Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Merkezi tarafından Eskişehir’de düzenlenen “Her Gencin Hakkı: Nitelikli, Özerk, Demokratik ve Yaşanabilir Üniversite” konulu panele CHP Genel Başkanı Özgür Özel de katıldı.

“Büyükerşen bozkırdan bir cennet yarattı”

Panelde konuşan Özel, önceki dönem Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’in vizyonunun Eskişehir’i bir öğrenci kenti haline getirdiğini belirtti.
Özel, “Üniversite rektörlüğünden büyükşehir belediye başkanlığına ve halen tecrübesiyle, himayesiyle Eskişehir’e katkı sağlayan, Anadolu’nun ortasında bozkırdan adeta bir cennet, bir vaha yaratan, bugün de 100 binin üstünde öğrenciyi kentte misafir eden bir vizyonu sahibi Yılmaz Büyükerşen...” dedi.

“Cumhuriyet’in kurucu değerleri bugün de rehberimiz”

Partisinin değişim sürecine ve iki temel hedefe dikkat çeken Özel, “Cumhuriyet Halk Partisi’nin içinde bulunduğu değişim, dönüşüm ve Türkiye’yi değiştirme sürecinde en önemli iki hedefi var. Bu hedefler 100 yıl önce ortaya konmuş ve kurucu kadrolarımız tarafından o dönemde başarıyla hayata geçirilmiş hedefler. Bunlardan bir tanesi kadınların toplumsal, çalışma ve siyasi yaşamda varoluşları” diye konuştu.

“Kadınların ve gençlerin siyasete katılımı partimizin önceliğidir”

Türkiye’nin kadınlara seçme ve seçilme hakkını dünyadaki pek çok ülkeden önce tanıdığını belirten Özel, “Cumhuriyet Halk Partisi olarak çok daha fazla kadın belediye başkanı, milletvekili, yönetici istiyoruz. Bununla ilgili attığımız önemli adımlardan bir tanesi Eskişehir’de efsaneleşmiş birisinin yerini genel sekreterlik görevini de yanında yapmış olan hem de usta-çırak ilişkisiyle birlikte bu kentte hizmeti öğrendikleri ve yerine getirdikleri birisinin göreve gelmesiydi… Ayşe Ünlüce. Diğer yandan da Cumhuriyet Halk Partisi’nin en önemli hedeflerinden bir tanesi gençlere verdiği önem, onların siyasete katılımı… Genç bir il başkanımız var” ifadelerini kullandı.

“Üniversiteye dair sözleri söyleyeceğimiz yer şüphesiz Eskişehir”

“Üniversiteye dair sözleri söyleyeceğimiz yer şüphesiz Eskişehir’dir” diyen Özel, şunları kaydetti: “6 Kasım 198, YÖK’ün kuruluşu. Bugün de 44’ncü yılı…YÖK kuruluşunda Cumhuriyet Halk Partisi’nin yükseköğrenime, öğrencilere ve akademiye dair söyleyeceği sözler var. Bunları nerede söylemeli? Elbette bir üniversite kentinde söylemeli. 7 yıldır aralıksız üniversite kenti, Türkiye’nin en önemli ve en iyi olarak seçilen bir kentte bunu yapıyor. Bugün madem üniversiteye dair bir şeyler söyleyeceğiz, onun söyleneceği yer şüphesiz Eskişehir’dir…”

“Üniversitedeki öğretim üyeleri rektör seçmek için oy kullanıyordu”

Özel, 12 Eylül 1980 darbesinin Türkiye’de siyasetten sendikalara, özerk üniversite sistemine kadar pek çok alanda etkili olduğunu belirterek, darbenin özellikle üniversitelerdeki seçim haklarını hedef aldığını ifade etti. Geçmişte birçok hükümetin YÖK’ü kaldırma sözü verdiğini ancak bunun hayata geçmediğini söyleyen Özel, “O gün de eksikleri vardı ama bundan 45 yıl önce bile bugün ki halinden çok daha iyi bir noktaydı. Ancak darbeciler sandığa, demokrasiye, özgür düşünceye ve özgür düşünenlerin seçme hakkına düşman oldukları için ilk saldırdıkları sandık üniversitelerde rektörlerin, bölüm başkanlarının seçildiği üniversite içi seçimlere saldırdılar. Bunu geri alabilmek çok uzun yıllar sürdü. Daha önce pek çok parti iktidara gelirken YÖK’ü kaldıracağını söyledi. Kimi o güçle gelemedi. Kimi geldiğinde yerleşmiş vesayet odağıyla mücadele edecek yeterli vakti bulamadı. AK Parti çok iddialı şekilde bunu söyleyerek geldi, çok az partiye imkan olacak kadar uzun süredir görevde. İstediği tüm güçleri ve yetkileri elinde tuttu. Ama YÖK gibi, Kenan Evren’den kötü bir miras olan bir kurumu bırakın kaldırmayı, uygulamaları çok daha baskıcı, tahakkümcü, ortak düşünceyi ret eden ve dayatan bir şekle çevirdi. Üniversitelerdeki seçim hakkını üniversitelerin elinden alan Kenan Evren bunu 1980’de yapmıştı. 46’dan beri üniversitelerde 54 yıldır seçim vardı.1980’de kaldırmıştı. O günden sonra yeniden demokratik kurumlar yerleşip, ülkede özgürlüklerle ilgili talep yükselmeye başladıkça siyaset kurumu bunun karşısında duramadı. 1992’de bir kanuni değişikle seçim geri geldi. Tam olarak seçim mi geldi? Tam olarak gelmedi. Üniversitedeki öğretim üyeleri rektör seçmek için oy kullanıyorlardı, en yüksek oyu alan 6 aday, YÖK’e bildiriliyordu. YÖK içinden üçünü seçiyordu ve üçünü cumhurbaşkanına yolluyordu. O da, o üçünün içerisinden birini seçiyordu. Ama yerleşik uygulama en çok oyu alanın bildirenler içinde olması, onun da atanmasıydı” ifadelerini kullandı.

“Zamanında bağırıp, ‘nasıl yaparsın” diyenler iki oy almış sonuncuyu atadı”

Özel, konuşmasını şöyle sürdürdü: “ Zaman zaman önceki Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer en çok oyu alanı değil de ikinci en çok oyu alanı çeşitli gerekçelerle yetkisini kullanarak ama on atamadan birinde yaptığında en çok karşı çıkanlar bugün iktidarda olanlardı. Onların tercih ettikleri bir yapıdan, Ahmet Necdet Sezer’de üniversitenin geleceği için ikinciyi seçmiş. Büyük bir isyan, büyük bir itirazda bulunurlardı. Bende gencecik yaşımda ‘en çok oyu alan atansın, neden bu kanun böyle yapılmış’ diye aklımdan geçirir, gönlümden itiraz ederdim. İstisna olan ikincinin atanması gün geldi cumhurbaşkanlığı el değiştirdi. Bugün ki cumhurbaşkanı o yetkiyi kendisi kullandığı dönemlerde seçimde altıncı olan bir veya iki oy almış kendine bildirildi, 800 oy almış kişiyi değil 2 oy almış kişiyi atadı. Vaktinde bağırıp, ‘nasıl yaparsın” diyen, iki oy almış sonuncuyu atadı. Yakıştı mı? Kendine yakıştı. Türkiye’ye yakıştı mı? Türkiye’ye yakışmadı ama o daha beterini yakıştırdı.

“Üç ay” dediler, üç yıl sürdürdüler…

15 Temmuz akşamı gerek üniversitelerde ne istediyse verdikleri, altına F16, tank verdikleri, üstüne cübbe giydirdikleri, apoletine yıldızlar doldurdukları Fethullah Gülen cemaati kendisine darbe yapmaya kalktı. O darbede Cumhuriyet Halk Partisi o gün meclis kapalıydı. Aradık, ‘Meclisi açın, biz meclisi kuran partiyiz. Demokrasi hedefte. Seçilmişlerin arkasında darbecilerin karşısında durmalıyız’ dedik ve kapalı meclisi açtırdık. Kürsüden konuşmalarımızı yaptık. Hedef olduk. F16’dan bomba yedik. Bize dünya kadar kötülük yapmış da olsa seçilmiş parlamentodaki ve seçilmiş hükümetteki iktidarın arkasında durduk. Çünkü biz demokrasi fikrinin sahipleriyiz. Biz ‘gücü yeten yönetsin’ deseydik, padişahın gücü yetiyordu hepimize. En güçlü olan yönetecek olsaydı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e, padişahlık teklif ettiler ret etti. İngiliz tipi krallığı ret etti, Amerikan tipi başkanlık o dönem de vardı ret etti. ‘Biz bir meclis kurduk, ne görev verilirse onu yaparız’ dedi. Kanun getirdiler, ‘ebedi cumhurbaşkanı’…’Ebedileşmesi gereken millet iradesidir, birinin şahsi geleceğini değil milletin iradesinin belirleyici olmasını ebedileştirelim’ dedi. Biz bu demokrasi fikrinden geldiğimiz için darbe gecesi doğru tutum takındık. Bir tane Cumhuriyet Halk Partili çıkıp da darbeden medet ummadı. Ertesi gün önce bir tebrik telefonu, ret ettik. Ne münasebet, darbeye karşı çıktı diye Cumhuriyet Halk Parti’ne kim teşekkür edecek… Teşekkür edecek birisi varsa milletin kendisidir, demokrasinin arkasında kim durduysa ona teşekkür eder. Darbecinin yanında durmadın diye kimse teşekkür almaz. Ertesi gün ikinci bir telefon, ‘biz olağanüstü hal ilan edeceğiz, desteğinizi bekliyoruz.’ Dedik ki; bizden destek alamazsınız. Biz darbeye direniriz ama OHAL yönetimine, sıkıyönetime keyfi yönetime, hukuki denetim olmayan yönetime direniriz, itiraz ederiz. ‘Üç aylığına ilan ediyoruz, 45 günde terk edeceğiz’ dediler. Üç yıl sürdürdüler. Bu üç yılda Kanun Hükmünde Kararname çıkarma imkanı aldılar, meclis yerine cumhurbaşkanı ve bakanlar imzası ile kanun hükmünde OHAL KHK’ları çıkardılar. Üç yıl… Bu üç yılda anayasayı değiştirdiler, referandum yaptılar, o anayasa ile rejime kast eden anayasa değişikliğiyle genel seçim yaptılar. Kenan Evren 80’de geldi, 83’te gitti. O üç yılda ne yapacaksa darbeyi yapmışçasına onlar yaptılar.

“2016’dan beri rektör atamalarını kayyum ataması şeklinde yapıyorlar”

O sırada rektör atamasını da kaldırıp, ‘rektörü cumhurbaşkanı atar’ dediler. İki oy almış altıncıyı atamayı bile ‘ya bizimki iki oy almazsa, önüme gelmezse, doğrudan ben belirleyeyim’ dediler. 2016’dan beri rektör atamalarını kayyım ataması şeklinde yapıyorlar. Üniversitelerin başına günü ve süresi dolanın yerine kayyım bir rektör atıyorlar. Öyle yönetmeye kalkıyorlar. OHAL kalktı, Anayasa Mahkemesine başvurduk. İptal ettirdik, geçen sene yine iptal ettirdik. Anayasa Mahkemesi en son 4 Haziran 2024’te cumhurbaşkanının rektör atama yetkisini yeniden iptal edip ‘anayasaya göre seçimle belirlenecek’ dedi. Bir yıl süre verdi. O süre bu yıl 4 Haziran’da doldu. 18 Haziran’da yeniden kanun yapıp, bir kelimenin yerini değiştirip yine kanuna ‘cumhurbaşkanı belirler’ yazdılar. Anayasa Mahkemesi Başkanı Özkaya’ya gittim. İki başkanvekili de oradaydı. Dedim ki; ‘Bu yapılan işler tam olarak Anayasa Mahkemesini saymama, keyfi yönetimin önünde hukuki denetimin olmasını kabul etmeme, anayasanın bir sayfasını yırtıp atmak… Anayasanın bir sayfasını yırtıp atmak çok kolay iştir ama herkesin hangi sayfanın yırtılacağına dikkat etmesi lazım.’ Sen Cumhurbaşkanı olarak Anayasa Mahkemesi üst mahkemedir, kararları gerekçeleri ile yayınlanır.

Eskişehir Şişecam’da İşten Çıkarılan İşçilere Erkan Baş’tan Destek!
Eskişehir Şişecam’da İşten Çıkarılan İşçilere Erkan Baş’tan Destek!
İçeriği Görüntüle

“Kendisinden olmayan muhaliflere düşman hukuk sisteminin uygulandığı bir sürecin içindeyiz”

Yargı, yasama, yürütme için bağlayıcıdır hükmü duruyorken o sayfada ‘Anayasa Mahkemesini tanıyorum, saygı da duymuyorum’ dersen ya da filanca partiyi kapatmadı diye ‘anayasa mahkemesi kapatılsın’ diyen bir ortağın varsa ve Anayasa Mahkemesi’nin aldığı kararları hiçe sayıyorsan, seçilmiş milletvekilleri içerde duruyorsa, Anayasa Mahkemesi’nin aldığı kararlara uymuyorsan ve en son aldığı karara karşı sana verdiği sürenin sonunda aynı kanunu çıkarıp burnuna dayıyorsan bu bir sayfayı yırtıp atmak. O sayfayı sen attın. Yarın biri tutar meclisin yetkilerini atar. Öbürü gelir cumhurbaşkanın yetkilerini atar. Anayasa ortadan kalktığında karşı dükkanda yağma başlar. Anayasal düzen ortadan kalkınca artık polis, jandarma, tapu hiçbirinin anlamı kalmaz. Eldeki hiçbir kağıdın değeri kalmadığında o zaman devlet ortadan kalkar, yağma başlar, zorbalık başlar. Kimin kime gücü yetiyorsa dönemi başlar. Bunun yapanlara karşı Anayasa Mahkemesi’nden beklentimiz, daha önce içtihaden kazanılmış bir hakkı var Anayasa Mahkemesi’nin… Yürütmeyi durdurma. Çok ivedi konularda birisi arkadan dolanıyorsa, 9 ay süre vermişsin sonunda aynı kanunu getirip dayıyorsa vuracaksın yürütmeyi durdurmayı, bak bir daha yapıyor mu. Maalesef Anayasa Mahkemesi neredeyse 10 yıldır içtihaden kazandığı uygulamadaki yürütmeyi durdurma kararlarından vazgeçmiş durumda. Bu yüzden yok sayılıyor. Bu yüzden memlekette anayasa askıda. Tayyip Erdoğan’ın uyduğu maddeler uyuluyor, uymadığı maddelere uyumuyor. Yeni bir düzen, ikili bir hukuk sistemi, kendisine hukuk ama kendisinden olmayan muhaliflere düşman hukuk sisteminin uygulandığı bir sürecin içindeyiz.

“Türkiye’yi bu cenderen çıkaracak bir cumhuriyet hükümetini kurmaya talibiz”

Bu yıl açıklanan Akademik Özgürlükler Endeksi’nde, Türkiye en alttaki yüzde 10’luk dilimde yer aldı. Türkiye’de akademinin özgürlüğü, yani rektör böyle seçildiği, böyle atandığı, üniversiteye sorulmadı, sandık en lazım olduğu yerden ilk kaldırıldığı için Türkiye’nin bulunduğu dilimdeki ülkeler Kuzey Kore, Güney Sudan, Katar, İran…Bu seviyedeyiz. Avrupa’da enflasyonda birinciyiz, genç işsizliğinde birinciyiz. Üniversite özerkliğindeki yerimiz Kuzey Kore, Güney Sudan, Katar ve İran ile aynı noktada. Her bir endeks bir kez daha ürpermemizi, bir kez daha ne durumda olduğumuzu bize gösteren bir noktaya geliyor. Peki ‘siz ne yapacaksınız?’ Çünkü ne kötülük yaptılar, 23 seneden biriken bir şey var. Ama bundan sonraki 23 yılda, 25 yılda AK Parti yok. Önümüzdeki seçimlerden sonra Türkiye’yi bu cenderen çıkaracak bir cumhuriyet hükümetini kurmaya talibiz.

“Parti programımız hazır, kurultaya oylamaya sunacağız”

Geçen sene 4-9 Eylül tarihlerinde tüzüğümüzü değiştirmiştik. ‘Bir yıl içinde programımızı da yenileyeceğiz ve bu bir iktidar programı olacak’ demiştik. Verdiğimiz sözü tüm zorluklara rağmen tuttuk. 81 ilde il danışma kurullarıyla, 923 ilçede ilçe danışma kurullarıyla, meslek örgütleriyle, sivil toplum kuruluşlarıyla, akademiyle, yapılan karşılıklı ziyaretlerle 600 örgüt temsilcisi, 600 akademisyen, Türkiye’deki gençliği temsil eden 250 temsilciyle bir yıl boyunca program çalıştık. Bu sene 4-9 Eylül’de detaylarını çalıştık. Önümüzdeki kurultayda oylanarak resmiyet kazanacak. O programa baktığınızda neler göreceksiniz? Biz programımıza barınma sorununu aşmak için kiralık sosyal konut yazdık. Dünyadaki sosyal demokratların en başarılı uyguladıkları işlerden biri. Apar topar kiralık sosyal konut projesi gelince bizim arkadaşlar dedi ki; ‘erken söyledik, çaldırdık.’ Dedim ki, ‘çaldırmış olmuyorsun ki. Çalındığında bir şey hırsızın işine yarar. Milletin işine yarayan bir şeyi çalıyorlarsa ben buna ‘hırsızlık’ demem, ‘iyiyi örnek almışlar’ derim, memnun olurum. Nasılsa 1-1,5 yıl sonra gelip de kiralık sosyal konutların temelini biz atacaktık, bunlar bir takım eksiklikleri, bir takım hatalarına rağmen bu projeleriyle kiralık sosyal konutun adımlarını atsınlar, anahtarlarını biz teslim ederiz’ diye söyledik. Ümit ediyoruz, bunları da alsınlar, aynısıyla yapsınlar da görelim.

“YÖK’ü kaldırmayacağız, yok edeceğiz…”

Herkes gelirken ‘YÖK’ü kaldıracağız’ dedi. Kimse kaldırmadı. O yüzden biz, ‘YÖK’ü kaldıracağız’ demiyoruz. ‘YÖK’ü kaldıracağız’ dersek yalan, kaldıramayız. Biz YÖK’ü yok etmeye geliyoruz. YÖK’ü yok edeceğiz. YÖK’ü yok edip akademinin özerkliğinin ve özgürlüğünün önündeki bütün engelleri kaldıracağız. Nitelikli, özerk, demokratik ve yaşanabilir üniversitenin her gencin hakkı olduğuna inanıyoruz. Bunun için çalışıyoruz. Rektörlerin liyakatli, şeffaflığı esas alan kriterlerle başvurmasını, rektör adayının başvuracağı zaman hangi kriterleri yerine getirmesi gerektiği, hangi liyakat sisteminin içinden bir şeyleri ispat etmiş olarak gelmesinin şeffaf ölçütlerini görmek istiyoruz. Sonrasında o adaylar içinden sandık kurulacak. Belli katsayılarla üniversitenin akademisyenleri oy kullanacak, üniversitenin öğrencileri ve emekçileri oy kullanacak, üniversiteyle bağını koparmamış mezunlar oy kullanacak. Rektör adayı olmaya layık adaylar içinden sandıkla kim seçiliyorsa o seçilecek. Cumhurbaşkanı sadece ve sadece onu atayabilecek. Eğitimi, ortaöğretimi, eleştirel düşünceyi, üretkenliği, inovasyonu teşvik eden, disiplinler arası yaklaşıma sahip, dijital ve yapay zeka teknolojileriyle desteklenen şekilde yepyeni bir eğitim-öğretim tasarımı hazırladık. Akademisyenlerin akademik özgürlüğe, akademik etiğe ve liyakata sahip olacakları bir çalışma ortamı ve özlük koşulları oluşturacağız.

“Bir tek bu ülkede okursan işsiz kalıyorsun”

Bugün TÜİK’e göre her üç üniversite mezunu gençten bir tanesi işsiz. 2024 Eurostat raporu yayınlandı. 33 ülkeye bakıyorlar. 33 ülkeden sadece Türkiye’de üniversite mezunlarının işsizlik oranı genel işsizlik oranından fazla. Bir tek bu ülkede okursan işsiz kalıyorsun. Millet iş bulmak için okuyor, meslek sahibi oluyor. Bu ülkede okuyan, okumayandan daha işsiz… Ülkenin geleceği için iktidarın bir tasarımı yok. Bugün 1 milyon 35 bin öğretmen mezun edilmiş ve atanmamış durumda. 129 devlet üniversitemiz var. Bunlara ayrılan ödeneğin toplamı, faize ayrılanın dörtte biri. Böyle bir ödenekle üniversitede ne bilim olur ne eğitim olur ne temizlik olur ne özerlik… Örgün eğitimde olan 4 milyon üniversitelimiz var. Ama devlet yurdumuz bir milim. Toplam üniversitelilerin yüzde 25’ine yurt sağlayabilir durumdayız. Dört öğrenciden üçünün babasının-annesinin ekonomik durumu yerinde değilse barınma sorunu var. CHP’li belediyelerin 77’nci yurdunu geçen hafta Şişli’de açtım. İstanbul’daki yurt sayısı sıfırdı, 16’ya çıkardık. Türkiye’de yurt sayımızı 77’ye çıkardık. Bu dönemin sonunda hedefimiz 100’dü. İktidarımızda belediyelerin yurt yapmasına dahi ihtiyaç kalmayacak, devlet KYK ihtiyacı olan her öğrenciye bu yurdu sağlayacaktır.

YÖK’ün defin töreninde, iktidarımız da bir 6 Kasım’da Eskişehir’de buluşmak üzere”

Karanlığın panzehri yanan bir tek ışıktır. Günün en karanlık zamanı, sabahın en yakın olduğu zamandır. Hiçbir zaman sonunda kötüler kazanmaz. Kötüler kaybeder, iyiler kazanır. Gece kazanmaz, güneş doğar, gündüz kazanır. Karanlık yerine aydınlık kazanır. Hurafe yerine bilim kazanır. Korkağa karşı cesur olanlara kazanır. Bu darbe kurumunun kuruluşunun 44’ncü yılında inşallah YÖK’ün yok oluşunun, YÖK’ün defin töreninde de iktidarımızda bir 6 Kasım’da Eskişehir’de buluşmak üzere…”