Eskişehir Organize Sanayi Bölgesi Başkanı Nadir Küpeli ile başta EYT olmak üzere, ekonomide yaşanan gelişmelere dair bir söyleşi gerçekleştirdik. Başkan Küpeli, özellikle EYT yasasının üretimde ortaya çıkaracağı sorunlara dikkat çekerek, bu konunu kademeli olarak çözülmesinin şart olduğuna dikkat çekti. Küpeli, ayrıca üretim yapan firmalara kolaylıklar sağlanması gerektiğinin de altını çizdi.

1-EYT toplum kısmında karşılık görüyor ama üretim kısmında sıkıntılı olacağı konuşuluyor. Hem maddi hem de iş gücü anlamında kayıplar yaşanacağı ifade ediliyor. Siz de bir iş insanı olarak bu konuda neler söylersiniz?

Söylememden daha büyük bir problem var önümüzde. Çok etraflıca düşünülmesi gereken bir konu bu. Gerçi hükümetçe detayları netleştirilmiş bir yasa yok, ne olduğunu bilmiyoruz. Detayları öğrendikten sonra net biçimde konuşuruz ama 1 Milyon 500 Bin civarındaki EYT’linin büyük kısmı özel sektörde çalışıyor. 1 Ocak itibariyle bu kadar büyük bir kitlenin emekliliğe ayrılması pek çok firmayı iflasa sürükler. Bizim şirkette yani Küpeliler’de 74 kişi EYT’li. Bu, yüzde 21 oran yapıyor. Bizim 2023 Yılı bütçemizde bununla ilgili bir kalem yok. Sadece bizim değil, tek bir firmanın dahi bütçesinde böyle kalem bulunmuyor. Bunu nasıl kaldıracaklar? Çok ciddi paralar tutuyor. Üstelik KOBİ değilseniz, ihracatçı değilseniz ya da yatırım yapmıyorsanız, krediye ulaşmanın imkânsız olduğu bir dönemde ne olacak bu iş bilmiyoruz.

Başka bir şey, biz zaten nitelikli iş gücü tarafında sıkıntı yaşıyoruz. Zaten onun için meslek lisesi kurduk. Kendi göbeğimizi kendimiz kesiyoruz. Elimizdeki nitelikli iş gücünü de EYT’ye kaptırırsak başka sorun olur. Bu da ciddi bir sıkıntı. İnsanlar, kıdem hakları kaybolmasın diye iş yerlerinde çalışmaya devam ediyor. Ben gündeme tazminat kısmını getirdim ama devlete olan yük tarafı var. Devlete yeni bir emekli yükü daha geliyor, ödeyeceği maaşı düşünün. Daha 42 yaşında olup emekli olacak insanlar. Benim gözümde bu insan asgari 25 yıl daha çalışması lazım. Ben 48 Yaşında emekli oldum ve hala bunun kesinlikle yanlış olduğunu düşünüyorum.  Hiç değilse erkeklerde 65 yaşından önce emekli olunmaması gerekir.

2-Meselenin bir de sosyal yönü de var. İş barışı dediğimiz konuda sorunlar yaratacak. Belki birkaç ayla emeklilik hakkını kaçıranlarla emekli olanlar aynı iş yerinde nasıl daha verimli olabilir?

Elbette, kırgınlık, küskünlük olur. Buradan hangi amaçla ne kazanç sağlanmak isteniyor bilmiyorum ama buradan pozitif bir katkı çıkmaz. Bu işin kimseye faydası olmaz. Bugüne kadar hayır dediğimiz bir şeyi bugün yaparsak, insanlar geçmişi unutup, “Ne kadar güzel yaptı” demezler.

3-Çözüm konusunda sizce neler yapılabilir?

Bunun yüzde 100 kademeli bir şekilde çözümü gerçekleşmeli. Yasayla bunu kökünden çözmek gerekli. Bir kere ülke olarak radikal bir karar alıp emeklilik yaşını yükseltmemiz gerekli. Her iktidar göreve gelirken böyle kararlar alıyor ama seçimler geldiğinde maalesef geri çekiliyor. Bu hep böyle oldu. Türkiye’de 38 yaşında emekli olan insanlar biliyorum. Bunlar hiç hoş şeyler değil. Dünyada bir tane bile örneği yok. Yurt dışına çıktığımızda çalışan 75, 80 Yaşında insanlar görüyorum. Biz de bu yok. Bu iş iyi planlanmalı. Bu iş olacaksa kademeli olarak yapılmalı. Kıdem tazminatı ödeyecek tarafa kredi ya da başka bir çare bulunmalı. İşsizlik fonu var mesela. Bu kullanılabilir. Devletin sadece EYT’de kullanılması şartıyla bir ödemesi olabilir. Bir buçuk milyon kişiden bahsediyoruz. Özel sektör de olsa, devlet de olsa bunun bedeli var. Bunu ödemek kolay değil. Belki bu yıllara bölünebilir. Bu devlet dairelerindeki iş yükünün de giderilmesi için işe yarayabilir. Düşünsenize bir buçuk milyon kişinin birden emeklilik için 2 Ocak günü başvurduğunu. Ne olur? Bütün işlemler kilitlenir. Bunların önüne geçmek gerekiyor.

4-Bir tarafta işverensiniz, üretim yapıyorsunuz, istihdam yaratıyorsunuz. Diğer tarafta size sorulmadan yapılan asgari ücret belirleme çalışmaları var. Bir tarafta EYT var, diğer tarafta Ocak ayında gelmesi beklenen enerji zamları. Bu şartlar altında sanayicinin ufku daralıyor mu?

Maalesef rekabet gücümüzü yitiriyoruz. Bakın covidle birlikte başlayan ve ülkemiz lehine gelişen bir dönem vardı. Maalesef bu avantajı biz kaybetmeye başladık. Uzak yerlerde üretim yapan dünyanın zengin ülkeleri, Türkiye’ye yakın olan yerleri terk etmeye başlamıştı. Biz elimizdeki tüm maliyetlere rağmen onların önüne geçmeye başlamıştık. Karlılıklarımız da olumlu yönde gelişmeye başladı. Biz çok ucuz çalışıyoruz. İhracattaki kilogram fiyatımız 1,4-1,5 Dolar düzeyinde. Bunları yükseltmemiz lazım. Ama son dönemde işçilikle ilgili, enerjiyle ilgili hammadde fiyatlarıyla ilgili Türkiye’nin negatif ayrışması bizim pazarlık gücümüzü yitirmemize neden oldu. Şimdi iptaller oluyor, siparişler geri dönüyor. Bunun üzerine bir de Ukrayna-Rusya savaşı patlak verdi. Avrupa’da resesyon beklentisinden dolayı siparişler de iptaller gördük. Bunlar bize yansıyacak! Bu şartlar altında sanayici, kapasite artıramıyor, artırmak için iştahı da yok. 250 Milyar dolar ihracat inşallah olacak. 500 Milyar dolara doğru gidiyor ama bu rakamlara ulaşmamız için kapasitemizi de artırmamız gerekli. Üretimi artırmazsak yeni hedeflere ulaşamayız. Ulaşmak için yeni yatırım lazım. Yeni yatırım için rekabet gücü, iştah lazım. Moral lazım, uygun finansmana ulaşmak lazım. Ama bunlar kalmadı! Özellikle finansman olmazsa yatırım yapamayız. Yatırım yapamazsak biz buralarda kalırız. Hatta geri gideriz, çünkü teknolojiye de yatırım yapmadığımız zaman diğer rakiplerimiz maliyet olarak bizim önümüze geçiyor. Türkiye’nin önünde bir fırsat vardı ama bu fırsatın iyi değerlendirildiğini söyleyemem.