Yeni Törecilik

Bir hukuk devleti olduğumuz söylenir. Anayasamız vardır. Binlerce yasa, yüz binlerce madde… Mahkemeler, meclisler, müfettişler… Her şey yerli yerindedir. Ama bir şeyler eksiktir.

Kanun vardır lakin vicdan eksiktir. Yargı vardır ama adalet yoktur. Kolluk vardır ama hakkı değil koltuğu korur. Hâkim kürsüdedir, ama haksızla arasına duvar değil, perde çeker.

Bugün bir bürokrat yolsuzluk yapar, “kanunen suç değil” der. Bir patron işçisini ezer, “sözleşmesi var” diye geçiştirir. Bir ahlâksız toplumu çürütür, “özgürlük” diye kendini savunur. Çünkü kanun, ruhunu yitirmiştir.
Neyin yapılabileceği konuşulur; neyin doğru olduğu değil.

Töre: Bir Milletin Ruh Kalesi

Zamanlar gelir geçer; devletler kurulur, devletler yıkılır. Lakin bir milletin ayakta kalabilmesi için ne yalnız silaha, ne yalnız paraya ihtiyacı vardır. Bir milletin asıl dayanağı, ne altındandır ne demirden; o dayanak, töredir.

Töre... Kimi küçümser, “gelenek” deyip geçer. Kimi utanır, “ilkel” diye burun kıvırır. Kimi susar; çünkü töre, ona ayna tutar, o aynada kendi çirkinliğini görür.

Hâlbuki töre, Türk’ün ruhani anayasasıdır. Ne bugünün icadıdır, ne geçmişin kalıntısı. Töre; yazıdan evvel gelir, yasadan önce doğar.

Orhun’da Bengü Taş’a kazındığında değil, bozkırda bir çocuk annesinin eteğini öperken, bir yiğit düşmüşü yerden kaldırırken, bir bey obasını doyururken doğmuştur.

Töre, Türk’ün şah damarındaki kıvılcımdır. O kıvılcım sönerse; sancak dalgalanmaz, ordu yürümez, söz geçmez.

Bir zamanlar Bilge Kağan, halkını toplar ve derdi ki: “Ey Türk budunu! Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe, ilini töreni kim bozabilir?”

Bu söz, Türk’ün ilme, düzene ve erdeme bağlılığının andıdır. Lakin sonra ne oldu? Çin’in ipeği, Bizans’ın entrikası, Moğol’un baltası… Hepsi geçti içimizden. Devletimiz kaldı, ama töremiz çatladı.

Tanzimat geldi; Frenk usulüyle millet yetiştirmek istediler. Cumhuriyetle birlikte nice hamle yapıldı. Cumhuriyet haklıydı. Lakin toprak sürülürken kök unutuldu. Kanun yazıldı ama töre gömüldü. Artık sadece madde konuşuyordu; mana susturulmuştu.

Yeni Törecilik: Ruhun Geri Dönüşü

Demek ki mesele yalnızca kaide değil, kavrayış meselesidir. İşte bu yüzden, bu topraklarda yeni bir düşünce filizlenmek zorundadır: Yeni Törecilik.

Yeni Törecilik, ne dogmadır ne gericilik. Eski törenin ruhunu alır, çağın meseleleriyle harmanlar. Bu bir ahlak nizamıdır. Törecilik; milletin kendi ruhuna göre erdemli yaşama biçimidir.

Eski töre neydi?

Aile mukaddesti. Misafir Tanrı misafiriydi. Söz namustu. Haksızla barışılmaz, adaletsizle oturulmazdı.

Yeni töre ne olmalı?

Kamu malını çalan sadece hapse değil, millet önünde yüzleşmeye mahkûm olmalı. Eğitim sınav kazanmakla değil, karakter kazanmakla yücelmeli. İş dünyasında ölçü asgari ücret değil, asgari vicdan olmalı. Siyasette kürsü; dosyasızlara, onur taşıyanlara verilmeli.

Yeni Törecilik, yalnızca kanun değil; erdem temelli bir düzen teklifidir.

Bu anlayış, devleti güçlü, bireyi vakur, toplumu dayanışmacı kılar. Yasa, milletin ruhuna dayanırsa yaşar. Hâkim, töreyle hükmederse adil olur. Memur, töreyle çalışırsa halka zulmetmez. Genç, töreyle yetişirse yönünü kaybetmez.

Bir milletin töresi yoksa, mahkemesi de işe yaramaz, meclisi de. Çünkü vicdanı olmayan bir hâkim, en doğru yasayı bile zulme alet eder. Bu yüzden töre; kanunun önünde değil, kanunun içinde yaşar. Onu ayakta tutar, adaletle doldurur. Kanun ne kadar sağlam olursa olsun, eğer töreyle beslenmiyorsa, yalnızca suskun bir kağıttan ibarettir.

Bugün Türkiye’nin ihtiyacı ne yeni bir anayasadır ne de ithal basmakalıp kanunlar.

Bu milletin ihtiyacı, yeniden töreye dönmektir.

Bu bir geriye dönüş değil;
Bu, derine bir yürüyüştür.

Unutulmamalıdır: Töre susmuşsa, kanun konuşur fakat millet işitmez.