O Kafaya Bu Duba Az Bile!

Avrupa Hareketlilik Haftası açılış töreninde konuşan AB Türkiye Delegasyonu Başkan Vekili Jürgis Vilcinskas, Eskişehir’i ulaşım alanında attığı adımlar nedeniyle “cesur kent” ilan etti. Vilcinskas, temiz ulaşımın daha fazla yaygınlaştırılması, güvenli bisiklet kullanımının artırılması gerektiğini vurgulayarak, “Sokakları yeniden insanlara kazandırın” telkinin de bulundu.

Araçlara daha fazla yer açmaya odaklanılan günümüzde, hem Hareketlilik Haftası hem de Avrupa’dan gelen misafirimizin sözleri, trafik tartışmalarına daha sağlıklı bir bakış kazandırmak açısından büyük önem taşıyor.

O halde tartışalım.

1900’lerin başında Henry Ford’un otomobilleri üretim bantlarına yerleştirmesiyle başlayan “otomobil işgalinin” nerede ve nasıl son bulacağı bilinmese de, bugün üretilen çözümler ceplerden çıkıp yine aynı noktaya varıyor. Daha fazla yol, daha fazla üst geçit ya da kavşak ve daha fazla asfalt…

Sorun, bisikletlilerin ve yayaların serbestçe hareket etme özgürlüğünü kısıtlamaktan, çocukların sokaklardan kopmasına kadar hazin sonuçlar doğursa da, insan odaklı değil, otomobil odaklı düşünme alışkanlığından kurtulmak pek mümkün olmuyor.

Otomobil sayısı mı arttı? “Kestirmeden hemen yeni yollar açalım da” fit oluyoruz.

Dubaların, biraz da zihnimizdeki bu kestirme çözümlere vurulması gerektiği kanaatindeyim.

Çünkü trafik, öyle ya da böyle tam anlamıyla çözülmesi mümkün olmayan, “çözdük” dediğimiz anda ise karşımıza yeni bir sorunla dikilen bir olgu…

Bazı aklıevvellerin iddia ettiği gibi değil; bırakın 15 katlıyı, 25 katlı kavşakların bile çözüm sunamayacağı, sorunları yalnızca öteleyebileceği gün gibi ortadayken, artık yeni fikirlerin peşinde koşmanın vakti çoktan geldi, geçiyor.

Gelin, ulaşım politikalarımızı bir kez daha gözden geçirelim.

Mesela, bireysel ulaşımın en doğal olduğu alanlar şehirlerarası yollar ve otobanlarken bunların ücrete tabi tutulmasından vazgeçilmeli. Buna karşılık, avuç içi kadar şehir merkezlerinde gereksiz bireysel araç kullanımı bir lüks sayılmalı ve vergiye tabi olmalı.

Şehir içlerinde otopark alanları azaltılmalı, trafik yavaşlatılarak bireysel araç kullanımının cazibesi ortadan kaldırılmalı. Bunun yanı sıra, daha pek çok caydırıcı ulaşım politikası da geliştirilebilir diye düşünüyorum.

Öte yandan, kaldırımları ve bisiklet yollarını trafik sorununa bir katkı olarak değil, yaşam kalitesini yükselten, kültürel etkileşimi artıran ve sokakları yeniden insanlara kazandırma uğraşı olarak ele alırsak, otomobil farlarının gösterdiğinden çok daha ötesini görebileceğimiz kanaatindeyim.

Burada bir virgül koyup, ilerleyen günlerde farklı bakış açılarıyla konuyu yeniden değerlendirelim.

Ülke gündeminin yoğunluğunda mesele berhava olmasın diye böyle bir giriş yapmayı tercih ettim.