Göreve geleli iki yıl oldu Hüseyin Aksoy’un.
Benim gözümde bu iki yılın en belirgin fotoğrafı nedir biliyor musunuz? Eskişehir Organize Sanayi Bölgesi’nin içinde, fabrikadan fabrikaya, atölyeden atölyeye yürüyen bir vali…
Kolay değil. Türkiye’de vali denince akla genelde makam odasında ağırlama gelir. Tören kürsülerinde nutuk atmak gelir. Ama Hüseyin Aksoy’da farklı bir şey gördüm: Üretimin içine girmek. İşçinin alın terini koklamak. Fabrika koridorlarında yanına uğrayan mühendisle, ustabaşıyla yan yana olmak…
Evet, Eskişehir OSB bu şehrin kalbi.
Savunma sanayiden beyaz eşyaya, seramikten havacılığa kadar onlarca sektör burada hayat buluyor. Eskişehir’in ihracatının, dövizinin, ekmeğinin büyük kısmı buradan çıkıyor.
Şimdi soruyorum size: Böyle bir şehrin valisi en çok nerede görünmeli?
Makamında mı, yoksa üretim sahasında mı?
Ben cevabı son iki yılda çok net gördüm. Hüseyin Aksoy tercihini yapmış. Eskişehir’in üretim damarına dokunmayı seçmiş.
Bir vali fabrika ziyaretine gittiğinde, oradaki işçi kendini değerli hisseder. Patron kendini yalnız hissetmez. Şehir de şunu anlar: “Üretenin yanında devlet var.”
Bir şehri tanımak istiyorsanız, onun stadyumuna gidin, çarşısında dolaşın, fabrikasında gezinin. Bir şehri yönetmek istiyorsanız, onun üretim gücünün tam ortasına adım atın.
Hüseyin Aksoy’un fotoğrafı işte bu yüzden hafızama kazındı.
Çünkü bazen bir fabrikanın kapısından içeri adım atmak, on tane protokol konuşmasından daha fazla şey söyler.
Ve Eskişehir, üretimiyle, sanayisiyle, işçisiyle bunu hak ediyor.
Hüseyin Aksoy’un farkı burada.
Bir şehirde devletin vatandaşa en yakın yüzü validir. O yüz bazen soğuk kalır, bazen mesafeli. Ama bu şehirde iki yıldır görüyoruz ki, o yüz üretim tesisinde işçiye gülümsüyor.
Üstelik bu ziyaretlerin başka bir önemi daha var.
Sanayi sadece rakamlardan ibaret değil.
Fabrikaların sorunları, OSB’nin beklentileri, ihracatçının sıkıntıları, işçinin derdi yerinde görülmeden anlaşılmaz. Kâğıt üstünde hazırlanan raporların çoğu eksik kalır. Ama vali fabrikanın içine girdiğinde gerçeği çıplak gözle görür.
Burada bir başka gerçeği daha söylemek lazım.
Türkiye’nin pek çok şehrinde, OSB deyince akla sadece patronlar gelir. Oysa Eskişehir’de OSB demek, işçiyle patronun aynı değirmende un öğütmesi demek. Biri alın terini koyar, diğeri sermayesini. Ortaya Eskişehir’in ihracat gücü çıkar. İşte tam da bu noktada devletin orada bulunması, işçiye de patrona da “yalnız değilsiniz” mesajı verir.
Ve evet, bu ziyaretler belki tek başına devasa yatırımlar getirmiyor, belki bir gecede bütün sorunları çözmüyor. Ama şunu sağlıyor: Eskişehir’in üretim gücünü, sanayi damarını sürekli gündemde tutuyor.
Bugün işçinin morali, patronun motivasyonu, şehrin üretim özgüveni işte bu küçük ama değerli dokunuşlarla ayakta kalıyor.
Sonuç?
Bazen bir fabrikanın kapısından içeri adım atmak, on tane protokol konuşmasından daha fazlasını söyler.
İşte o yüzden, Eskişehir’in son iki yılına bakınca benim hafızamda kalan kare, OSB’nin ortasında üretimin kalbinde yürüyen bir vali oldu.