Dönüşüyoruz Ama Farkında Değiliz

Kendi gölgesiyle kavga eden insanlar gibiyiz şu ara…
Kabuğunu kırmak isteyen, sabırsız ama sancısız bir zamanı kollayan, o zaman gelecek diye kendini sürekli erteleyen insanlar gibi.

Fakat biliyorum ki, yola çıkmış beklentiler asla geri dönmezler.
Ağrılı, sancılı, bol kavgalı dahi olsa beklentilerin gücü değişime direnen mıh gibi direkleri söküp atar.

Kabul edilesi lazım gelen en büyük gerçeklerden biridir dönüşüm.
Sadece binalar, yollar değil takvimi durdurmaya gücü yetmeyen herkes dönüşür.
Yıkılır, dönüşür. Yerinde dönüşür. Toplu dönüşür.

Direnemediği için dönüşür.
Riskli olduğu için dönüşür.
Konfor istendiği, verim beklendiği için dönüşür.
Ama illaki dönüşür.
Çünkü mecburdur!

Eskişehir’de bu mecburi hikayenin ilk adımlarını atıp kendini bekleme moduna alan bir şehir…

Devam etmek için gürültüsüz, patırtısız bir an kolluyor.
Üzgünüm ki bu mümkün değil.

Yıllardır toprağa kök salmış bu direnişi tereyağından kıl çeker gibi al aşağı etmek demokrasiye inanmak kadar iyimser bir gerçeküstücülük gerektiriyor.

Ancak başlayan geri dönmez…
İster pata küte, ister hazmederek, ister ince uçlu bir matkapla duvarları dele dele gerçekleşecek.

Beklenti rampadan çıktı zira,
Merkez tek ama eskisi kadar yalnız değil.
Şehir küçük ama eskisi gibi köşeli değil.
İnsanlar sadık ama eskisi gibi “ezber” değil.

Kimse kimsenin sarayına giden yolları ideallerinden oluşan mermerlerle kaplamaya meyilli değil artık.

Zaten ideallerde eskisi gibi ideal bir geçer akçe değil.

Birliktelikten kasıt, sığ odalara kurulan masaların aldığı kararlara saklanamıyor.
Birlikteliği öğrenemeyenleri bölüşmeyi zorlayan gözünü açmış bir bıçak var ortada.
İki yanıda kesiyor, iki yanıda yeni bilenmiş.

O yüzden artık sadece alkış duymak için girilen o aynı odaların mührü kırıldı, sadece alkış duymak isteği gibi eğreti artık.

Bir şey duymak için bir şey yapmak veya yaptım demek yetmiyor.
Suçlamak ve savunmak çemberini kırmak gerek.
Daha doğrusu ikrar diye yeni bir çembere ihtiyacı var şehrin ileri gidemeyenlerinin.

Köhnemiş kadroların korku ile yüzleşmekten korkup düşmana peşkeş çektikleri tebessümlerini, ısrar ve dik duruşla kıracak aktörler türeyecek koridorun sonunda.

Yanlışı savunmak gafletini ortadan kaldıracak, kitabın ortasından konuşabilenler çoğalacak rekabetin diğer köşesinde.

Küçük olsun benim olsunculara inat büyük olsun hepimizin olsuncular peydah olacak şatafatlı sofralara.

Azınlığın çoğunluğa tahakkümü, çoğulcu ve adil olanların teknesinde boğulacak.

Değişecek, dönüşecek, yeni bir dil, yeni bir düzen alacak her şey…

Kaçamayız, kaçınanamayız, saklanamayız.

Ya yakalayacağız o yeni treni, ya el sallayacağız arkasından

Konforu bozulmayan, kavgadan kaçınan, üretmeyen, elleri sadece alkışlamaya yarayan bir zahmet yayan devam etsin.

Ve devam etsin trene sadece kendisi binip arkasında insanlar koşacak zannedenler…
Ama yalnız, ama ters yöne…