Şehir Değil Köy Meydanı Gibi

Eskişehir’de trafiğe kayıtlı araç sayısı hızla artıyor. Her 3 kişiden 1’ine 1 araç düşen ve tüm hareketi şehir merkezine hapsolmuş bir şehirde bu büyük, devasa bir rakam.

Mevcut imar planları ile yollar, bulvarlar genişletilemeyeceğine göre şehir ve trafik ile ilgili sorunu belki bugün değil ama ileride belli ki sıkça, bolca konuşacağız.

Ancak trafik sorunu sadece mevcut cadde ve bulvarların sayısı ile alakalı değil, onları nasıl etkin ve pratik kullandığında bu çözümün bir parçası olarak değerlendirilebilir.

Ne yazık ki biz Eskişehir’de bu işi şehre yakışır bir verimlilikle kullanamıyor hatta trafik sorununu körükleyecek rahatlıklara, yanlış uygulamalara sessiz kalıyoruz.

Dışarıdan misafir olarak Eskişehir’e gelsem, birkaç gün kalsam ve caddelere, bulvarlara alıcı gözle bir bakacak olsam şehre dair fikrim değişir.

“Bir Avrupa şehri değil, bir kasaba zihniyeti var” deyip geçerim.

Çünkü…

Şehrin 4 şeritli Atatürk caddesinden başlayarak, Atatürk Bulvarı, Yunusemre, Şair Fuzuli, Cumhuriyet Bulvarı, Sakarya caddesi istisnasız tüm cadde ve bulvarında ciddi bir başıboşluk var.

Zira günün hemen her saatinde hiçbir cadde tam olarak kullanılamıyor.

Her caddede her saat mutlaka mal indiren, bindiren büyük araçlar mevcut.

Her caddede kendi dükkânının önünü kendi aracıyla park ederek muhafaza edenler var.

Her cadde ve bulvarda park için yasal olan alanın yanına 2. hatta 3. şerit park yapanlar var.

Her cadde ve bulvarda işim kısa diye aracın dörtlülerini yakıp olmadık yere araç bırakan var.

Mesela Atatürk caddesinin Odunpazarı kısmından girişinde her iki taraf yasal park alanı gibi sürekli park edilen araçlarla dolu. Hemen hepsinin yanında da yolun diğer şeridini hiç sıkılmadan kapatan başka bir araç bulunabiliyor.

Ana caddeler ya da yola çıkış güzergâhlarının önünde de sürekli görüş açısını kapatan ve trafiği riske atacak kadar fazla park halinde araca rastlamak mümkün.

Marketler gününün her saatinde depodan mal getiriyor, götürüyor ve hem kaldırımdaki yayayı hem de caddeden diğer geçen araçları zorda bırakıyor.

Bir de 4’lü kavşaklara yakın olan yerlerde bu park ve mal indirme işleri denk gelince iş çığrından çıkıyor.

Zaten adım başı ışıklar ve ışıkların süre olarak fazlaca kısa olması ya da tramvayın geçiş üstünlüğü nedeniyle ışık sırasının kaldığı yerden değil bir sonraki ışıktan devam etmesi gibi sorunları da unutmamak lazım.

İstasyon caddesine girişten başlayarak caddenin neredeyse tamamının yaya geçidi ile dolu olmasını da unutmayalım.

Özetle şehrimizde trafik adına bir kültür oturmamış durumda. Kasaba, köy yerinde araç kullanır gibi saygısız, bencil, kural tanımaz bir yapı var.

Ne yazık ki bu konuda yeterli ceza ve denetim olmaması da bu kural tanımazlık işlerini cazip edici hale getiriyor.  

Evet, otoparkların çoğu çok pahalı, evet akıllı kavşak sistemimiz yok, evet yollarımız dar ve az, evet uydu kentler ile şehir merkezini dağıtamadık, evet trafik master planımız yok, evet yeni yollar açmakta çok başarılı değiliz…

Ama önce olanı bir iyi ve etkili kullansak fena olmaz mı?