TMMOB Eskişehir İKK Sekreteri Salih Eğerci, Eskişehir Haber Ajansı Yazı İşleri Müdürü Ayşe Kaytan Uçak’ın sorularını yanıtladı.
Türkiye’de ormancılık politikalarının mevcut durumu nedir? Ormancılık alanında planlama, koruma ve yangınla mücadele politikalarımız sizce yeterli mi?
Ülkemizin yüzölçümünün yüzde 30’u ormanlarla, yüzde 10’u yerleşim alanlarıyla, yüzde 60’ı ise kırsal alanlarla kaplıdır. Ormancılık politikalarında sadece yangınla mücadelede değil, ormanların işletilmesi konusunda da doğru adımların atılmadığını görüyoruz. Anayasamızın 169. maddesinde "Devlet ormanları korur" şeklinde temel bir hüküm yer almaktadır. Diğer amir kanunlara baktığımızda, sürekli yapılan değişikliklerle orman alanlarının özellikle madencilik sahalarına ve yenilenebilir enerji alanlarına teşviklerle açıldığını görüyoruz. Ormanlar yalnızca ağaç ve bitki açısından değil, aynı zamanda iklim değişikliğiyle mücadelede kritik öneme sahip olan, karbonmonoksiti (karbon emisyonunu) emen “yutak alanlar” olarak da değerlidir. Yenilenebilir enerji kaynaklarını iklim değişikliğiyle mücadele amacıyla kullanıyoruz, ancak bu kaynaklar için orman alanlarını feda ediyoruz. Burada bir çelişki olduğunu görüyoruz. Şu anda gerek bakanlık düzeyinde gerekse bölgesel düzeyde, ormancılığın işletilmesi ve korunmasına yönelik sağlıklı bir politikanın yürütüldüğünü söylemek mümkün değil.
- Söndürme değil dirençli planlama gerekiyor
Ormanların işletilmesinde sağlıklı bir politika yürütemeyen bir idarenin, orman yangınlarıyla mücadelede de etkili ve doğru adımlar attığını söylemek maalesef söz konusu değildir. Türkiye’de 23 binden fazla köyde, yaklaşık 7,5 milyon vatandaşımız yangına hassas bölgelerde yaşamaktadır. Bu durum, orman yangınlarıyla mücadelede yalnızca doğanın ya da ormanlardaki endemik bitkilerin korunmasını değil, aynı zamanda bu bölgelerde yaşayan insanların da korunması için mücadeleyi zorunlu kılmaktadır. Söndürme değil dirençli planlama gerekiyor. “Orman yangınlarıyla mücadele” denildiğinde, sadece yangını hızlı söndürmekten bahsetmek yeterli değildir. Asıl konuşmamız gereken, bu yangınların çıkmaması için neler yapılması gerektiğidir.
-Her yıl daha fazla yeşil alan kaybediyoruz
2020 yılında yangınlar sonucu kaybedilen orman alanı toplam alanın yaklaşık yüzde 17’siyken, bu oran 2021’de daha da arttı ve 2023’te yüzde 30 civarına ulaştı. Yangın çıkma olasılığı ve yangınlarda kaybedilen orman alanlarının artış hızı her geçen gün yükseliyor. Demek ki, dirençli bir planlama yapamıyor, yangınları önleyemiyoruz. Ayrıca çıkan yangınları da hızlı ve etkili bir şekilde söndüremiyoruz.
-Türkiye bir yangın ülkesi haline geldi
Son yıllarda Türkiye’de orman yangınlarının sayısı ve etkisi ciddi şekilde arttı. Sizce Türkiye artık bir 'yangınlar ülkesi' haline mi geldi?
İstatistiklere baktığımızda açıkça görülüyor ki, dünya genelinde orman yangınlarında ciddi bir artış yaşanıyor. Bu artışın başlıca nedenleri arasında iklim değişikliği ve nüfus artışı gibi faktörler yer alıyor. Bu artış, referans aldığımız Avrupa ülkelerinde belirli bir oranda seyrederken, Türkiye’de adeta sıçrama şeklinde gerçekleşiyor. Bu hızlı artışa bakarak, ne yazık ki “Evet, Türkiye bir yangın ülkesi haline geldi” diyebiliyoruz.
-Kasıtlı yangın tanımı net değil…
Avrupa ile kıyasladığımızda, Türkiye’de orman yangınları neden bu denli arttı? Toplumda yangınların kasıtlı olarak çıkarıldığına dair yaygın bir algı var. Gerçekten de yangınlar kasıtlı mı çıkarılıyor?
2024 yılında çıkan bin 839 orman yangınının büyük bölümü ihmal ve kazalardan kaynaklanıyor. 117 yangının ise kasıtlı olarak çıkarıldığı tespit edilmiş. Ayrıca, çıkış nedeni belirlenemeyen bin 111 yangınla karşı karşıya kalınmış. “Kasıt” dediğimiz durumun tanımı net olarak nasıl yapılabilir? “İhmal ve kaza kaynaklı yangınlar” ifadesi kullanıldığında, örneğin enerji nakil hatlarından çıkan yangınlar da bu kategoriye dahil ediliyor. Peki, hangi durumlar “kasıtlı yangın” statüsüne giriyor? Bu konuda net ve şeffaf bir veri bulunmuyor. Tüm büyük yangınlarda olduğu gibi, Eskişehir’deki yangında da bir soruşturma süreci başlatılmış durumda.
-Havadan müdahale zaman kazandırır, asıl müdahale karadandır
Her yaz gündeme gelen orman yangınlarında mücadele yöntemlerimiz neden sürekli tartışılıyor? Bu alandaki en temel eksiklikler nelerdir?
Orman yangınları, başlı başına bir ihtisas alanıdır ve aslında multidisipliner bir yaklaşım gerektirir. Bir orman yangınıyla karşılaşıldığında meteorolojik koşullar, topografik yapı ve bölgedeki bitkisel çeşitlilik gibi unsurlar dikkate alınarak kapsamlı veri analizi yapılmalı ve bu doğrultuda müdahale planları oluşturulmalıdır. Havadan müdahale konusu sıkça tartışma yaratıyor. Ancak ihtisas çalışmalarına baktığımızda, tepe yangınına ulaşmış bir ormanlık alanda, yangını yalnızca havadan müdahale ile söndürmek mümkün değildir. Bu durum, bilimsel olarak da böyle kabul edilmektedir.
Orman yangınlarında, yanan bir ağacı sadece su tutarak aniden söndürmeniz mümkün değildir. Bu tür yangınlarla mücadelede, yangını kontrol altına alacak kapsamlı bir müdahale ve yönetim mekanizması oluşturulması gerekmektedir. Havadan müdahale, özellikle yangının kontrol altına alınması sürecinde zaman kazandıran önemli bir araçtır. Ne kadar etkili havadan müdahale yapılırsa, karadan müdahale edecek ekiplerin daha hızlı, daha yoğun ve daha dar alanlarda çalışabilmesi için o kadar elverişli bir ortam sağlanabilir. "Yangın söndürme helikopterimiz veya uçaklarımız yetersiz" diyoruz, ancak karadan müdahale konusunda da çok ciddi eksikliklerimiz ve sorunlarımız bulunuyor. Tecrübeli personel eksikliği, yetersiz personel sayısı ve eğitim noktasındaki sıkıntılar önemli bir sorun teşkil ediyor. Ormanda herhangi bir yangın çıktığında, karadan müdahale hayati önem taşıyor. Bu müdahalenin teknik, disiplinli ve koordineli bir şekilde yürütülmesi gerekiyor. Havadan müdahale ise bu süreci destekleyici bir araç olarak değerlendirilmelidir. Ancak kamuoyunda, karadan müdahalenin yardımcı, asıl müdahalenin ise havadan yapıldığı yönünde bir algı var. Oysa bilimsel çalışmalar, karadan müdahalenin çok daha kritik olduğunu ortaya koyuyor.
- Lliyakatsizlik ve personel kaydırmaları ölüm getirdi
Buradaki en büyük sorun, liyakat eksikliğidir. Tepeden aşağıya doğru ilerleyen ciddi bir liyakatsizlik var. Bilimsel ve teknik yaklaşımların yeterince benimsenmediği açık. En çok önem vermemiz gereken konu ise önleyici tedbirlerdir. Peki, bu tedbirler nasıl alınır? Öncelikle ormanlarınıza sahip çıkar, onları yakından tanırsınız. Bulunduğu bölgedeki ağaç ve bitki türlerini bilirsiniz. Yangın riski bu türlere göre değerlendirilir ve buna uygun şekilde personel istihdamı yapılır. Aynı şekilde, görevlendirilen personel de o bölgenin ihtiyaçlarına ve risklerine göre özel olarak eğitilmelidir.
Eskişehir’deki yangınla ilgili başlatılan soruşturma sürecinde bazı kritik noktaların mutlaka dikkate alınması gerekiyor. Öncelikle, Meteoroloji Genel Müdürlüğü bünyesinde bir uyarı sisteminin mevcut olduğunu varsayabiliriz. Eğer orman yangınlarının doğal nedenlerden kaynaklandığını kabul edersek, düşük nem oranı ve yüksek sıcaklık gibi meteorolojik koşullar ciddi bir risk oluşturur. Bu tür risklere karşılık, söz konusu uyarı sisteminin devreye girip girmediği ve bu uyarılara nasıl yanıt verildiği araştırılmalıdır. Bu kapsamda, Orman Bölge Müdürlüğü içerisinde nasıl bir teşkilatlanma yapıldığı da önemlidir. Seyitgazi yangınında hayatını kaybeden iki kişinin Denizli işletmesinden geldiği biliniyor. Bu durum, Eskişehir işletmesinde personel eksikliği olduğunu gösteriyor. Resmi açıklamalara göre, Eskişehir’deki bazı personelin Bilecik’e gönderildiği belirtiliyor. Ancak, burada önemli bir soru ortaya çıkıyor: Meteorolojik açıdan riskin yüksek olduğu bir bölgede, personel neden başka bir ile kaydırılıyor? Tüm bu gelişmeler liyakatsizlikle birlikte, önleyici bakım ve teknik bilgi yetersizliğinin de somut göstergesidir. Bu nedenle soruşturma sürecinde, yönlendirmelerin ve verilen talimatların nasıl yapıldığı, hangi kriterlere göre hareket edildiği, bunların mevzuata ve bilimsel-teknik ilkelere uygun olup olmadığı titizlikle incelenmelidir. Bizler de bu sürecin yakından takipçisi olacağız.
- Geçici çözümler değil, kurumsal yapılanma şart
Yangınla mücadelede alınması gereken öncelikli yapısal ve teknik adımlar neler olmalıdır?
Teknik personel eksikliği, acilen giderilmesi gereken en temel sorunlardan biridir. Eğitimli personelin istihdam edilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu doğrultuda, “mevsimlik işçi” statüsünün kaldırılması ve taşeronlaşmanın sona erdirilmesi gerekmektedir. Mevsimlik işçi olarak istihdam edilen orman köylülerinin ormanla ilgili bilgi ve deneyimden faydalanılmalıdır. Önleyici tedbirler açısından en büyük eksiklik, yeterli sayıda personelin olmaması ve mevcut personelin niteliğinin yetersizliğidir.
Verdiğimiz her büyük kayıpta kamuoyunda ‘sorumlular cezalandırılmadı’ düşüncesi hakim. Gerçekten hesap verilebilirlik mekanizmaları işler durumda mı?
Türkiye’de hukuk sistemi ciddi şekilde tartışmalı bir konudur. Kamuoyuna mal olmuş birçok davada da görüldüğü üzere, vatandaşların hukuka olan inancı konusunda ciddi sorunlar ve güvensizlikler bulunmaktadır. Orman yangınlarında birçok neden öne sürülüyor, ancak bu nedenlerin tamamının soruşturma sürecinde şeffaf bir şekilde ortaya konulması gerekmektedir. Bizler hem soruşturma hem de dava sürecini yakından takip ederek, sürecin gerçek anlamda vatandaşları tatmin edecek bir düzeye ulaşması için çaba göstereceğiz.
- Toplu can kayıpları dünyada da nadir görülüyor
Eskişehir’deki yangında yaşanan kayıp, dünya genelinde veya Türkiye özelinde örneği az rastlanır bir facia mı? Benzer büyüklükte başka olaylar oldu mu?
Geçtiğimiz yıl Diyarbakır’da 17 vatandaşımızı kaybettik. Bu olayın en dikkat çekici yönü ise, yangına müdahale eden personelin hayatını kaybetmiş olmasıdır. Bu durum, sıkça karşılaştığımız bir tablo değildir. Yangınla mücadele edecek personelin, yangının seyri, rüzgar yönlerinin değişme ihtimali gibi dinamikleri değerlendirebilecek teknik bilgiye sahip olması gerekir. Elbette münferit olaylar yaşanabilir, ancak bu şekilde toplu can kayıpları, yalnızca Türkiye’de değil, dünya genelinde de nadir görülen durumlardandır. Bu noktada, yangına müdahale eden personelin eğitimi, yangın anında nasıl hareket etmesi gerektiği ve hangi talimatları alması gerektiği büyük önem taşır. Bir ormanlık alanda, araziyi ne kadar iyi tanırsanız tanıyın, yangının yönü değişkenlik gösterebilir. Bu nedenle, hem havadan gelen bilgiler hem de hakim tepelerden yapılan gözlemler doğrultusunda, personelin bir talimat zinciri içerisinde konumlandırılması gerekir. Soruşturma aşamasında, bu konumlandırmanın nasıl yapıldığı, içerideki haberleşme sisteminde herhangi bir sorun yaşanıp yaşanmadığı gibi soruların da yanıtları aranacaktır.
-Hayatını kaybeden personel, olası bir ihmali gözler önüne seriyor
Bu olay özelinde bir ihmal görüyor musunuz? Varsa ne türden bir ihmalle karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorsunuz?
Müdahale eden personelin hayatını kaybetmiş olması, olası bir ihmalin varlığına işaret edebilir. Elbette, umarım böyle bir durum söz konusu değildir, çünkü bizim kurumlarımıza olan güvenimizi korumamız gerekiyor. Temmuz ayı içerisinde Türkiye genelinde ormanlık alanlarda yaklaşık 1400 yangın çıkmış durumda. Yıllık ortalamamız ise 3 bin civarında. Bu da önümüzdeki 6 ay boyunca benzer sayıda yangınla daha mücadele etmemiz gerekeceğini gösteriyor. Bu mücadeleyi yürütecek olan bir kurumsal yapı mevcut ve bu kurumun görevini eksiksiz bir şekilde yerine getirmesi büyük önem taşıyor. Burada bir ihmal söz konusu… Bu ihmalin kademelerine de bakmak gerekiyor. Sadece sahada talimat vermek değil o talimatı verenleri de oralara atamak ihmal kısmına girebilir.
- Kaynakların yanlış kullanımı yangınla mücadeleyi zayıflatıyor
Yangınla mücadelede sivil toplumun ve yerel yönetimlerin rolü sizce yeterince destekleniyor mu? Bu alanda nasıl bir iş birliği modeli önerirsiniz?
Devlet destekleri farklı noktalara kanalize edilerek, doğru yerlere kaynak aktarılmıyor. Yerel yönetimlerin sadece yerleşim alanlarında değil kırsal alanlarda da yapılanması gerekiyor. Ancak çok büyük bir alandan bahsediyoruz. Bunun için de çok ciddi ödeneklerinin oluşturulması lazım. Bu ödeneklere baktığımız da yerel yönetimler maalesef sığ kalıyor. “Bu görev alanı senin” deniliyor ama o görev alanıyla ilgili “personel, teçhizat, ödenek yok” deniliyor. Devlet kaynakları doğru şekilde kullanılmıyor.
- Avrupa’da en fazla yangın görülen ülkelerden biriyiz
İklim krizinin orman yangınları üzerindeki etkileri ne boyutta?
Dünyadaki birçok düşünce kuruluşunun yayımladığı raporlar, iklim değişikliğine bağlı olarak orman yangınlarında belirgin bir artış yaşandığını ortaya koyuyor. Lokal bir bölgede orman yangını başladığında, hava sıcaklığı yüksek ve nem oranı yüzde 10’un altındaysa, yangın iki ila üç kat daha hızlı yayılıyor. Bu da iklim değişikliğinin, orman yangınlarının yayılım hızını ve sıklığını artıran başlıca etkenlerden biri olduğunu açıkça gösteriyor. Avrupa’da en fazla yangının çıktığı ülkeler sıralamasında Ukrayna, Portekiz ve Türkiye ilk üçte yer alıyor. Ancak kaybedilen ormanlık alan miktarındaki artış oranında Türkiye, ne yazık ki ilk sırada bulunuyor. İklim kriziyle mücadelede yalnızca salınım azaltma çalışmaları değil, aynı zamanda karbon yutak alanlarının korunması ve artırılması da büyük önem taşıyor. Ormanların korunması ve yeni ormanlık alanların oluşturulması, iklim krizine karşı en etkili önleyici adımlardan biridir.
- Orman yangınlarının %6’sı elektrik hatlarından kaynaklanıyor
Eklemek istediğiniz son bir şey var mıdır?
İhtisas alanım olduğu için enerji nakil hatlarından kaynaklı orman yangınlarına da özellikle dikkat çekmek isterim. Toplam orman yangınlarının yaklaşık yüzde 5 ila 6’sının enerji nakil hatlarından kaynaklandığını görüyoruz. Bu oran bazı yıllarda yüzde 4’e düşerken, bazı yıllarda yüzde 6’ya kadar çıkabiliyor. Elektrik Mühendisleri Odası olarak bu konuda bir çalışma yürüttük. 2020 yılında enerji nakil hatları nedeniyle çıkan yangınlarda kaybettiğimiz orman alanı, 2021 yılında yüzde 22 oranında arttı. Yani yangın sayısı sabit kalmasına rağmen, kayıp alan miktarında ciddi bir artış yaşandı. 2023 yılına geldiğimizde ise bu artış oranı yüzde 30’un üzerine çıktı. Bu durum, ormanlık alanlardan geçen enerji nakil hatlarının ciddi bir bakıma ihtiyaç duyduğunu gösteriyor. Ancak özellikle özelleştirmeler sonrasında bu hatların bakımı çoğu zaman zamanında ve yerinde yapılamıyor.