CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer; tarımdan çiftçiliğe, iktidarın tarım politikalarından milletvekillerinin soru önergelerine bakanlığın verdiği cevaplara kadar önemli konulara değindi.

Türkiye’nin bereketli toprakları her geçen gün biraz daha susuz kalırken, üretici emeğinin karşılığını almakta zorlanıyor. Kimi çiftçi geçim derdine düşmüş, cebine bugün koyacağı parayı yarınından daha önemli görüyor. Yıllardır toprağa alın teri dökenlerin umudu giderek azalıyor, tarlalar her gün biraz daha sessizliğe bürünüyor…

Gürer, ülkedeki tarımın şu anki halini şu sözlerle tanımlıyor:

“Tarım giydiren ve doyuran bir sektördür. Tarımı ıskalayan, gıdada geleceğini kaybeder ve sömürge ülke olur.”

BUSE KUŞCU: İktidarın tarım politikaları hakkında ne düşünüyorsunuz? Çiftçiler memnun mu?

ÖMER FETHİ GÜRER: Türkiye'de tarım; planlı olmadan, kamucu olmadan ve Türkiye'nin bütünündeki doku yeniden planlanmadan çözüm oluşması olası değil. Onun için kamucu bir anlayışla tarım politikaları oluşturulmadığından sorun var. Çünkü dünyanın her tarafında tarım, devletler tarafından desteklenir. Özellikle sübvanse edici destekler verilir. Bu anlamda gübresi, yemi, mazotu, çiftçi için kendisine yük olmayacak, külfet getirmeyecek biçimde oluşturulur. Sonra ürün alımı garantili olarak üreteceği ekim sağlanır. Böyle bir politika oluşturulursa Türkiye'de tarımda arz açığı oluşmaz.

“21 üründe arz açığı var…”

Şu anda 21 üründe arz açığımız var. Hükümetin uyguladığı politika, düşük alım fiyatı, ithalat, girdi maliyetlerinin artışını seyretmek, tüccar eline piyasayı bırakmak, çiftçiye gerekli ve yeterli desteği vermemek. Bunun üzerine kurulu olduğu için de çiftçi refahı sağlanamıyor. Çiftçi mutlu değil…

“Üreten, ürettiğinden para kazanamıyor”

Bir ürünün tarladan market rafına gelene kadar fiyatının katlanması uzun süredir tartışılıyor. Sizce bu fiyat farkının temel nedeni nedir?

Öncelikle ülkemizde üretim öncesi, üretim süreci, üretim sonrası planlanmadığından ve ondan sonraki süreçte denetim ve kontrol altında olmadığından son tüketici pahalı ürünü alıyor. Üretense ürettiğinden para kazanamıyor... Bunu dengelemenin ve düzenlemenin yönü önce girdi fiyatlarını düşürmek, sonra üreticiye alım garantili kamucu eliyle alım sağlamak, kooperatifçiliği geliştirmek. Bunların ardından da kooperatifçilik geliştiği zaman raftaki ürünün erişim süresini kısaltmak.

“Piyasa yalnızca tüccara bırakılmamalı”

“Sözleşmeli tarım” adı altında büyük zincir marketlere üretim yetkisi verildi. Onlar gittiler ürünü üreticiye ürettirdiler. Sonra getirdiler. Harç çıkışı, fiyatlı ürünle daha yüksek fiyata sattılar. Çünkü denetim yok. Piyasa denetimi sağlanamıyor. Serbest piyasa ekonomisi olduğu için de fiyat kontrolleri yapılamıyor ve bu bağlamda da fiyatta rafta katlıyor. Onun için olması gereken üreticiden ürünün alımını sağlayan mekanizma da kamunun da mutlaka yer alması. Piyasanın yalnızca tüccara bırakılmaması. Sonraki süreçte aracılığın sistem olarak daraltılması, kooperatifçiliğin geliştirilmesi, peşi sıra rafta geldiği zamanki ürünün fiyatındaki satış, fiyatının üreticiden çıktıktan sonraki süreçle dikkate alınarak makul bir kâr düzeyine çekilmesi ve böylece raftaki ürünün fiyatının da tüketiciye uygun fiyatlar işlemesi.

“Ürünlerin ulaşımında tren yolları Türkiye'de az kullanılıyor”

Şu anda dört veya beş el değiştirerek rafa ürün geliyor. Bu sürecin bu kadar uzun olması fiyatı katlıyor. Ayrıca nakliye fiyatları çok yüksek. Kent merkezlerinin çevresindeki tarım alanlarının yok edilmesi nedeniyle belirli bölgelerden ürün getiriliyor. O ürünlerin gelişi sırasında mazottaki her artış, nakliyedeki her artış ürüne yansıyor. Bazı ürünler Antalya'dan İstanbul'a yola çıktığında çıkış fiyatı kadar köprü, yol, mazot vs. fiyat artışları gerçekleşiyor. Bu nedenle fiyat, İstanbul'a geldiği zaman ikiye katlamış oluyor. Bu ürünlerin ulaşımında tren yolları Türkiye'de az kullanılıyor. Karayolunda yapılan bu sevkiyat dolayısıyla fiyatlar artıyor. Üretim bölgeleriyle, yoğun tüketim bölgeleri arasında mutlak suretle demiryolu taşımacılığının geliştirmesi gerekiyor. Buna uygun vagonlarla, daha uygun fiyatlarla ürünü taşımak gerekiyor.

“Tüketiciye yüksek fiyatla erişimini önlemek, bugünkü aşamada sorunlu”

Ürünün son tüketiciye erişimine kadar oluşan süreç içinde ilacın tohumu, gübresi, mazotu, nakliyesi gibi giderlerin oluşturduğu olumsuzlukların yanında bir de son noktadaki satışla ilgili doğan problemler var. Bu problemlerin birden çok nedeni var. Ama bir kiradan işçiliğe kadar Türkiye'de her şeyin arttığı bir süreçte gıda fiyatlarının son tüketiciye yüksek fiyatla erişimini önlemek, bugünkü aşamada sorunlu. Ama önlenebilir. Bununla ilgili düzenleme sağlanabilir. Sözleşmeli üretime geçilir. Ürün garantili alım yapılır. Makul kar, artı girdi maliyetleriyle fiyat üreticide belirlenir. Sonra son tüketiciye aracılık zinciri kısaltılıp kooperatif ögeleriyle uygun fiyatla ürünün gitmesi sağlanır.

“Türkiye'de hala Akdeniz'de, Karadeniz'de boşa akan sular var”

Tarımın kuraklık boyutundaki sorunları çözmek için nasıl bir ilerleme kaydedilmeli?

Tarımın yalnızca kuraklıkla ilgili sorunu yok... Dolusu, donu, iklim değişiklikleriyle, mevsimin bir ay öne gelmesiyle oluşan sorunlar var. İlaçlamadan gübrelemeye bunların yarattığı problemler de oluştu. Kuraklığın başlıca nedeni susuzluk. Türkiye'de hala Akdeniz'de, Karadeniz'de boşa akan sular var. Bunların yönünü Avrupa Anadolu'ya çevirmek lazım. GAP oluşumu hala sonlandıramadı. GAP’ta dahi problem var. Sulama suyun da esas olan “suyun doğru yönetilmesi ve kullanılması”. Kapalı sisteme geçirilmedi. Modern sulama sistemlerine tüm ülkede girilmedi. Hala vahşi sulama dediğimiz sulama yapılıyor. Damlama, yağmurlama ve modern yöntemlerle sulama yapılsa su kayıpları azalır.

“Öncelikle doğal çıkan suları kullanmak lazım”

Şu anda ülkemizde yüzde 70 oranında tarımsal amaçlı kullanılan su var. Bu suların doğru yönetilmesinin önceliği Akdeniz'de ve Karadeniz'de boşa akan suların yönünün tarım alanlarının olduğu bölgelere çevrilmesi. Fırat'ın Karacasu kolunun Kızılırmak üzerinden İç Anadolu'ya getirilmesiyle ilgili bir proje 1989 yılında yapılmış ancak işleme girmemiş. Bunun gibi yeryüzüne doğal çıkan suları öncelikle kullanmak lazım. İç Anadolu'da özellikle yer altından çıkarılan sular şu anda 200 metre kadar derinliğe inmiş bulunuyor. Sular çekiliyor. Oysa dünyada örnekleri olduğu gibi yer altı barajları oluşturulabilir. Çünkü yer altı suları denizlere akıyor. Bunların önüne geçmek için yer altı barajları oluşturularak suların kullanımı sağlanabilir.

“Türkiye, ithalata bağımlı ve ürettiği ürünlerin yetersizliği nedeniyle sorunlar yaşayacak”

Ayrıca mutlak suretle evlerde gri su olgusu geliştirilmeli ve sarnıç yöntemiyle yağmur suları toplanarak bu sular kullanılabilir ve içilebilir suların tüketimi doğru biçimde değerlendirilmeli. Aksi takdirde Türkiye 50 yıl içinde suda büyük sorunlar yaşayacak. Göletler, dereler şu anda boş. Kuraklığın etkisiyle önemli ölçüde su sorunumuz var. Bunun olması demek, önemli ölçüde üretim kaybı demek. Bir dönüm kuru tarımda Türkiye’ye göre 270. Bizim oralarda 104 kilo ürün almıyor buğdayda. Eğer sulu tarım olsa bu 500-800 liraya çıkar. Türkiye, gıdadaki arz açığını giderebilmesi için de sulama suyuyla ilgili düzenlemeleri gerçekleştirmeli. Aksi takdirde Türkiye, ithalata bağımlı ve ürettiği ürünlerin yetersizliği nedeniyle sorunlar yaşayacaktır.

“Türkiye tarımında sorunlarının oluşmasının nedeni: Başkalarının reçeteleriyle davranmak”

Milletvekillerinin tarım ve su krizi ile bakanlıklara sunduğu soru önergeleri bir karşılık buluyor mu?

Ben 10 bin tane soru sormuş bir milletvekiliyim. 500 kanun teklifi, 500 meclis araştırması verdim. 10 bin sorudan Tarım Bakanlığı'na verdiklerimin yüzde 60’ına yanıt veriyorlar. Ancak genelde mevzuat üzerinden yanıt veriyorlar. Mevzuattaki olanları anlatıyorlar. Bu konuda çalışmalar da var. Devlet Su İşleri'nin, ziraat mühendisler odalarının kamuoyuyla paylaştığı çözüme yönelik çalışmalar var. Ama bu çalışmaları yaşama geçirecek bir irade gerekiyor. Çünkü tarım eğer yerli ve yereli yöneterek sürdürülürse kendi kendine yeterlilik sağlanır. Ama Türkiye tarım politikaları Türkiye'nin dışındaki gelişmelere de endeksli. Onun için de Türkiye tarımında sorunlarının oluşmasının bir nedeni de kendimizi, kendi kendimize yönetir kılmak yerine başkalarının reçeteleriyle davranmak… Bu anlamda yapılması gereken de verilen soru önergelerinin yanı sıra toplanan ziraatla ilgili şuraların, kurulların aldığı kararların yaşama geçmesi gerekir.

“60 yakın karardan 6 tanesi uygulandı”

Örneğin; geçmişte bu ziraat şurasıyla ilgili yapılan toplantıda 60’a yakın kararın 6 tanesi uygulandı. Özellikle suyla ilgili önemli raporlar var. Meteorolojinin verileri var. Meteorolojiyle ilgili yapılan çalışmalarda da öngörülebilir olan sorunların giderilmediği görülüyor.

“Tarım kaderci bir anlayışla sürdürülemez…”

Türkiye bu yıl, yaşadığı dolu ve kuraklık afetleri hakkında önceden bilindiği halde yeterli önlem alınmadı. Tarım kaderci bir anlayışla sürdürülemez. Kamucu olmadan, planlamadan ve kooperatifçilik geliştirilmeden tarımın sorunları bertaraf edilemez. Sulama suyuyla ilgili Devlet Su İşlerinin dışında farklı birimler de bu sularla ilgili çalışmalar yürütüyorlar. 17’ye yakın kanunla tarım politikaları oluşturuluyor. Bunların yerine bütünlük kılınmalı ve bütün politikalar tek merkezden yönetilir hale getirilmeli. Bunun için de bizim verdiğimiz soru önergeleri alanlarda yaşadıklarımızı kapsıyor. Tarım Bakanlığı da bunları doğru biçimde inceler, Cumhurbaşkanlığı da bunlara yönelik düzenlemeleri yaparsa, Türkiye tarımının sorunları biter. Tarımda tarla bitkilerinde 1 yıl, hayvancılıkta 3 yıl veya bahçe bitkilerinde 5 yıl süre doğru kullanılırsa Türkiye sorunlarının önemli bölümünden arınır...

“Önümüzdeki yılda Türkiye tarımına sorun yaratacak…”

Bunlar bizim verdiğimiz soru önergelerinin temel içeriği. Tarladaki, bağdaki, bahçedeki, tarım alanındaki ve tarımla ilgili olan dilimlerdeki sorunları içeriyor. Örnek olarak bir şey söyleyeyim: Türkiye'de don olayı yaşanıyor. Don olayında yalnızca konuştuğumuz zirai dondan etkilenen bağlar bahçeler oldu. Soğuk hava depoları boş kaldı. İhracatçılar ürün gönderemedi. Tarım işçileri çalışamadı. Esnaf gübre ilaç satamadı. Bahçelere budama, gübre ilaç verimi gerçekleşmedi. Bunlar önümüzdeki yılda Türkiye tarımına sorun yaratacak. Bunları sorun önergesi olarak yansıtıyoruz. Örneğin; “ne kadar hayvan varlığımız var?” diyoruz. Türkiye’ye baktığımız hayvan varlığıyla, Cumhurbaşkanlığı programında açılan hayvan varlığıyla 1 milyon fark var. Ama alana gidiyoruz ahırlar boş. Üretici problemli. “Süt fiyatlarını niye düşük tutuyorsunuz? Bu ileride sorun yaratır” diyoruz. Bununla ilgili süt fiyatı belirlenmiyor.

“Sanayici ve iktidarın öngörüleri üzerinden fiyat tanımı yapılıyor”

Türkiye'de Ulusal Süt Konseyi ya da Ulusal Et Konseyi gibi konseyler oluşturulmuş. Ama bu konseylerde üreticilerin talepleri değil, daha çok sanayici ve iktidarın öngörüleri üzerinden fiyat tanımı yapılıyor. Türkiye'de hayvancılık problemli, çiftçilik problemli, üreticinin sorunları var. Ürün desenlerinde yaşanan sorunlar var. Üretim aşamasında ve üretim sonrasında oluşan sorunlar var. Bunlarla ilgili her soruyu bakanlıklara yansıttığımızda verdikleri genelde kapsayıcı çözüme yönelik ya da olanla ilgili değil…

Şahbaz Yerine Söğütlü Geldi
Şahbaz Yerine Söğütlü Geldi
İçeriği Görüntüle

Ama şunu söyleyeyim. Gelen açıklamalar ışığında bazı verilere de baktığımızda 2 milyon 300 ile 2 milyon 700 arasında değişen bir çiftçi kayıt sistemine kayıtlı çiftçimiz kalmış. Tarım arazilerimiz 1980’e göre neredeyse 5 milyon hektar azalmış. Meralarımız 1940’ta 44 milyon hektarken şu anda 2001 sayımında 14 milyon hektara düşmüş. Böylesi olaylar var.

“Türkiye, siyasi iktidar tarafından dikkate alınmıyor”

Bakanlığın, CHP’li milletvekillerinin soru önergelerini dikkate aldıkları bir konu bulunuyor mu?

20 yıl sonra söyleye söyleye üretim planlamasını sağladık. Bunun yanı sıra üretim planlamasının dışında tarım sayımını gerçekleştirdik. Tarlada kalan ürünlerin dönem dönem alımının gerçekleşmesinin yolunu açtık. Ama girdi maliyetleriyle ilgili çok kere sorularımız ve önerilerimiz var. Türkiye, siyasi iktidar tarafından dikkate alınmadığı için pahalı gıda üreten ülke konumunda.