YAŞAM

Eskişehir’de Öğrenci Olmak Lüks Oldu! Okumak İçin Çalışmak Şart

Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Sinema ve Televizyon Bölümü 3. sınıf öğrencisi olan Barbaros Özdemir, 20 yaşında ve Balıkesir’in Edremit ilçesinden Eskişehir’e eğitim amacıyla gelmiş bir öğrenci. Ekonomik zorluklara rağmen sinema alanında tutunma hayaliyle çalışan Özdemir, Eskişehir’de öğrenci olmanın artılarını ve zorluklarını kendi deneyimleri üzerinden anlattı.

“Kira, market ve sosyal yaşam derken Eskişehir’de öğrenci olmak artık lüks hâline geldi” diyen Özdemir, geçim sıkıntısı, KYK yurtlarındaki koşullar, dayanışma kültürü ve sinema öğrencisi olmanın zorluklarını anlattı. “Sinemaya gidecek para bulamamak, bir sinema öğrencisi için çok tuhaf bir durum” sözleriyle de öğrencilerin yaşadığı ekonomik zorlulukları Eskişehir Haber Ajansı’ndan (EHA) Alperen Ata’ya anlattı.

ALPEREN ATA: Eskişehir’de okuyorsun ve ailenden uzak bir yerde yaşıyorsun. Burada yaşarken temel geçimini sağlamak için gelir kaynakların nelerdir? KYK’dan mı burs alıyorsun, ailen mi gönderiyor, yoksa hepsi mi?

BARBORS ÖZDEMİR: Ailem bir miktar para gönderiyor. Uzun süre KYK yurdunda kaldım. Bu yılın sonunda eve çıkma imkânım oldu. KYK bursu alıyorum, ailem destek oluyor. Bir de İŞKUR programı var. Şu anlık aile ve KYK bursuyla geçinmeye çalışıyorum. Hem kiramı, faturalarımı hem de günlük ihtiyaçlarımı buradan karşılıyorum.

Kahve içmek bile lüks hale geliyor

ALPEREN ATA: Eskişehir’de bir öğrenci olarak en büyük geçim zorluğunu nerede yaşıyorsun? Hangi kalemde?

BARBORS ÖZDEMİR: Genellikle en büyük yük kira oluyor. Diyelim ki on birim para geliyor, bunun altı birimini kiraya veriyorum. Kalan dört birimle tüm ayı çıkarmaya çalışıyorum. Ay sonuna doğru dışarı çıkıp çay ya da kahve içmek bile lüks hâle geliyor.
Sinemaya gitmek ay sonuna kaldığında tamamen lüks. Oysa ben sinema öğrencisiyim; sinemaya gidecek para bulamamak çok tuhaf bir durum. Tiyatroya gitmek de öyle. Gerçekten ilgilendiğim bir alan olmasına rağmen bazen gidemiyorum.
Yemeğe çok para gidiyor. Evde yemek yapsak bile market fiyatları yüksek. Markete girip en temel ihtiyaçları alıp çıkınca bile en az 1500 lira ödüyorsun. Süt, pirinç, yoğurt gibi temel ürünler bile çok pahalı.

ALPEREN ATA: Daha önce KYK’da kaldığını söyledin. Eve tek başına mı çıktın ve KYK’yı bırakıp eve geçme gereksinimi nereden doğdu?

BARBORS ÖZDEMİR: Eskişehir’e geldiğimde bir hafta KYK’da kaldım. Çok küçük ve kalabalık bir alandı; kaldığım yurt da okuldan çok uzaktı. Mahalleleri de tehlikeliydi. Birkaç yurt değiştirdim ama hepsi benzer yerlerdeydi. Yurda giderken “sinyale uğrama” dediğimiz durumlar bile yaşadım. Yurtta kalmak bana göre çok zor. Maddi gücü olmayanlar için bir imkân evet ama 6 kişinin kaldığı küçücük bir odada yaşamak, ranzalar, ortak duş ve tuvalet… Ayrıca kaldığın insanların kim olduğunu bilmiyorsun. Üreten biriyim; yazıyorum, müzikle ilgileniyorum, gitar çalmak istiyorum. Kendimle vakit geçirmeye ihtiyacım var. Bu lüks değil, ihtiyaç. Yurtta nefes alamıyordum, düşünemiyordum. Memlekete gidince tek başıma kalabildiğim için üretim yapabildiğimi fark ettim. Bu yüzden “Artık yeter” dedim. Hem psikolojim hem sağlığım etkilenmeye başladı. Üretmek ve kendime alan açmak istediğim için eve çıkma kararı aldım. Yaz boyunca klimacılık yaptım. Mesleğim değildi ama sabah sekizden gece on ikiye kadar çalıştım. Çok ağır bir işti ama sonucunda eve çıkabildim. Ailem maddi ve manevi olarak hep destek olurdu ama kendi imkânlarımla yapabildiğim yerde bunu tercih etmek istedim.

“Parayı nereye harcadın?” sorusunu açıklamak zorlaşıyor

ALPEREN ATA: Aileden para isterken rahatlıkla isteyebiliyor musun?

BARBORS ÖZDEMİR: Annemle babam hayatıma birebir şahit olmadıkları için bazı şeyleri anlamakta zorlanıyorlar. Onlar da öğrenciydi ama o dönemle şimdi aynı değil. Sosyal medya kültürü, şehir yaşamı, fiyatlar… Her şey değişti.
Ben tiyatro ekibindeyim. İnsanlarla oturup konuşmam, yapımcıyla görüşmem, tiyatro salonuyla buluşmam gerekebiliyor. Kendi içtiğim çayın parasını ödemek bile masraf oluyor. Bir çay 50 lira. İki çay 100 lira. Arkadaşlarla oturmak bile lüks hâline geldi.
Market alışverişi zaten çok pahalı. Temel ihtiyaçlar bir buçuk bin lirayı buluyor. O yüzden “Parayı nereye harcadın?” sorusunu açıklamak zorlaşıyor. Hiç lüks bir şey yapmıyorum, sadece normal hayatımı sürdürüyorum.

Ailemizden uzakken birbirimizi yalnız bırakmıyoruz

ALPEREN ATA: Arkadaş çevrende ekonomik zorluk yaşayanların oranı nedir? Bu durum aranızdaki dayanışmayı nasıl etkiliyor?

BARBORS ÖZDEMİR: Neredeyse herkes aynı sıkıntıyı yaşıyor. Farklı çevrelerden insanlar tanısam bile durum değişmiyor. Dayanışma çok güçlü. Para yatma zamanlarımız farklı olduğu için biri diğerine ısmarlıyor. Ekipmanlarımızı birbirimize veriyoruz. Tripodum varsa arkadaşım istediğinde kullanabiliyor.
Tiyatroda da aynı şekilde. Turneye gideceğimiz zaman dekor ya da prodüksiyon giderlerini hep birlikte karşılıyoruz. Kimin cebinde ne varsa onu koyuyor. Bu para ile ölçülemez bir şey bence; ailemizden uzakken birbirimizi yalnız bırakmıyoruz. Manevi olarak çok kıymetli.

Bölümü okuman bile bazen gerekmiyor; alaylı olmak daha değerli olabiliyor

ALPEREN ATA: Geleceğe yönelik kariyer veya yüksek lisans planların var mı? Ekonomik koşullar bunları etkiliyor mu?

BARBORS ÖZDEMİR: Benim memleketimde yapabileceğim bir iş var; en kötü köyde balıkçılık yapar huzurlu bir hayat yaşarım. Ama gerçekten yapmak istediğim şey sinema. Hikâye anlatmak beni tatmin eden bir iş. Maalesef mezun olunca kimse seni hemen sete almıyor. Hatta bölümü okuman bile bazen gerekmiyor; alaylı olmak daha değerli olabiliyor.
Ben bölümümü bir süreç olarak görüyorum. Bu süre içinde ne kadar üretirsem, ne kadar bağlantı kurarsam mezun olunca o kadar avantajlı olurum. Bazen “Bu kadar zorluğa neden katlanıyorum?” diye düşünüyorum. Maddi-manevi yük çok fazla. Psikolojik olarak herkesin güçlü olduğu bir dönem değil. Akademisyenlik veya başka bir alanda yüksek lisans yapmak zaman zaman mantıklı geliyor. Çünkü daha düzenli ve belirsizliği az bir iş. Sektörümüz çok belirsiz; bir anda kendini dönercide çalışırken de bulabilirsin çünkü hayat bu, geçinmek zorundasın.

Başka bir şehirde okusaydım nasıl olurdu

ALPEREN ATA: Eskişehir’de öğrenci olmak senin için nasıl bir deneyim? Hiç başka bir şehirde okusaydın nasıl olurdu diye düşündüğün oluyor mu?

BARBORS ÖZDEMİR: En azından Eskişehir’deyim. Eskişehir’in şöyle bir avantajı var: Ulaşım gerçekten çok kolay, şehir küçük ve bizim işimizin döndüğü yerler de küçük alanlar. Bu konuda rahatsız değiliz. Ama bazen düşünüyorum; “başka bir şehirde okusaydım nasıl olurdu?” “Eskişehir’den başka bir yerde yaşam olarak daha rahat edilebilecek bir yer olur muydu?” diye soruyorum kendime. Bir de yaşam şartları var tabii. Ben daha Haziran ayında ev tutmak zorunda kaldım. Çünkü Eylül’e kalsaydım, yeni gelen öğrenciler yüzünden fiyatlar iyice artacaktı. O dönemde de çıkmak imkânsız hâle geliyor.

Makul bir fiyata yaşamanın da böyle bir bedeli var

Haziran’da ev aramaya başladık ve aslında geniş ve ucuz bir ev bulduk. Bu eve taşınabilmemizin sebebi ise altı ay boyunca camı açık bırakılmış olmasıydı. İçeride kuş pislikleri mi dersiniz, tezgahta biriken sarı sıvılar mı… Her şey vardı. Ev gerçekten rezalet durumdaydı. Üstelik tahta kurusu da vardı. Ev arkadaşımla birlikte bu temizlemeye başladık. Yaklaşık bir ay boyunca evi temizlemekle uğraştık, hâlâ da uğraşıyoruz. Tahta kurusu için ilaçlama yaptırdık. İlaçlama dediğin şey 3-4 bin lira. “Kendin ilaç al, odayı ilaçla, bekle” dediler. Bir süre odalarımızı bile kullanamadık ama evimiz güzel. Makul bir fiyata yaşamanın da böyle bir bedeli var. Biz de bunu göze aldık.