Son yıllarda “gıda güvenliği” konusu toplumda en çok tartışılan başlıklardan biri haline geldi. Satın aldığımız her sebze ve meyveye adeta “soframızdaki zehir” gözüyle bakıyor, güvenli hale getirebilmek için karbonatlı ya da sirkeli sularda bekletiyoruz. Neredeyse her gün kamuoyuna açıklanan yüksek pestisit oranları, dost sohbetlerinde “çoluk çocuğa ne yedireceğimizi şaşırdık” yorumlarını beraberinde getiriyor.
TMMOB’a bağlı Ziraat Mühendisleri Odası Eskişehir Şube Başkanı Selma Güder ile gıda güvenliği üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik. Tarımsal gıda denildiğinde ilk akla gelen kavram ise “pestisit”…
Sahi nedir bu pestisit?
Bitki zararlıları, hastalıklar ve yabancı otlarla mücadelede kullanılan kimyasal maddelerdir. Kısacası zirai ilaçlardır. Çoğunlukla tarım ilacı olarak bilinse de yalnızca tarımda değil, çocuk bahçelerinde ve parklarda sivrisinek ve çeşitli haşerelerle mücadele de kullanılmaktadır.
Pestisitler her yıl 385 milyon kişiyi zehirliyor
Güder, dünya genelinde her yıl yaklaşık 385 milyon kişinin pestisit zehirlenmesine maruz kaldığını ve bu zehirlenmeler nedeniyle 11 bin insanın hayatını kaybettiğine dikkat çekiyor. Pestisitten en fazla kadınların, çocukların ve mevsimlik tarım işçilerinin etkilendiğini belirtiyor.
Neden kadınları daha çok zehirliyor?
Kadınlarda, özellikle göğüs bölgesindeki yağ dokusunun fazla olması nedeniyle pestisit kalıntıları bu bölgeye yerleşiyor. Mevsimlik tarım işçisi kadınlar ise ot toplarken ya da çapa yaparken ekipman yetersizliği yüzünden doğrudan pestisite maruz kalıyor.
İnsan sağlığına etkileri…
Pestisitler, sinir sistemi, endokrin sistemi ve üreme sistemi üzerinde ciddi tahribatlara yol açabiliyor. Alzheimer gibi birçok hastalığa sebep olabiliyor. Ayrıca kusma, mide bulantısı ve ishal gibi zehirlenme vakaları da oldukça yüksek.
Topraktan köklerine, bitkinin her noktasına...
Pestisitler etki mekanizmasına göre sistemik ve kontak etkili olarak ikiye ayrılıyor. Kontak etkili pestisitler uygulandığında yalnızca bitkinin yüzeyinde etkilidir. Bu nedenle görece daha az zararlıdır. Asıl tehlike ise sistemik etkili pestisitlerde ortaya çıkar. Çünkü bu ilaçlar yalnızca yüzeyde kalmaz, toprak yoluyla köklerden emilerek bitkinin tüm dokularına yayılır. Sistemik etkili pestisitler, hem dünyada hem de Türkiye’de en çok tercih edilen zirai ilaçlar arasında yer alıyor.
Türkiye’nin pestisit karnesi
Son dönemde Türkiye’den ihraç edilen bazı tarım ürünleri, pestisit kalıntısı gibi nedenlerle geri çevriliyor. Kamuoyuna yansıyan bu gelişmeler, gıda güvenliği konusunu yeniden gündeme taşıdı. Bu noktada Güder’e soruyoruz: Türkiye gıda güvenliği riskleri açısından Avrupa’da hangi noktada? Güder, kısa bir değerlendirme yaparak, şu yanıtı verdi: “2025’in ilk yedi ayı itibarıyla ilk sıradayız. 2024’te ise ikinci sıradaydık.”
Hangi ürünlerde en çok kalıntı var? Gıda güvenliği için ciddi risk oluşturan pestisitler, neden ülkemizde yaygın biçimde kullanılmaya devam ediyor?
2025’te Türkiye, Avrupa Birliği’nin gıda güvenliği ağı RASFF üzerinden en çok bildirim alan ülke oldu. Toplamda 246 bildirim alan Türkiye’yi, Polonya, Hindistan, Çin, Hollanda ve Fransa izledi. Temmuz ayında sınırdan geri dönen ürünler arasında armut, asma yaprağı ve nar öne çıktı. Bu ürünlerde tespit edilen aşırı pestisit yükü nedeniyle iade işlemleri yapıldı.
Bahçeden sofraya uzanan küf riski…
Bahçede ürettiğimiz ürünü hasat ettikten sonra, kurutma ve muhafaza aşamalarında bazı doğal küfler oluşur. İşte bu küflerin genel adı mikotoksindir. Halk arasında en çok bilinenleri “aflatoksin” ve “okratoksin-A”dır. Mikotoksin başlığı altında en çok karşılaşılan aflatoksindir. Özellikle pul biber, kırmızıbiber, kuru kayısı ve fıstık gibi ürünlerde görülür. En fazla yurt dışından geri dönen ürün ise fıstık.
“Fazla ilaç canlı ürün getirir” yanılgısı
Üretim zincirine baktığımızda, tarladan sofraya uzanan süreçte hasat, kurutma, muhafaza ve lojistik aşamalarını kapsar. Bu zincirde en kritik bölüm üretim aşamalarıdır. Çünkü pestisit kullanımını burada kontrol edebilme imkanı vardır. Ancak özellikle orta ve küçük ölçekli çiftçiler, çoğu zaman bilinçsiz üretim yapmaktadır. Örneğin kentimizde, çiftçiler “fazla pestisit kullanırsam ürünüm daha canlı olur” düşüncesiyle hareket ederek, roka ve maydanoz gibi satış potansiyeli yüksek yeşil yapraklı sebzelerde aşırı ilaçlamaya yönelebilmektedir. Nitekim Mihalgazi ve Sarıcakaya’da bu tür üretim oldukça fazladır ve ürünler Ankara ile İstanbul’a gönderilmektedir.
Pestisit kokteyli nedir?
‘Pestisit kokteyli’ denilen bir durum var. Tarımsal ürünlere birden fazla tarım kimyasalı, ayrı ayrı ya da karıştırılarak uygulanabiliyor. Böylece aynı anda üç-dört farklı etki sağlanıyor. Mantarı öldürüyor, yabancı otu yok ediyor, böceği de etkisiz hale getiriyor. Ancak bu uygulamanın ciddi sonuçları oluyor. Nitekim geçen yıl Almanya’ya gönderilen salamura yapraklarda 10 farklı pestisit kalıntısı tespit edildi ve ürünler sınırdan geri gönderildi.
Denetim tarladan başlarsa sofrada güven olur…
Bu noktada denetim mekanizmasının yalnızca ürünün pazara ulaşmasında değil, çiftçinin üretime başladığı andan itibaren devreye girmesi büyük önem taşıyor. Bilgilendirme, bilinçlendirme ve gerektiğinde yaptırım ve cezalarla caydırıcılık sağlanması, gıda güvenliği açısında hayati öneme sahip. Bu konuda tüm mevzuattan sorumlu kurum ise Tarım ve Orman Bakanlığı’dır. Bakanlığın Zirai Karantina Müdürlükleri ve laboratuvarları mevcut. Ancak denetim ve kontrollerin yalnızca devletin uhdesinde kalmaması gerekir. Gerektiğinde özel sektör ve üniversiteler de bu sürece dahil edilmelidir.
Gümrükten dönen ürünleri biz mi tüketiyoruz?
Kamuoyunda “gümrükten dönen ürünleri biz yiyoruz” şeklinde bir algı var. Bu algıda doğruluk payı var mı? Ürünler gerçekten imha ediliyor mu, yoksa Avrupa’nın kabul etmediği ürünleri biz mi tüketiyoruz?
11 Mart’ta Hırvatistan’dan Türkiye’ye ihraç edilen armut geri döndü. Çünkü bu üründe izin verilen limit kilogramda 0,0 miligramken, yapılan analizde 0,43 miligram pestisit kalıntısı tespit edildi. Bu değer, güvenli limitin 4,3 kat üzerindeydi. Aslında her üründe belirlenmiş belli limitler var. Ancak bu limitler ülkeden ülkeye ve üründen ürüne farklılık gösterebiliyor. Bizim iç piyasada kabul ettiğimiz ve “MRL” (Maksimum Kalıntı Limiti) olarak adlandırılan değer, örneğin nar için 200’dür. Türkiye’de 200 ile iç piyasaya sunulan bir ürün, Avrupa’da daha düşük bir limit nedeniyle geri çevrilebiliyor. Çünkü bazı Avrupa ülkeleri aynı ürün için “pestisit oranı en fazla 180 olmalı” diyerek daha sıkı bir standart uygulayabiliyor.
Avrupa standart koyuyor, biz uygulamada geri kalıyoruz
Peki, biz neden bu kadar yüksek limitlerle ürün tüketirken Avrupa daha düşük limitleri uyguluyor? Bunun uluslararası alanda ortak bir standardı yok mu?
Olmaz mı, elbette var… Avrupa Birliği standartlarından söz ediyoruz. Ancak burada önemli olan, denetimlerin daha sıkı yapılmasıdır. Ürün sınıra gelmeden önce gerekli kontroller yapılmalı ki geri dönmesin. Aksi halde hem ekonomik açıdan zarar yaşıyoruz hem de ülkemizin itibarı zedeleniyor. Geçen yıl 5 bin 364 bildirim oluşturulmuş. Bunlardan 492’si Türkiye menşeli ürünlere ait… Üstelik 474 tanesi gıda ürünleri. Bu doğrudan bizim sağlığımız için risk oluşturuyor. Çünkü yeri geliyor, bu ürünleri biz de tüketiyoruz.
Kuru ürünler iç piyasaya sürülüyor
Sınırdan geri gönderilen ürünler üretici için ekonomik kayıp oluşturmuyor mu? Bile bile neden bunu göze alıyor?
Elbette ekonomik kaybı oluyor. Ama ‘dönmez’ diyor. Özellikle taze sebze ve meyve ürünleri geri döndüğünde imha ediliyor. Bu noktada halkımızın içi rahat olabilir. Ancak Antep fıstığı, kuru kayısı, kuru incir, ceviz, badem ve fındık gibi ürünler geri döndüğünde iç piyasaya sürülüyor. Ne yazık ki biz bu ürünleri kendi iç pazarımızda tüketiyoruz.
Pestisit en çok sebzelerde…
Pestisiti en çok sebzelerde mi yoksa meyvelerde mi kullanıyoruz?
Pestisitin en yoğun kullanıldığı ürünler arasında ıspanak ve yaprağı yenilen yeşil sebzeler başta geliyor. Meyvelerde ise çilek, üzüm, şeftali ve armut öne çıkıyor. En az kullanılan ürünler arasında ise avokado, mısır, ananas, soğan, kavun ve karpuz bulunuyor. Pestisit kullanımında çiftçilerin bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi büyük önem taşıyor. Çünkü mevzuat mevcut olsa da uygulayıcı eğitiminde eksiklikler var. Kontrol sistemi bulunsa da izlenebilirlik yetersiz, analizler yapılıyor ama etkin değil. Bilgiye erişim var, ancak çiftçiye doğru şekilde aktarılmıyor.
Karbonatlı su sistemik ilaçları temizlemiyor
Pestisit kalıntılarına karşı sebze ve meyveleri sirkeli ya da karbonatlı suda bekletmek doğru bir yöntem mi?
Kontak ve sistemik etkili ilaçlardan bahsettik. Kontak etkili ilaçlar yalnızca yüzeyde etkilidir. Sebze ve meyveleri karbonatlı ya da sirkeli suda yıkadığımızda veya uzun süre beklettiğimizde bu ilaçlardan arınmak mümkündür. Ancak ülkemizde çok yaygın kullanılan sistemik ilaçlardan bu yöntemle kurtulamayız. Çünkü sistemik ilaçlar kökten alınır ve bitkinin tamamına nüfuz eder.
Başkan bir tarım mümkün ama…
Geleneksel yöntemlerin dışında başka bir tarım modeli mümkün mü? Örneğin iyi tarım ya da organik tarım…
Mümkün… Ancak ülkemizde ne ölçüde uygulanabildiği tartışmalı. Çünkü hem iyi tarım hem de organik tarım, mevzuata tabi ve belirli kriterlere göre yürütülen uygulamalardır. Türkiye’nin her bölgesinde organik tarım yapmak mümkün değil. Ayrıca mevcut koşullarda gıda güvenliği zincirimizde, tarladan başlayıp satışa kadar uzanan denetim sürecinde ciddi eksiklikler bulunuyor.
Tarımdan tasarruf olmaz
Organik ya da iyi tarım uygulamalarında devlet destekleri yeterli düzeyde mi?
Her biri bakanlık tarafından destekleniyor. Öncelikle gıda ve tarımda tasarruf olmaz, bu alanların mutlaka desteklenmesi gerekir. Bugün geldiğimiz noktada ise ülke tarımı zirai don, kuraklık ve susuzlukla ciddi şekilde etkilenmiş durumda. Çiftçilerimiz zor koşullar altında. Çiftçinin üretimden vazgeçmemesi ve yurtdışından ürün ithalatına ihtiyaç duymamamız açısından tarıma yönelik çalışmalar yapılması büyük önem taşıyor.
Bakanlık verileri paylaşmıyor
Dünyadaki pestisit zehirlenme oranlarını paylaştınız… Peki, Türkiye’de durum nasıl?
Türkiye’de bu veriler kamuoyuyla paylaşılmıyor. Aslında bu bilgilerin alınması gereken kurum Sağlık Bakanlığı’dır ve tüm kayıtlar Bakanlıkta mevcut.
Eskişehir ilk 10’da değil…
Eskişehir pestisit kullanımında hangi noktada?
Eskişehir, pestisit kullanımında ilk 10 il arasında yer almıyor. Bu açıdan çiftçilerimizin yavaş yavaş bilinçlendiğini söyleyebiliriz. Tarım İl Müdürlüğü de denetimlerde aktif rol alıyor. Özellikle Mihalgazi ve Sarıcakaya bölgelerinde, yaprağı yenilen yeşil sebzeler üzerinde sıkı kontroller yapılıyor. Türkiye’de pestisit kullanımının en yüksek olduğu iller ise Antalya, Adana, Manisa ve Bursa. En yoğun ilaçlama uygulamaları buralarda görülüyor.
Yabancı menşeli ilaç şirketleri Türkiye’yi pestisit pazarına çevirdi
Eskiden pestisit diye bir kavram gündemimizde yoktu. Ne değişti de bugün tarımda pestisit bu kadar konuşulur hale geldi?
Bugün bu kadar konuşulur hale gelmesinin nedeni tarım alanlarımızın giderek daralması. Çiftçiler, birim alandan daha fazla verim alma ihtiyacı duyuyor. Türkiye’den ya da yurtdışından ürün alan çok sayıda firma bulunuyor. Ayrıca yabancı menşeli firmalar Türkiye’yi verimli toprakları nedeniyle önemli bir pazar olarak görüyor. Toprakların daralmasıyla birlikte birim alandan daha fazla ürün elde edebilmek için zirai ilaçlar devreye giriyor. Ancak çiftçilerin bir kısmı bilinçsiz, her yerde yeterli sayıda ziraat mühendisi bulunmuyor. Bakanlık yetkili olsa da tüm süreci denetlemeye yetişemiyor.