Yaba Duba Du…

O ya da bu sebeple kendimizi sürekli Eskişehir trafiği ile ilgili konuşur, yazar ve sık sık tekrara düşerken buluyoruz.

Zira tek merkez ve dar bir çember içinde yaşadığımız için bu konu direkt yaşam konforumuza etki eden ve fazlaca kişiye dokunan bir konu.

Son günlerde tartıştığımız mesele ile Atatürk Caddesi boyunca yerleştirilen ve sol tarafa dönüşü fiziki olarak ortadan kaldıran dubalar.

Pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da vatandaşlar ikiye ayrılmış durumda.
Dubalar derde derman oldu diyenler de var, şiddetle karşı çıkanlarda.
Ancak bu kez siyasi bir ayrım yok.
Dubaya karşı çıkan CHP’liler de var, bu dubalar iyi oldu diyen Ak Partililere de rastladım.

Mesele homojen bir alanda, ideolojiden bağımsız tartışılıyor.

Ben ise sadece Atatürk Caddesi değil şehirdeki ana caddelere konulan tüm dubalara karşıyım. Ve bu konudaki düşüncemi defalarca dile getirdim.

Atatürk Caddesi duba sistemine de elbette bazı gerekçelerle karşıyım…

Dubaların bir mecburiyet, cadde üzeri parklara bir çözüm ve akışı hızlandırmak için konulduğunu dile getirenlere itirazım yok. Gerekçelerin boş olmadığını ve buna çözüm olarak aktif edildiğini biliyorum.

UKOME’nin yıllar önce aldığı kararı hayata geçiren Büyükşehir Belediyesi’nin de bu işe şehre inat kalkışmadığını ve asıl amacın biraz rahatlama sağlanması olduğuna inancım tam.

Ama,fakat,lakin bu duruma ve düşüncelere biraz şerh koymak istiyorum.

İlk olarak cadde boyunca sola dönüş zaten yasaktı demek bu duba sorununu hafifletmiyor.
Cadde boyunca zaten sol tarafa dönüşün yasak olması başlı başına bir saçmalık.
Zira İstiklal Mahallesinden, Odunpazarı tarafına gidecek bir aracın sola dönüp 2 km yol yapmak varken İstasyon dönemecine kadar gidip, oradan dönerek aynı yere 4 km ve daha fazla harcayarak gitmesi vakit,nakit israfından öte trafikteki seyir sürecini uzattığı için bir çözüm değildir.

Aynı şekilde Kırmızı Toprak civarından istasyon mevkiine gidecek bir aracın 1 km yol yaparak ulaşması mümkünken bunu en az 3 km yol ve seyir sürecine dönüştürmek bana akıl karı gelmiyor.

Kaldı ki cadde üzerinde ruhsatı verilmiş yüzlerce işletme var. Elbette bu işletmeler günün belli bir saat aralığında mal kabul edecekler ve o saatler genelde trafiğin pik seviyede olduğu, işe ve okula gidiş saati oluyor. Haliyle trafiğin yağ gibi akması biraz hayalcilik olur.

Tüm bunları bir kenara koyup başka bir şeyin altını çizmek istiyorum.

Biz yıllardır kendimize Avrupa Şehri diyen bir şehiriz değil mi?
Bunu hem şehrin estetiği hem de insan niteliğine, medeniyet ve davranış eğilimlerine bağlıyoruz haksız mıyım?

Peki, bu kadar duba ile terbiye edilen hangi medeni şehir var?
Ya da estetik olarak bu kadar çirkin gözüken hangi avrupa şehri?

Diyelim ki yaşanan sorun bu gerekçelerin hepsinden daha elzem ve bunu mecburen yapmak zorundayız…

O zaman bundan sonrasını lütfen iyi okuyun çünkü önemli bir çağrım var.

Madem sorun büyük ve çözüm için bazı estetik kaygıları, bazı zorlanmaları göze alıyoruz.
Madem amaç trafiğin rahatlaması için bazı şeyleri göze alma zamanı…

O zaman neden yıllardır çözüm ama estetik değil diyerek kavşaklarda yer altından veya üstünden bağlantı yollarını, köprülü kavşak ya da yonca yolları reddediyoruz.

Madem sıkışıklıkları gidermek için bazı ödünler vereceğiz, madem kötü, çirkin gözükmesine rağmen dubaları çözüm olarak görüyoruz ve destekliyoruz. O zaman şehrin 4,5 noktasında çevre yolu örneğinde olduğu gibi bat-çık yolları da düşünme zamanı gelmiştir. Onu da destekleyelim.

Haksız mıyım?