Özdilek Sanat Merkezinde gerçekleşen programa CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü’nden Prof. Dr. Fatma Handan Giray ve TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Eski Dönem Başkanı Yusuf Kızıldağ konuşmacı olarak katıldı.

Söyleşide tarımdan su krizine, Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün tarım konusundaki sözlerinden günümüz tarım politikalarına kadar birçok konu ele alındı.

“Türkiye, bu iktidar döneminde özelliğini kaybetti”

Programda ilk konuşmayı yapan Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç, Türkiye’de tarımın ve hayvancılığın son yıllarda ciddi zarar gördüğünü belirterek, “Bugünlerde, yani bu siyasi dönemde, tarımın ve hayvancılığın ne kadar zarara uğradığını açıkça görüyoruz. Hatta kimi zaman sanki bilinçli olarak tarım ve hayvancılıkla uğraşılmaması isteniyor gibi bir tablo ortaya çıkıyor. Oysa tüm dünyada gıda güvenliği konusu son derece önemli. Özellikle içinde bulunduğumuz kuraklık döneminde gıda güvenliğinin önemi katbekat artıyor. Yıllar önce dünyada yalnızca 7 ülke kendi kendine yetebiliyordu. Ne yazık ki Türkiye, bu iktidar döneminde o özelliğini kaybetti. Bu noktada Fethi Bey’in tarıma verdiği değeri takdirle karşılıyorum. Çünkü artık dünyada gıda güvenliği ve kuraklık, ülkelerin geleceğini belirleyecek kadar önemli hale geldi. Maalesef Türkiye bu süreçten en çok zarar görecek ülkelerden biri olma riskiyle karşı karşıya.” dedi.

“Yanlış politikalar üretimin ve üreticinin elini zayıflattı”

Ataç, Atatürk’ün üretimi bağımsızlığın temeli olarak gördüğünü vurgulayarak, Türkiye’nin bugün bu anlayıştan uzaklaştığını ifade etti. Ataç, “Kurtuluş bir başlangıçtı; ama amaç yalnızca bağımsızlık değildi. O bağımsızlığın kalıcı kılınmasıydı. Atatürk bunun yolunun üretimden geçtiğini çok iyi biliyordu. Köylüyü üretimin merkezine koydu, ona değer verdi, bilgiyle destekleyip güçlendirdi. Bugün ise, ne yazık ki o anlayıştan çok uzağa düştük. Yıllardır süren yanlış politikalar üretimin ve üreticinin elini zayıflattı. Köylü emeğinin karşılığını alamaz hale geldi. Artık kendi kendine yeten, hatta ihraç eden bir ülke olmaktan çıkıp, ithalata bağımlı hale geldik.” dedi.

“Atatürk’ün açtığı bu yolda üretimi, emeği ve bilimi korumakla yükümlüyüz”

Küresel krizlerin ve iklim değişikliğinin üretimin önemini artırdığını söyleyen Ataç, Atatürk’ün tarım vizyonunun ekonomik olduğu kadar toplumsal bir model olduğunu belirterek, “Küresel krizler, savaşlar, iklim değişikliği bize gösteriyor ki üretim, artık her zamankinden daha stratejik ve hayati bir konudur. Atatürk’ün tarım vizyonu sadece bir ekonomik model değildir; aynı zamanda özgürlüğün, aklın, emeğin ve bilimin birleştiği bir anlayıştır. Bizler de bugün Atatürk’ün açtığı bu yolda üretimi, emeği ve bilimi korumakla yükümlüyüz.” ifadelerini kullandı.

Ataç, Tepebaşı Belediyesi olarak uzun yıllardır üreticiyi destekleyen projeler yürüttüklerini ifade ederek sürdürülebilir kentsel tarım anlayışlarını beş başlıkta topladıklarını şu şekilde ifade etti:

“Birincisi, üretici pazarları ve doğrudan satış modeli. Üreticiden tüketiciye aracısız ve sağlıklı gıdaya ulaşma imkânı sunuyoruz. Geleneksel üretici pazarlarının yanında, tanzim satış noktaları ve kadın üretici stantlarımızla üretimin değerini koruyoruz. İkincisi, eğitim ve farkındalık çalışmaları. Kooperatifçilik, iyi tarım uygulamaları ve arıcılık gibi eğitimlerle üreticilerimizi bilgiyle buluşturuyor, güçlendiriyoruz. Üçüncüsü, kırsal kalkınma projeleri.

Kadın kooperatiflerini destekliyor, katma değerli ürünlerin üretimine öncülük ediyoruz. Kırsal bölgelerde istihdam yaratarak gençlerin ve kadınların tarımda kalmasını hedefliyoruz. Dördüncüsü, tohum ve fide desteği. Ata tohumlarını koruyor, yerel tohumlarla üretimi teşvik ediyoruz. Bugüne kadar binlerce üreticimize tohum ve fide desteği sağladık. Beşincisi, hayvancılığı destekleme projeleri. Süt toplama merkezleri kurarak, üreticilerimizin sütlerini hijyenik koşullarda ve değerinde satmalarını sağlıyoruz.”

“Köylü milletin efendisidir” anlayışı bir devrimdir

Cumhuriyet’in kuruluş döneminde kırsal nüfusun yoğunluğuna dikkat çeken Giray ise, “Nüfusun yaklaşık yüzde 80’i köylerde yaşıyor, yüzde 90’ı geçimini tarımdan sağlıyordu. Buna rağmen Atatürk’ün ‘Köylü milletin efendisidir’ anlayışı, dünyada köylüye bakışı kökten değiştiren devrimci bir vizyondu” dedi.

“Atatürk, ekonomik hayatı bir bütün olarak gördü”

Atatürk’ün kalkınma anlayışının bütüncül olduğuna dikkat çeken Giray, şu ifadeleri kullandı:

Trafikte Radikal Adımlarla, Dönüşümde Ada Ada İlerlenecek
Trafikte Radikal Adımlarla, Dönüşümde Ada Ada İlerlenecek
İçeriği Görüntüle

“Atatürk’ün ‘ekonomik hayat bir bütündür’ vurgusu son derece önemlidir. ‘Sadece tarım kutsaldır’ ya da ‘sadece sanayi önemlidir’ gibi dar bir bakış yerine; ziraatı, ticareti, sanayiyi birbirini tamamlayan unsurlar olarak görmüştür. Bu bütüncül yaklaşım, kalkınmanın temelidir.”

Ayrıca, Cumhuriyet’in “halka rağmen değil, halkla birlikte” anlayışıyla kalkınmayı ele aldığını belirten Giray, “1980’lerden sonra dünyada gündeme gelen kapsayıcı ve katılımcı kalkınma ilkeleri, bizde çok daha önce hayata geçirilmişti” dedi.

Toprak reformu ve köylünün güçlendirilmesi

Giray, Cumhuriyet’in ilk yıllarında tarım politikalarının temelinde adalet ve üretim olduğunu belirterek, “Nüfusun yüzde 5’i toprakların yüzde 65’ine sahipti. Bu adaletsizliği gidermek için topraksız çiftçi bırakmama ilkesi benimsendi” diye konuştu.
1924’te çıkarılan Köy Kanunu’nun kırsal yönetimde devrim yarattığını dile getiren Giray, “Ağa” kavramının yerine “muhtar” ve “ihtiyar heyeti” kavramlarının getirilmesinin bile dönemin demokratik ruhunu yansıttığını ifade etti.

“Kooperatifçilikte büyük bir atılım yapıldı”

Atatürk’ün kooperatifçiliğe verdiği öneme de değinen Giray, “Mustafa Kemal Atatürk, 1936’da Tekir Köy Kooperatifi’nin 1 numaralı kurucu ortağı oldu. 1929’da 65 olan kooperatif sayısı, 1938’e gelindiğinde 589’a yükseldi” dedi.

Giray, Aşar Vergisi’nin kaldırılmasının köylü üzerindeki en büyük yükü hafiflettiğini, tarımın sanayiyi finanse eden bir konuma geldiğini belirtti.

“Gazi Çiftliği, modern tarımın sembolüdür”

Tarımda modernleşme sürecine de değinen Giray, şunları söyledi:

“Gazi Çiftliği, yani bugünkü Atatürk Orman Çiftliği, modern ziraat yöntemlerinin yerleştirilmesi amacıyla kuruldu. İlginçtir, en verimli değil; en çorak, en bataklık araziler seçilmiştir. Çünkü ‘Bu koşullarda bile başarırsak, her yerde başarabiliriz’ felsefesi hâkimdi.”

Bu dönemde Eskişehir’de kurulan Kuru Tarım İstasyonu’nun da önemli bir örnek olduğuna dikkat çeken Giray, “Anadolu’nun tahıl ambarı haline gelmesi, işte bu politikaların sonucudur” ifadelerini kullandı.

“Köy Enstitüleri toplumsal dönüşümün temeliydi”

Prof. Dr. Giray, Cumhuriyet’in sadece tarımsal değil, sosyal dönüşümü de hedeflediğini belirterek, Köy Enstitüleri’nin bu dönüşümdeki önemine dikkat çekti:

“Köy Enstitüleri sadece üretim değil, toplumsal dönüşüm ve kadın-erkek eşitliği açısından da devrim niteliğindeydi. Köy kızlarına eğitim ve fırsat eşitliği sunuldu. Atatürk Orman Çiftliği’nde kadınlara yönelik Ülkü Evi kuruldu; burada lokanta, hamam, sosyal alanlar, sinema ve tiyatro gibi etkinliklerle kırsal yaşam canlandırıldı.”

“Seferberlik ruhuyla başarıldı”

Giray, Cumhuriyet’in tarım vizyonunun arkasında güçlü bir kadro bulunduğunu belirterek Ali Numan Kıraç, Şevket Raşit Hatipoğlu, Tahsin Coşkan, Mustafa Şeref Bey ve Safvet Arıkan gibi isimleri anarak, “Bu dönemin ruhunu en iyi anlatan kelime seferberliktir. Herkes ‘Biz bu işi başarabiliriz’ inancıyla hareket etti” dedi.

“50 yıl içinde dünya çok farklı bir hale gelecek”

Programda konuşan CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’de, iklim krizi, gıda güvenliği ve tarım politikaları üzerine dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Gürer, iklim değişikliğinin etkilerinin artık tüm dünyada hissedildiğini belirterek, “Bundan sonraki süreç artık hiç ‘dün gibi’ olmayacak. Birleşmiş Milletler raporlarına göre önümüzdeki 50 yıl içinde dünya çok farklı bir hale gelecek. Türkiye’de 2 derecelik ısınmayla Akdeniz’de yaşamın biteceği, Orta Anadolu’nun çölleşeceği artık bilim insanları arasında ciddi biçimde tartışılan bir gerçek” dedi.

“Gıdada dışa bağımlılık, başkalarından medet ummak demektir”

Tarımın bir ülkenin en temel güvenlik alanlarından biri olduğuna vurgu yapan Gürer, “Tarım, hem doyuran hem giydiren bir sektördür. Gıdanız yoksa ne savaşı kazanabilirsiniz ne de yaşamı sürdürebilirsiniz. Hava, su ve gıda yaşamın üç temel unsurudur. Tarımı ihmal eden ülkelerin sömürge haline gelmemesi mümkün değildir. Çünkü gıdada dışa bağımlılık, başkalarından medet ummak demektir” ifadelerini kullandı.

“Tarımdaki sorunlar geçmişe göre çok daha ağırlaştı”

Türkiye’nin tarımsal politikalarda kırılma noktasını 24 Ocak kararlarıyla yaşadığını belirten Gürer, “O kararlarla birlikte Türkiye’ye ‘Turizm ve sanayide gelişin, tarımı bizden alın’ anlayışı dayatıldı. Cumhuriyet’in tüm tarımsal kazanımları özelleştirmelerle yok edildi. AK Parti döneminde bu politikalar daha da derinleşti ve bugün tarımdaki sorunlar geçmişe göre çok daha ağırlaştı” diye konuştu.

“Çiftçiye verilmesi gereken destek hiçbir zaman tam olarak verilmedi”

Tarım Kanunu’na göre milli gelirin yüzde 1’inin çiftçiye verilmesi gerektiğini hatırlatan Gürer, “Geçen yıl milli gelirin yüzde 1’i 615 milyar liraydı ama verilen destek 135 milyarda kaldı. Bu yıl verilmesi gereken destek 772 milyar lira olmasına rağmen sadece 168 milyar lira ayrıldı. Yani çiftçiye verilmesi gereken destek hiçbir zaman tam olarak verilmedi” dedi.

“Aile işletmeleri hiçbir destek alamadı”

Tarımda yaşanan kayıplara da değinen Gürer, “Kuraklık, dolu ve don nedeniyle yalnızca meyvede 8 milyon ton üretim kaybı yaşandı. Çiftçi Kayıt Sistemi’ne kayıtlı olmayan küçük aile işletmeleri hiçbir destek alamadı. Bu da üretim zincirini zayıflattı. Buğdayda 3 milyon tonluk kayıp var. Buna rağmen bakanlar ‘Türkiye ihracatçı ülke’ diyor ama buğday ithalatına devam ediyoruz” ifadelerini kullandı.

“23,8 milyon hektara geriledi”

Gürer, Türkiye’nin ekilebilir arazilerinin azalmasının tarımsal çöküşün en önemli göstergelerinden biri olduğunu vurgulayarak, “Cumhuriyet’in ilk yıllarında 6,5 milyon hektar olan ekim alanı 1980’de 28 milyon hektara çıkmışken bugün 23,8 milyon hektara geriledi. Bu alanlar ekilseydi ithalata gerek kalmayacaktı” dedi.

“Bu tablo tarımın çöküşünü gösteriyor”

Tarım ürünlerindeki dışa bağımlılığa dikkat çeken Gürer, “Türkiye 2002’de 650 bin ton nohut üretirken bugün 406 bin tona düştü. Kırmızı mercimek üretimi 500 binden 230 bin tona geriledi. Buna karşılık Kanada’dan 600 bin ton mercimek ithal ediyoruz, üstelik tohumunu biz verdik. Bu tablo tarımın çöküşünü gösteriyor” şeklinde konuştu.

“Verimli tarım arazileri imara açıldı”

Tarımdaki plansızlığın derinleşen krizin temel nedeni olduğunu belirten Gürer, “Üretim planlaması, sulama, kırsal altyapı tamamen yetersiz. Köyler boşaldı, gençler sanayiye ucuz işçi olarak yönlendirildi. Köylerin büyükşehir yasasıyla statüsü değiştirildi, verimli tarım arazileri imara açıldı” dedi.

“Tarım yasaları sadeleştirilmeli”

Çözüm önerilerini de paylaşan Gürer, tarımda yeniden yapılanma gerektiğini belirterek sözlerini şöyle tamamladı:

“Tarım yasaları sadeleştirilmeli, üretimden pazarlamaya kadar her aşama planlanmalı, alım garantili kooperatif sistemi kurulmalı. Tarımın bağımsızlığı ve sürdürülebilirliği, ancak bu toprakların kontrolünü yeniden çiftçiye vererek sağlanabilir.”

Muhabir: Buse Kuşcu