GÜNDEM

Maaş Yetmiyor, Kıdem Eriyor, Sendikasızlık Artıyor: İşçiler 1 Mayıs’ı Böyle Karşılıyor

Türkiye Harb Sanayi ve Yardımcı İşkolları İşçileri Sendikası (Türk Harb-İş) Eskişehir Şube Başkanı Hasan Atak, 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı öncesinde işçilerin talepleri EHA’ya anlattı. Eskişehir Haber Ajansı (EHA) muhabiri Yusufhan Toraman’ın sorularını yanıtlayan Atak, çalışma hayatındaki sorunlara ve çözüm önerilerine dikkat çekti.

Yusufhan Toraman: İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Cumhurbaşkanı Adayı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından herkes gözünü 1 Mayıs’a çevirdi. Durumu bir ayı aşkın süredir protesto edenler heyecanla 1 Mayıs’ı bekliyor. Peki, Türk-İş’in 1 Mayıs günü alanlarda, meydanlarda talepleri neler olacak?

Hasan Atak: Aslında son dönemlerde sizin de dile getirdiğiniz gibi, Ekrem İmamoğlu’nun içeriye alınması sonraki süreçte halkın talepleri farklı bir yöne evrildi gibi ama öyle değil. Biz uzun zamandır bu ülkede demokratik ve özgür bir ortam sağlanmasını isteyen bir sendikayız. Buna nereden, her kimden gelecek olursa olsun darbelere de, saldırılara da, sıkıntıya sokacak durumlara da karşıyız. Bu yıl elbette özgürlük de istiyoruz. Demokratik bir ortam oluşmasını istiyoruz. Ama Türk-İş’in öncelikli talebi; 600 bin kamu işçisinin çerçeve protokolüyle ücret artışları gündemde ve bu Ocak ayında sözleşmeler bitmiş olmasına rağmen hükümet tarafından henüz teklif bile verilmemiş pozisyona getirildi. İnsanlar gerçekten çok büyük sıkıntı içerisindeler ve geçinemiyorlar. Türk-İş’in resmi olarak açıklamış olduğu ve kamuoyuyla paylaşmış olduğu; 4 kişilik bir aile için belirlenen 76 bin liralık yoksulluk sınırının çok çok uzağında çalışan insanlar haline gelmiş vaziyetteyiz. O nedenle ilk talebimiz güncel şartlar içerisinde, biz insanoğluna yetebilecek ve mesleki olarak da haklarımızı koruyabilecek, eşit, adil bir ücret sisteminin kurulmasını talep ediyoruz. Yine aynı şekilde yıllardır söylediğimiz vergide adaleti istiyoruz. Çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi sisteminin net bir şekilde, yapısal anlamda çalışmasının yapılarak, işçilere bunun gösterilmesini talep ediyoruz. Yoksa Mayıs ayında işçi arkadaşlarımızın yüzde 20-27 vergi dilimine girmeye başladılar. Bu hiçbir ülkede olmayan bir uygulama. Ocak ayında aldığınız maaşın yüzde 12’sini Mart ayında kaybediyorsunuz ve hükümetin size sadece enflasyon değerinde verdiği tekliflerle, rakamlarla da hayatınızı idame ettirmeye çalışıyorsunuz. Biz böyle bir şey istemiyoruz ve acilen bir vergi reformu istiyoruz. Çalışanlar açısından da vergi dilimlerinin yüzde 15, hatta başka bir çalışmayla belki yüzde 10’a kadar düşürülebilecek bir sabitlemede bırakılmasını istiyoruz. Aynı zamanda uzun süredir anlattığımız kıdem tazminatımız var. Biz kıdem tazminatında artık 25 yıl, 30 yıl bir işyerinde işverene bağlı olarak çalışıp, ardından ayrılan işçilerin sonraki hayatında, emeklilik hayatında yaşayabilecekleri bir kıdem tazminatı istiyoruz. 2001-2002 yılında 30 yıl çalışan bir arkadaşımız, şu anki rakamlarla baktığınızda 12-13 gram altın alırken, o zaman kıdem tazminatının taban ücretiyle 104 gram alabiliyordu. Arada inanılmayacak derecede bir uçurum oluştu. Arada ciddi bir kayıp, ciddi bir aşınma söz konusudur. Zaten bu aşınmaya da itiraz ediyoruz. Kıdem tazminatının da hızlı bir şekilde eski alım gücüne çıkarılmasını talep ediyoruz. Başka bir konu da, Türk-İş’in bu ülkede birçok siyasi partiden daha fazla ağırlığı vardır, önemli bir görevi de vardır. Bir emek örgütü olarak ve meslek örgütlerinden de, demokratik kitle örgütlerinden de ayrıldığı nokta budur. O da; bizim özgür bir toplumda, demokratik bir toplumda bizim örgütlenme hakkımızın çok rahat bir şekilde kullanmak isteyişimizdir. Şu an Türkiye’de 20 tane iş kolu tanımlanmış vaziyette. İşçi sendikası olarak 227 tane sendikayız biz. 227 sendikanın sadece 56 tanesi, yani yüzde 26’sı toplu iş sözleşmesi yapabiliyor, barajı geçebiliyor ve Türkiye’de 17 milyon çalışanımız var, 2 buçuk milyon örgütlenme var, 100 işçinin 85 tanesi şu anda sendikasız. Bu yine sanayileşmenin ihtiyacı olan bir topluma yakışmayan rakamlar ve Türk-İş olarak biz örgütlenmenin önünün sonuna kadar açılmasını istiyoruz.

Yusufhan Toraman: Aslında bir önceki soruda buna biraz değindik fakat biraz daha açmak istiyorum. İşçi sınıfının şu an itibariyle sosyo-ekonomik durumu nedir? Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hasan Atak: Aslında röportajımızın başında bunu çok net söyledim. Bir daha tekrar etmek isterim. İşçi sınıfı geçinemiyor. Yani bırakın insan gibi yaşamayı, artık evinde dengeli bir beslenme için gıda bulamayacak bir hale geldi. Yani makarnaya neredeyse muhtaç olacak hale gelmiş vaziyette ve getirilmeye devam ediyor. İşin kötü tarafı da şu; her geçen gün biz bir adım daha düzelme beklerken, bir adım daha iyileşme beklerken maalesef iyileşmeden ziyade işler kötüye gidiyor. Olumsuzluğa doğru gidiyor. Hiçbir yönetici bunun tedbirinin alması gerektiğini görmüyor. Toplumsal bir çürüme istemiyorsanız, bunu toplumsal tepkiye çevirmek zorundasınız. İnsanlar tepkilerini vermek zorunda. Ama şu anda ülkede uygulanan yöntemde maalesef o toplumsal tepkinin verilmesi için müsait bir ortam yok ve işçi sınıfı da o nedenle belki bunu yapamıyor. Bu arada işçi sınıfı da demeyeyim, emekçi sınıfı diyeyim. Çünkü ben o tanımlamayı da farklı olarak düşünüyorum. İnsanlar başka yerlerden, kısa yoldan para bulmak ya da ek işlerle para bulmak gibi yöntemlere girmeye başladı. Mesela geçmiş dönemlerde bize şu soru sorulmazdı; ikinci bir işte çalıştığında ilk işini etkiler mi? SGK açısından, vergi açısından ya da bunun yasal anlamda bir sıkıntısı var mıdır? Bir sorun teşkil eder mi? Bu soru bize o kadar fazla gelmeye başladı ki. Biz bırakın belli bir rakam almayı, bu ülkede ailesiyle birlikte normal şartlar altında, toplumsal bir dünya içerisinde kendisini tanımlayan kişiler olarak, eğer tiyatroysa tiyatroya gitmesini, sinemaysa sinemaya gitmesini ya da bir takım seyahatlere katılmasını ve kendisini geliştirmesi anlamında eğitime yönelik bir takım faaliyetlerin içerisinde olmasını, çalışma hayatında emekçi olan herkesin kapsamlı değerlendirilmesi ve böyle olmasını istiyoruz. Şimdi şu anda bunları yapabiliyor mu insanlar? Yapamadıklarını bırakın, nereden tasarruf sağlayıp da 1 lira ya da 2 lira da aile üstüne katkı sunarım derdine düşmüş vaziyette insanlar. Bunun acilen çözülmesi, acilen değişmesi lazım. Ben şunu çok net bir şekilde söylüyorum, bunun asla ve asla sürdürülebilir bir tarafı yok. Yani bunu idare edersiniz. Belli bir süre bunu halının altına süpürebilirsiniz. Ama asla bu sorundan, bu sorunu görmezden gelemezsiniz.

Yusufhan Toraman: Diğer örgütlerden ve meslek gruplarından bahsetmişken bu 1 Mayıs’ta ortak bir eylem gerçekleştireceksiniz. Genelde her meslek örgütü ve sendika kendi eylemini gerçekleştirirdi. Bu sene birleşmenizin sebebi nedir? Bu birleşmeyi ne sağladı?

Hasan Atak: Bu bizim çok önemli bir adım. Özellikle Eskişehir’de... Türkiye’de birçok yerde, ana merkez olarak İstanbul’da bile bir araya gelemeyen emek örgütlerini, biz Eskişehir’de tüm emek örgütlerinin özverili adımlarıyla bir araya getirmeyi başardık. DİSK, KESK, Türk-İş burada öncü oldu. Meslek örgütleri olarak da; TMMOB’nin, Eskişehir-Bilecik Tabipler Odası’nın aynı şekilde tertip komitesinde yer alarak bir beraberlik sağladık. Şöyle düşünüyorum ben, içinde bulunduğumuz ortam, içinde bulunduğumuz durum, insanların geçinemeyip evine ekmek götüremedikleri, eğitimlerine para ayıramadıkları, çoluğuna çocuğuna harçlık veremediği bir dönemde ayrı durmak, ayrı yerlere savrulmak emekçilerin açısından düşünülmemesi gereken bir noktaydı. O nedenle biz Eskişehir ilinde bir çalışma yaptık. Taleplerimizi sormuştunuz. Aslında Türk-İş’in talepleri, diğer sendika ve emek örgütlerinin de hemen hemen ortak talepleri. Rakamlarımız değişebilir, söyleyiş şekillerimiz değişebilir ama isteklerimiz bir noktada birleşiyor. Biz, öğrencilerin de, memur sendikalarının da, işçi örgütlerinin de, demokrasi için mücadele veren kurum ve kuruluşların da bir araya gelebileceği bir 1 Mayıs yaratmaya çalıştık. Açıkçası bunu şu anda başarmış durumdayız. Eskişehir’de ortak, bir arada olduğumuz ve yaşadığımız sıkıntıları çok güçlü bir şekilde, çok net bir şekilde ve birleşmemiz gerektiğinin de mesajını vererek bir adım attık. Umarım ilerleyen yıllarda da farklı platformlarda ve eylemlerle de bir araya gelmemizi sağlar. Biz parçalanmışlığı, ayrıklığı kabul etmiyoruz. 1 Mayıs bir bayramdır. İşçinin, emekçinin bayramıdır ve bu birlik ve beraberlik mesajının verilmesi gerekir. Buradan da bütün Eskişehir’e, bütün arkadaşlarımıza bir çağrımız olsun. 1 Mayıs alanında buluşmaya davet ediyoruz herkesi. Birlikte olmaya davet ediyoruz. Özgür 1 Mayıs diyoruz.

Yusufhan Toraman: Öğrencilere de bir vurgu yaptınız. Geçtiğimiz günlerde Eskişehir Direniş Ekibi (ESDE) ve Kadın Dayanışma Komiteleri (KDK) Ankara Konur’da yaşanan olaylar ve Esila Ayık için bir yürüyüş gerçekleştirdi. Yürüyüşün ardından yapılan basın açıklamasında 1 Mayıs işaret edilerek meslek örgütlerine ve sendikalara seslenilerek açık çağrıda bulunuldu. Bu çağrıyı nasıl değerlendiriyorsunuz? Öğrencilerle ortak bir eylem çalışması yürütmeyi düşünüyor musunuz?

Hasan Atak: Tertip komitesinin Eskişehir'de bir araya gelmesi, birlikte 1 Mayıs yapmasının çok önemli ve anlamlı olduğunu düşünüyorum. O nedenle de biz zaten o 1 Mayıs alanında özgür bir Mayıs da söylüyoruz ve herkese açık bir davette bulunuyoruz. Yani biz herkesle birlikteyiz. Bizim sadece görevimiz şu; tertip komitesi olarak bir kolaylaştırıcı rolündeyiz. Yani bunun doğal olarak hukuki bir çerçevesini çizmesi gerekiyor. Alanın belirlenmesi gerekiyor ya da işte bir takım o yasal zorunluluklarla birlikte yapmanız gereken işler var. Çünkü siz binlerce insanı alana davet ediyorsunuz, binlerce insanı yönlendiriyorsunuz. O birlikleri sağlamak mahiyetinde bir tertip komitesi oluşturuyoruz ve bu özellikle söyleyeceğim. 1 Mayıs'a kısa bir süre kalmış durumda ama biz yine de talebi ve bizlerle beraber o alanda olmak isteyen herkesle görüşürüz. Hiçbir sıkıntı olmaz. Tertip komitesi olarak bunları değerlendiririz, yapmaya da çalışırız. Yani kadınlarımızın da, öğrencilerimizin de niyetlerini de görüyoruz. Ülkemizdeki demokratik ortama katkı sunmak, demokrasinin mücadelesine katkı sunmak gibi çok ciddi çabaları var ve bu çabaları dabizler tarafından yadsınamaz. Hele hele bu işi yapan tertip komitesindeki insanları ve işçi örgütlerini, başta memur örgütlerini bildiğim için, onlar tarafından da zaten kesinlikle soğuk ya da mesafeli bakılması söz konusu bile değil. Sadece görüşülmemiş, paylaşılmamış olunabilir. Hala da durum geç değil. Biz hala da buradan açık çağrımızı yapıyoruz. Tabi ki bir paydada buluşmaya çalışıyoruz. Herkesin istediklerini yüzde yüz yapamayabiliriz. Ben de bu noktada anlayış bekliyorum ama yine de tekrar edeceğim. Her türlü teklifi değerlendiririz. Onlarla görüşürüz. Biz çünkü alanda mümkün olduğu kadar çok fazla insanla bir arada olmak ve orayı da bir bayram havasında, şenlik havasında, dosta düşmana derler ya hani o tabirle, göstererek o alandan emekçilerin gücünü, emekçilerin taleplerini çok net bir şekilde haykırmak istiyoruz. Belki insanlar her zaman bir araya gelmiyorlar ama demokrasi mücadelesinde ben bir araya gelindiğini gördüm ve bu 1 Mayıs alanlarına gelen insanların da o düşünce yapısındaki kişiler olduğunu inanıyorum. Söyleyecek bir sözü olan, işsizliğe, yoksulluğa karşı emek mücadelesinde, demokrasinin daha fazla ileriye gitmesi için, demokratik bir Türkiye için, sınıfsız, sömürüsüz bir dünya için söyleyecek bir lafı olan arkadaşlarımızı 1 Mayıs'a bekliyoruz, birlikte olmayı davet ediyoruz.