Bakanlık Küçük Sanayide Alanı Daralttı:  25 Hektar Planlamada Yok!
Bakanlık Küçük Sanayide Alanı Daralttı: 25 Hektar Planlamada Yok!
İçeriği Görüntüle

Türkiye’de belediye zabıta teşkilatı, 1826’da kurulan İhtisab Nezareti’nden bu yana toplumsal düzenin sağlanmasında kesintisiz görev üstlenmektedir. İki yüzyıla yaklaşan bu geçmiş, zabıtayı yalnızca bir idari birim olmaktan çıkarıp, kent yaşamının asli unsurlarından biri haline getirmiştir. Bugün de pazarlardan toplu taşımaya, halk sağlığından çevre denetimine kadar uzanan geniş görev alanıyla, vatandaşın gündelik hayatında en görünür kamu görevlilerinden biridir.

Ne var ki bu köklü kurum, hak ettiği yasal ve kurumsal zemine hâlâ kavuşturulmuş değildir. Emniyet ve jandarma kanunla güvence altındayken, zabıta teşkilatı hâlâ yalnızca yönetmeliklerle varlığını sürdürmektedir. Bu durum, görev sırasında saldırıya uğrayan ya da tehdit edilen zabıta personelini hukuki açıdan savunmasız bırakmakta, hem mesleki motivasyonu hem de kurumsal saygınlığı zedelemektedir.

Liyakat meselesi, teşkilatın diğer bir yapısal sorunudur. Yıllarca görev yapan, deneyimi ve emeğiyle öne çıkan personel çoğu zaman hak ettiği terfiyi görememekte; kadrolar vekâlet usulüyle doldurulmakta ya da siyasi etkilerle belirlenmektedir. Bu durum, çalışanların adalet duygusunu zedelediği gibi kurumsal disiplinin de aşınmasına yol açmaktadır.

Eğitim alanındaki eksiklikler de göz ardı edilemez. Zabıta için özel bir akademi veya yükseköğretim kurumu bulunmadığından, personel çoğunlukla sahada kendi çabasıyla mesleği öğrenmektedir. Oysa gıda güvenliği, trafik düzeni, çevre denetimi ve afet yönetimi gibi hayati konular, yalnızca “iş başında öğrenme” ile yürütülemez. Zabıtanın mesleki standartlarının güçlendirilmesi, hizmet öncesi ve hizmet içi eğitimlerin kurumsal bir çerçeveye oturtulması artık bir zorunluluktur.

Mali ve özlük hakları yönünden tablo yine olumsuzdur. Düşük ücretler, yıpranma payının olmayışı, yoğun ve düzensiz mesai saatleri, zabıta personelini yıpratmaktadır. Buna rağmen zabıta, 7/24 esasına göre görevini sürdürmekte, çoğu zaman vatandaşın yanında ilk duran kamu görevlisi olmaktadır.

Ancak tüm bu sorunların yanında belki de en önemlisi, itibar meselesidir. Zabıta, toplum hafızasında kimi zaman haksız klişelerle ve küçültücü ifadelerle anılmaktadır. Oysa zabıtanın yaptığı iş, kent yaşamının düzeni ve kamu güvenliği açısından vazgeçilmezdir. Bu nedenle yalnızca hakların iyileştirilmesi değil, aynı zamanda toplum nezdindeki saygınlığın güçlendirilmesi gerekmektedir. Algı yönetimi, kamuoyu bilgilendirme kampanyaları ve kurumsal imaj çalışmaları, zabıtanın hak ettiği itibarı kazanmasına katkı sağlayacaktır.

İşte tam bu noktada, her yıl 1–7 Eylül tarihleri arasında kutlanan Zabıta Haftası kritik bir fırsat olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak bu hafta çoğu zaman yalnızca resmi törenlerle sınırlı kalmakta ve birkaç kutlama etkinliğiyle geçiştirilmektedir. Oysa Zabıta Haftası, yalnızca bir anma veya tebrik vesilesi değil, teşkilatın sorunlarına dikkat çekilmesi gereken bir toplumsal farkındalık haftası olmalıdır. Bu süreç, kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi, zabıtanın kurumsal saygınlığının güçlendirilmesi ve karar vericilerin dikkatinin sorunlara çekilmesi için değerlendirildiğinde anlam kazanacaktır. Zabıta Haftası, kutlamanın ötesine geçip, bir reform çağrısına dönüşmelidir.

Sonuç açıktır: Zabıta teşkilatı, kanunla güçlendirilmek, liyakat esaslı atama ve terfilerle desteklenmek, modern eğitim kurumlarıyla beslenmek ve özlük hakları iyileştirilmek zorundadır. Ama tüm bunların ötesinde, zabıtanın kent yaşamındaki yeri toplum tarafından doğru anlaşılmalı, saygınlığı yeniden tesis edilmelidir.

Çünkü zabıta, yalnızca bir belediye birimi değil; kentlerin düzeni, vatandaşın huzuru ve toplumsal barışın sessiz teminatıdır.

Türk milletinin esenliği için fedakârca çalışan tüm zabıta personelinin Zabıta Haftası’nı en içten dileklerimle kutlarım.