba musluğu açamadığında, insanlar kendi evlerindeki, kendi paralarıyla ödedikleri suyu kullanamadığında sessiz mi kalacak?
Elbette kalmayacak.
Ancak bugün ses yükseltenlerin bir kısmı, dün akan çeşmeyi “pis” diye kapatmaya üşenenler değil miydi?
Duşta dakikalar değil saatler harcayanlar, boşa akan suyu görmezden gelenler yarın o suya muhtaç kalmayacak mı?
Tıpkı geçtiğimiz günlerde olduğu gibi… İşten dönüp bulaşık yıkayamayan, çocuğunu yıkayamayan, en temel ihtiyacına ulaşamayan insanlar gibi…
Kuraklık konuşulurken susanların, yalnızca bir gün susuz kalınca hesap sorması düşündürücü değil mi?
Bu bir günlük kesinti, aslında bize pahalıya mal olmayan ama çok şey öğreten bir dersti. Suyun değerini hatırlattı. Ben de susuz kalan bir vatandaş olarak, suyun geleceğini bilerek sabırla bekledim. Günü kurtaracak çözümler buldum.
Ama asıl mesele bugünü kurtarmak değil. Asıl mesele yarını kurtarmak…
Suyu yalnızca bugün için değil, geleceğimiz için tasarruflu kullanmak zorundayız. Nerede olursak olalım, hangi şartta yaşarsak yaşayalım… Çünkü su, yerine konabilecek bir kaynak değil.
Her bir vatandaş, yaşanan bu 1,5 günlük susuzluğa yalnızca bir arıza gözüyle değil, “kuraklığın küçük bir provası” açısından da bakmalı. O zaman geleceğin ne kadar tehlikede olduğunu ve suyun ne kadar hayati olduğunu çok daha net göreceğiz.
-Bir gün susuz kalmak zor. Ama susuz bir gelecekte yaşamak, çok daha zor.-