GÜNDEM

Şehit Tolunay Kocaman’ın Abisi EHA’ya Konuştu: Bir Aylık Eğitim, Bir Ömürlük Acı!

Eskişehir’in Seyitgazi ilçesinde çıkan orman yangınlarında şehit olan Tolunay Kocaman’ın abisi Serdar Kocaman, Eskişehir Haber Ajansı’ndan Buse Kuşcu’ya konuştu. Kardeşinin ölümünde ihmaller zinciri olduğunu belirten Kocaman, "Sesimi duyurmak istiyorum. Kardeşimi göz göre göre kaybettik" dedi.

Buse Kuşcu: Öncelikle kendiniz ve kardeşiniz Tolunay Kocaman’dan bahseder misiniz?

Serdar Kocaman: Biz üç kardeşiz. Tolunay bizim en küçüğümüzdür. 20 Eylül 1997 doğumluydu. Olay olduğunda 27 yaşındaydı. Eylül'de 28 olacaktı.

“1 aydır itfaiye eri olarak çalışıyordu”

Tolunay Kocaman, geçmişte nelerle uğraşıyordu? Ne kadar süredir itfaiye erliği yaptı?

Tolunay çeşitli işlerde çalıştı. Zaten liseden sonra okumadı. Ortaokul yıllarında da her yaz çalıştı. İnşaat işlerinde çalıştı; onlardan çok iyi anlar mesela. Liseden sonra kafelerde çalıştı. Ülker’de çalıştı; orada dağıtımda falan çalıştı. En son bir işte, 6-7 yıldır Yıldızpende şoförlük yapıyordu. Cam taşımacılığı, cam PVC taşımacılığı falan yapıyordu. Buraya da 29 Mayıs’ta başlamıştı. Yaklaşık bir buçuk aylık bir işçiydi. O bir buçuk ayın içinde, evleneceği için düğün hazırlıkları falan derken balayına gitti. Yaklaşık bir aylık kısmında çalıştı diyebiliriz. Aslında bir aydır bir itfaiye eri olarak çalışıyordu.

Slayt tecrübesi ile itfaiye erlerini ateşe attılar…

Bir aylık sürecin dışında eğitim almış mıydı?

Ondan öncesinde aldığı bir eğitim yok. Başladıktan sonraki süreçte ne kadar eğitim verildiyse… Ama bildiğim kadarıyla çok da bir eğitim almadı. Çünkü ben kendisine sürekli soruyordum. "Eğitim aldınız mı, ne yaptınız, ne öğretiyorlar?" falan diye soruyordum. Yani orada da çok eğitim aldığını söyleyemeyiz. Söylediği bir şey yoktu.

Arkadaşları, birkaç sayfalık bir slaytla sunum yapıldığını söylediler. İşçiler işte hortumu açmışlar, hortum toplamışlar falan. Tolunay arazöz şoförü olduğu için “Ben onları da yapmıyorum abi.” diyordu zaten. Eğitiminin bu kadar olduğunu söyleyebiliriz.

“Temelde bir problem olduğunu düşünüyorum”

Ben bunun zaten sadece bir aylık değil, temelde bir problem olduğunu düşünüyorum. Mesela orman işçisi alınacak. İhtiyacın var, biliyorsun, alman gerekiyor. Yangın sezonunun ne zaman başladığını da biliyoruz. Mayıs, Haziran… Havalar ısınmaya başladığında bu yangınlar çıkmaya başlıyor. Bu hep böyle.

Burada, en kötü ihtimalle, ben ocakta alınmaları gerektiğini düşünüyorum. Kardeşim ocakta alınmış olsaydı, 5-6 aylık bir eğitim almış olacaktı.

“COVID maskesi ile yangında çalıştılar”

Tolunay Kocaman gibi orman işçileri, gönüllüler ya da yangınla mücadele edenlerin çalışma koşulları sizce nasıldı?

Tam olarak içerisinde olduğum için bilmiyorum ama ben kardeşimden ve diğer arkadaşlarımdan dinlediğim kadarını söyleyeyim. Bir kere iyi eğitim almadıkları kesin. Çünkü mesela çocuklardan bir tanesine şey sormuştum: "Hiç gaz maskesi gördün mü, gaz maskesi nasıl çalışır biliyor musun?" dedim. Bilmiyordu mesela. Muhtemelen Tolunay da bilmiyordur.

Çünkü Tolunay'ın eski fotoğrafları var. Bu COVID'de kullandığımız N90’lar falan vardı ya, biraz daha iyi olanı… Öyle maskelerle falan müdahale ettiklerini biliyorum. Ama diğer türlü çalışma koşullarına çok hâkim olduğum şeyler değil. Ama ben iyi eğitim almadıklarını biliyorum. Üstünkörü bir eğitim aldıklarını biliyorum.

Bunun da çok yetersiz olduğu zaten çok bariz bir şekilde önümüzde duruyor, görüyoruz. Bunun haricinde diğer hakları nedir, ne değildir, onları da bilmiyorum. Ne kadar maaş alıyorlardı, nasıl koşullarda çalışıyorlardı, çalışma saatleri neydi falan, onlara çok da hâkim değilim.

“Tolunay, yangın kıyafeti olmadığı için eski asker botları ile yangında çalıştı”

Seyitgazi yangınında kıyafet ve ekipman eksikliğinden söz edilmişti. Siz de Tolunay Kocaman’ın vefat etmesinde bunların etken olduğunu düşünüyor musunuz?

Tolunay'ın yangın kıyafetinin o anda olmadığını, önceki fotoğraflarda da hiç üzerinde bir yangın ekipmanı görmediğimi biliyorum. Buradan oraya, balayının ertesi günü buraya uğradıktan sonra, buradaki eski asker botlarını oraya giymek için götürdüğünü de biliyorum.

Yetkililerin söylediği şeylerden bir tanesi şu: “Biz kıyafet veriyoruz da giymiyorlar.” gibi bir savunma var. Ben bunun da çok doğru bir savunma olduğunu düşünmüyorum. Yani ona kıyafetleri giydirmek zorundalar bence. Hep aynı örneği veriyorum: Bir asker “Ben kafama esti, hadi bakalım bugün kıyafetimi giymeyeyim, işe öyle gideyim.” diyemez. Bunu herhangi bir memur da söyleyemez, bir polis memuru da söyleyemez, bir zabıta da söyleyemez. O zaman orman işçisi de söyleyememeli.

Söylüyorsa, “Ben kıyafetimi giymeyeceğim.” diyorsa, alırsın o adamı, dışarıya bırakırsın. Dersin ki, “Kardeşim, sen burada çalışamazsın bu koşullarda. Çünkü biz ciddi bir iş yapıyoruz, alevlerin içerisine giriyoruz.”

Bir kere kişinin kendini koruması, aynı zamanda yanındakini koruması açısından da önemlidir. Onu da koruyorsun. Çünkü hep klişe bir söz vardır: “Zincir, en zayıf halka kadar güçlüdür.” diye. Sen yanındakini de korumak, kollamak zorundasın. Yani onunla ilgili de bir sorumluluğun var. Taşımak zorundasın.

“Köylülerin verdiği battaniyelerle uyudular…”

Tolunay, Manisa’ya gittiğinde işte başladıktan yaklaşık bir ay sonra Manisa yangınına gidiyor. Oraya gittiğinde de üzerinde kıyafetlerin olmadığına dair fotoğraflar var elimde, biliyorum. İşte orada, arazözün üzerinde ormancıların falan unuttuğu yelekleri giymişler zaten, üşüdükleri için. Yanındaki arkadaşları da aynı şeyleri anlatıyorlar.

Oraya gittiklerinde arazözün üzerinde uyuyabilecekleri bir uyku tulumlarının olmadığını falan da biliyorum. Yani köylülerin falan verdiği battaniyelerle ya da orada kalan battaniyelerle uyuduklarını da biliyorum. Bunların da büyük eksiklikler olduğunu düşünüyorum.

“Tolunay, 1 aylık sürecinde büyük bir yangına müdahale etmemişti”

Tolunay Bey, 1 aylık sürecinde Seyitgazi yangını gibi büyük bir yangına müdahalede bulunmuş muydu?

Hayır, bu kadar büyük bir yangına müdahale etmemişti. Şükranlı Köyü var, o civarda bir tane yangına müdahaleye gitmişlerdi. Onunla ilgili elimde de bir video var; bir YouTuber çekmiş. Orada kısa bir kesit var, onu topluyorum. Tolunay’ın orada görüntüleri de var. Yine kendi kıyafetleriyle.

Ondan sonra Manisa’ya gitmişti. Manisa’da da yaklaşık 6-7 gün falan kalıyor. Hatta daha uzun kalacaktı, ama düğün hazırlıkları için Tolunay’ı tekrar çağırdılar. Oradan otobüse binip geldi.

O da yaklaşık 6-7 Temmuz’a falan denk geliyordur. Temmuz’un başı gibi, Haziran’ın sonu gibi gitmişti. Yine 5-6’sı gibi geri döndü. Tarihler tam olarak bu. Yani en müdahale ettiği yangın olarak Manisa’daki yangını söyleyebiliriz. Oradan da İzmir Ödemiş’e geçmişlerdi.

Tolunay Bey’le en son ne zaman görüşmüştünüz?

En son ben düğünün ertesi günü görmüştüm. O da 15 Temmuz yapıyor. Sonra o günün akşamında balayına gitti zaten.

Pazartesi, balayından döndü. 22’sinde, ertesi gün işe gidiyor. 23’ü sabah telefonla görüştüm, hatta saat 11 civarı falandı. Orada, "Abi yangını kontrol altına aldık, sorumlu olduğumuz yeri söndürdük." falan demişti.

Ama biz yine tabii her zamanki gibi şey söylüyoruz: “Dikkat et, dikkat et…”

Sonra o gün 1.59 gibi tekrardan mesajlaştık. Zaten telefonun bölgede çekmediğini söylemişti. "Abi, telefon çekiyorken yazıyorum." demişti. Çünkü ben onu aramıştım, mesaj falan atmıştım.

Sonra galiba 3.30 gibi de olay gerçekleşmiş.

“En büyük beklentim ihmallerle ilgili soruşturma açılması”

Söylenmeyen ya da göz ardı edilen herhangi bir şeyin olduğunu düşünüyor musunuz?

Açıkçası şu an tam olarak medya ne konuşuyor, ne yapıyor, takip etmiyorum. Yani pek bunlarla uğraşmıyorum. Neler söyleniyor, bilmiyorum. Bir soruşturma açılacağını biliyorum. Ama bu soruşturmanın daha çok yangının çıkış sebebiyle ilgili olacağını düşünüyorum.

Diğer ihmallerle ilgili de inşallah, umarım… En büyük beklentim bir soruşturma açılması ve tam olarak ne yaşandığının ortaya çıkması. Sevk ve idarede mi bir sıkıntı oldu, yoksa bölgeye tam olarak hâkim değiller miydi, bundan mı kaynaklandı… Bunlar inşallah araştırılır. Şu anki beklentim bu yönde.

“Yangınlarda sürece iyileştirme yapılırsa acımız hafifler”

Ve yani şunu istiyorum açıkçası: Bu artık oldu. Tolunay’ı hiçbir şey geri getiremez. Bunu biliyorum. Ama şu bizi mutlu eder: Tolunay ve diğer dokuz şehide kadar olan kısımda, ve bundan sonra yapılacaklarda bazı şeyler değişir… Tüm bu önlemler alınır. Buraya alınan işçilerin standartları iyileştirilir. Eğitimleri yükseltilir, teçhizatları geliştirilir. Kıyafetleri düzgün verilir, kıyafetleri iyi olur. Ve bundan sonra bir daha böyle bir olay yaşamazsak, bu bizim en azından acımızı hafifletir. Deriz ki “Ya, Tolunay böyle bir şeye vesile oldu. Bu acı olay...”

Biz bunu yaşadık. Biz bununla artık yaşayacağız. Yani ben kendi adıma konuşuyorum. Ailem için de konuşabilirim. Biz acımızın geçmesini, dinmesini falan beklemiyoruz. Geçmeyeceğini biliyoruz yani. Bu, önlem alınabilir, dayanılabilir bir şey değil. Biz bununla yaşayacağız. Bu böyle olacak.

“Bu ülke ve insanlar, çok daha iyisini hak ediyor”

Ama inşallah bundan sonra en azından bazı şeylere dikkat edebiliriz, dikkat çekebiliriz. Çünkü ben bu ülkeden hiçbir şekilde ümidini kesen insanlardan birisi değilim. Bu ülke ve insanları bence çok daha iyisini hak ediyor. Bu şekilde ölmemeli bu ülkedeki insanlar.

“Biz Atamızın gösterdiği hedefi istiyoruz”

Tolunay’ın Anıtkabir’i gösterdiği bir fotoğrafı var. Biz Atamızın gösterdiği hedefi istiyoruz sadece. Biz o “muasır medeniyetler seviyesi”ne ulaşmak istiyoruz. Her bakımdan. Bu, yangınında da böyle, depreminde de böyle, hayat standartlarında da böyle… Biz sadece bunu istiyoruz.

Umarım vesile oluruz ve insanlar derler ki, “Seyitgazi’de böyle bir acı olay yaşanmıştı. Bu bir kırılma oldu ve bundan sonra bir daha böyle şeyler yaşanmadı.” denirse, bu bizim en azından biraz acımızı hafifletir. Ve bu kadar can da boşa gitmemiş olur.

Yoksa bu orman yangınlarının tekrar tekrar çıkacağından eminiz. Çıkmak zorunda. Avustralya’yı konuştuk. Akdeniz iklim kuşağındaki yerlerde orman yangını kaçınılmazdır. Dünya’nın her yerinde böyledir. Avustralya’da çıkar, Kaliforniya’da çıkar, Güney Afrika’da çıkar. Bizim bu havzanın, Akdeniz’in etrafındaki tüm ülkelerinde çıkar. Kaçınılmaz yani.
Mayıs-Haziran aylarında havalar ısınmaya başladığında bu yangınlar çıkacak. Biz bunlara karşı nasıl önlem alabiliyoruz? Ne yapabiliyoruz? Bence artık bunun üzerine çalışmalıyız. Ve kendimizi geliştirmeliyiz.

“Kardeşimin hakkını arayacağım”

Kendiniz bir hak arayışı içine girdiniz mi? Ya da hakkınızı aramayı düşünüyor musunuz?

Tabii ki ben girmek istiyorum. Ben, kardeşim için yapabileceğim her şeyi yapmak istiyorum. Hakkını savunmak istiyorum. Bu kardeşim olmasaydı da… Yani biz, insanların hakkını genel olarak savunmaktan hoşlanırız zaten. Severiz böyle şeyleri. Kardeşimin hakkını arayacağım.

Kamuoyuna ve yetkililere iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?

Umarım tüm insanlar bu konuda bizim yanımızda, arkamızda olurlar. Destekçimiz olurlar. Çünkü bunu gerçekten kendimiz için istemiyoruz. Ben bunu kendim için istemiyorum. Ya da ailem için istemiyorum. Bize ne olabilir ki? Ne yapılabilir ki bize yani? Bizim acımızı ne dindirebilir? Ne hafifletebilir?

Burada 10 kişi, 10 candan bahsediyoruz. Orta yaşlı insan bile yok neredeyse. Bunların hepsinin yaşı çok genç. Bu insanlar boşuna hayatlarını kaybetmiş olmasınlar.

Gerçekten bu insanların hayatlarını kaybetmesinde sorumlu insanlar varsa, o insanlar da bunun vebalini ödesinler. Ceremesini çeksinler.

Yani şu an savcılık ne yapar, ne yürütür bilmiyorum. Buradan da henüz annem babamın yanından ayrılıp çıkamadım. Dış dünyada gerçekten tam olarak ne oluyor, bilmiyoruz. Bunları gördükten sonra tabii ki hakkımızı aramak istiyorum. Arayacağız yani. Bu kaçınılmaz. Böyle yapmak zorundayız.