Eskişehir Valisi Hüseyin Aksoy, kamu görevine başladığı yıllardan bugüne kadar insan hakları alanında yürüttüğü çalışmaları EHA Yazı İşleri Müdürü Ayşe K. Uçak’a anlattı. Aksoy, hem İçişleri Bakanlığı’ndaki müfettişlik yıllarından hem de Başbakanlık’ta üstlendiği görevlerde insan haklarının korunması için aktif rol aldığını vurguladı.
-Gecenin üçünde nezarethaneye girip kayıt kontrol ederdik
Malatya Yeşilyurt Kaymakamlığı’nın ardından 1995’te İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişliği görevine atandığını hatırlatan Aksoy, 1990’lı yılların insan hakları ihlallerinin sistematik biçimde yaşandığı yönündeki iddialarla gündemde olduğunu belirtti. O dönemde İçişleri Bakanlığı’nın insan haklarının korunması ve ihlallerin önlenmesi amacıyla birçok çalışma yürüttüğünü dile getiren Aksoy, bunlardan birinin de “özel denetim” sistemi olduğunu söyledi. Bu kapsamda mülkiye müfettişlerine özel görevler verildiğini aktaran Aksoy, “Geçenin üçünde bir emniyet müdürlüğüne gidip nezarethaneyi açtırır; içeride kim var, kaydı işlenmiş mi, doktor raporu alınmış mı, keyfi bir gözaltı var mı, usule uygun işlem yapılmış mı, tüm bunları denetlerdik” dedi. Aksoy, bu görev kapsamında hem Ankara’da hem Diyarbakır’da denetimlerde bulunduğu ifade etti.
- Başbakanlık İnsan Hakları Üst Kurulu’nda 3 yıllık görev
Aksoy, insan hakları alanındaki bir diğer önemli görevinin ise 1997-2000 yılları arasında Başbakanlık’ta yürüttüğü sekretarya çalışmaları olduğunu belirtti. 1997’de kurulan Başbakanlık İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulu’nun Türkiye’de insan hakları politikalarının belirlenmesinde kritik rol oynadığını aktaran Aksoy, “O dönemde kurulan ‘İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulu’nun başkanlığını İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı yürütüyordu. Kurulda Adalet, İçişleri, Dışişleri, Milli Eğitim ve Sağlık Bakanlıklarının müsteşarları yer alıyordu. İçişleri Bakanlığı, insan haklarıyla ilgili ‘özel denetim’ tecrübem nedeniyle beni bakanlık temsilcisi olarak sekretaryada görevlendirdi.
Bu süreçte insan hakları ihlal iddialarının araştırılmasıyla ilgili birçok çalışmanın içinde yer aldım. Ayrıca insan haklarının güçlendirilmesine katkı sağlayacağı değerlendirilen çeşitli yasa tasarı taslaklarının hazırlanmasına da destek verdim” ifadelerini kullandı.
-Bugünkü Ombudsmanlık sisteminin temeli o çalışmaydı
Aksoy, Türkiye’de insan haklarının güçlendirilmesine yönelik hazırlanan tasarı örneklerini de paylaştı. Bunlardan birinin, bugün “ombudsmanlık” olarak bilinen “Kamu Denetçiliği Kurumu”nun kuruluşuna ilişkin taslak olduğunu aktaran Aksoy, farklı ülkelerdeki modellerin incelendiğini, buna ilişkin tasarının o dönemde hazırlandığını ancak koalisyon hükümeti nedeniyle yasalaşamadığını belirtti.
-Terör mağdurları için yeni mekanizma arayışı
Aksoy, insan hakları alanında yürütülen ikinci önemli çalışmanın ise terörle mücadele sırasında zarar gören vatandaşların mağduriyetlerinin giderilmesini sağlayan bir mekanizmanın oluşturulması olduğunu ifade etti. Bu konunun özellikle Dışişleri Bakanlığı tarafından gündeme getirildiğini belirten Aksoy, o dönemde yaşanan süreci şöyle aktardı: “Dışişleri Bakanlığımız, terörle mücadele sırasında vatandaşlarımızın zarar gördüğünü ve bu zararların karşılanması için konunun mahkemeye taşındığını, yargı süreçlerinin uzaması nedeniyle vatandaşların mağdur olduğunu ifade etti. Daha sonra vatandaşlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne dava açıyor, Türkiye de bu davaların büyük çoğunluğu kaybediyordu. Hem yüksek tazminatlar ödüyor hem de insan hakları ihlali yapan bir ülke konumuna düşüyorduk. Bunu önleyecek bir mekanizmanın geliştirilmesi gerektiği konusunda Dışişleri Bakanlığımızdan bir talep geldi.” Bu talebin İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulu’nda kapsamlı şekilde tartışıldığını anlatan Aksoy, terör ve terörle mücadeleden doğan zararların karşılanmasına ilişkin kanun tasarı taslağının o dönemde hazırlandığını söyledi.
-Memurlar hakkındaki ihlal iddialarına yeni çerçeve
Vali Aksoy, o dönemde üzerinde çalışılan bir değer önemli başlığın ise devlet memurları hakkında ortaya atılan insan hakları ihlali iddialarının yeterince soruşturulmadığı yönündeki eleştiriler olduğunu söyledi. Dışişleri Bakanlığı’nın, mevcut “memurin muafiyeti” düzenlemesinin soruşturma süreçlerini tıkadığı, dosyaların çoğu zaman kapanarak ilerlemediği ya da zaman aşımına uğratıldığı yönünde değerlendirmeleri bulunduğunu aktaran Aksoy, bu nedenle yeni bir yasal çerçeve hazırlanmasına ihtiyaç duyulduğunu belirtti. Bu kapsamda, kamu görevlilerinin yargılanmasına ilişkin 4483 sayılı Kanun taslağının o dönemde hazırlandığını söyleyen Aksoy, memurin muafiyetiyle ilgili mevcut kanunun kaldırıldığını ve yerine 4483 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiğini dile getirdi. Aksoy, düzenlemeyle ilgili şu bilgileri paylaştı: “Yeni düzenlemeyle, bir kamu görevlisi hakkındaki suç isnadı varsa, yetkili amirin 45 gün içinde soruşturma izni verip vermeyeceğine karar vermesi zorunlu hale getirildi. Eğer soruşturma izni verilmezse hem şikayetçinin hem de Cumhuriyet savcısının itiraz hakkı tanındı. Böylece ‘kamu görevlileri korunuyor” iddiaları gündemden kaldırıldı.”
- 2014’te Diyarbakır’da biriken tecrübe sahaya yansıdı
Görev yaptığı dönemde “İnsan Hakları Eğitimi 10 Yılı Eylem Planı”nın uygulandığını belirten Aksoy, birçok kamu kurumunun bu kapsamda kapsamlı eğitimlerden geçtiğini belirtti. Bu süreçte aktif olarak görev aldığını vurgulayan Aksoy, insan hakları konusundaki hassasiyetinin de bu çalışmalarla birlikte güçlendiğini söyledi.
Bu birikimin 2014 yılında Diyarbakır Valiliği dönemine doğrudan yansıdığını ifade eden Aksoy, özellikle terörle mücadelenin yoğun olarak sürdüğü yıllarda hukuk dışına çıkılmaması ve insan hakları ihlali yapılmaması konusunda büyük bir hassasiyet gösterdiklerini dile getirdi. O dönemde çatışmaların ve ihlal iddialarının arttığı bir atmosferin hakim olduğunu hatırlatan Aksoy, şöyle konuştu: “Terörle mücadelenin en yoğun olduğu dönemde insan hakları ihlallerine fırsat vermedik. Güvenlik birimlerimizin hukuk dışına çıkmadan terörle mücadele yürütmeleri konusunda gayret gösterdik. Güvenlik birimlerimiz de bu hassasiyetimizi benimseyerek terörle mücadeleyi aynı titizlikle yürüttü.” “Bu çaba hem benim adıma hem de devletimiz adına önemli bir katkı sağladı” diyen Aksoy, Diyarbakır’daki çalışmalarının insan haklarına bağlı, hukuk temelli bir mücadele anlayışıyla yürütüldüğünü söyledi.