Bu alanda görüşlerini ve fikirlerini açıklayan bir gazeteci olarak ilkeli, dürüst ve araştırmacı gazetecilik gereği AÖF gemisinin kaptan köşkünde oturan en yetkili isim Dekan Prof. Dr. Aras Bozkurt ile süreci ondan dinledik,
Tüm bu gelişmeleri AÖF Dekanı Prof. Dr. Aras Bozkurt’a sorduk. Kararların arka planında ne var? Öğrenciler ve mezunlar etkileniyor mu? Ve en önemlisi: Anadolu Üniversitesi gerçekten radar altında mı?
❖ Hocam, öncelikle çok tartışılan konuyla başlayalım. İktisat ve İşletme fakülteleri kapandı mı? AÖF küçülüyor mu?
Hayır, küçülme söz konusu değil. Kapatılanlar sadece Açıköğretim bünyesinde sonradan kurulan İktisat ve İşletme Fakülteleri. Zaten bu bölümlerin tüm faaliyetleri uzun zamandır Açıköğretim Fakültesi çatısı altında yürütülüyordu. Bu karar YÖK’ün aldığı bir yeniden yapılanma kararıdır. Bu karara biz uymak zorundayız. Tüm programlar aynen devam ediyor, hiçbir öğrenci hak kaybına uğramıyor. Mezuniyet süreçleri de aynen sürecek. Yeni kayıt olan öğrenciler ise Açıköğretim Fakültesi diploması alacaklar.
❖ Peki, bu fakülteler neden kapatıldı? Arka planında ne var?
Birkaç nedeni var ama en temeli şu: Karar alma süreçlerini daha çevik, daha etkin hale getirmek. Düşünün ki aynı karar için üç ayrı dekanlıkla koordine olunması gerekiyordu. Şimdi süreç tek elden yürütülüyor. Ayrıca bu dönüşüm Açıköğretim markasını daha da güçlendirmeye yönelik. Biz zaten dünya çapında tanınan bir yapıdayız. Türkiye’de sadece biz değil, Atatürk, İstanbul ve Ankara üniversitelerinde de açıköğretim var ama dünyada tanınan marka Anadolu Üniversitesi’dir.
❖ Öğrenciler ya da mezunlar ne gibi farklar görecek?
Hiçbir fark olmayacak. Kayıtlı öğrenciler mezuniyet belgelerinde yine iktisat ya da işletme fakültesi yazacak. Sadece bundan sonra gelen öğrenciler Açıköğretim Fakültesi ibaresiyle mezun olacak. Bu da herhangi bir akademik ya da hukuki kayıp anlamına gelmiyor. Tüm programlar, sınavlar, içerikler aynı şekilde devam edecek.
❖ Bazı çevreler bu durumu “üniversite küçülüyor” ya da “AÖF kapanıyor” şeklinde yorumladı...
Bunlar gerçekle bağdaşmıyor. Ne öğrenci sayısında bir azalma var, ne de eğitim kalitesinde. Tam tersine, Açıköğretim Fakültesi’ni daha güçlü, daha dinamik hale getiriyoruz. Yeni projelerimiz var. Yapay zekâ ile desteklenen sistemler kuruyoruz. İngilizce ve Türkçe yeni programlar hazırlıyoruz. Hedefimiz daha yaygın ve nitelikli eğitim. çıköğretim markasını güçlendirmeye odaklanmış durumdayız. Örneğin, yapay zekâ alanında oldukça güçlü bir fakülteyiz ve bu alanda birçok proje yürütüyoruz. Bu çalışmalar doğrudan açıköğretimle ilişkilendiriliyor. Günün sonunda burada mesele bir fakültenin kapanmasından ziyade; daha güçlü, daha çevik ve daha dinamik bir yapının inşa edilmesidir. Şu anda muazzam bir dönüşüm süreci yaşıyoruz. Türkiye’ye ve dünyaya farklı eğitim modelleri sunmak istiyoruz. Yurt dışına yönelik Türkçe eğitim programlarımız mevcut; ayrıca İngilizce eğitim için de hazırlıklarımız sürüyor. Yapay zekâ alanındaki çalışmalarımız da bu dönüşümün önemli bir parçası. Bu süreçte, hangi işin kim tarafından yürütüleceğine dair kararların fakülte içerisinde alınması ayrı bir aşama; ancak bazı kararların tek elden ve daha hızlı bir şekilde ilerletilmesi süreci de söz konusu. Özellikle bu alandaki işler diğer birimlere kıyasla çok daha hızlı ilerliyor çünkü iş yoğunluğu oldukça fazla.
Temel mesele tam olarak bu. Ve şunu özellikle belirtmek isterim ki — bunu siz yazdınız diye söylemiyorum — fakat o dönemde çıkan bazı haberler süreci tam anlamıyla yansıtmıyordu.
❖Bazı yorumlar “Açıköğretim zayıflatılıyor” diyor. Buna ne dersiniz?
Ben tam tersini söylüyorum. Bu dönüşüm, Açıköğretim’in daha da güçlenmesi için yapılıyor. Açıköğretim Fakültesi zaten Anadolu Üniversitesi’nin uluslararası vitriniydi. Türkiye’de mega üniversite, hatta giga üniversite olarak adlandırılan nadir kurumlardan biriyiz.
Milyonlara ulaşan bir sistemden söz ediyoruz. Biz şu an sadece Türkiye’de değil, dünyanın dört bir yanında sınavlar düzenliyoruz. İngilizce programlar hazırlıyoruz. Bu süreci yönetmek için çevik ve güçlü bir yapı gerekiyordu.
❖ “Bu yapı kapanırsa, şehir ekonomisi de etkilenir” yorumları oldu. Döner sermaye gelirlerinin merkezi bütçeye aktarılmasıyla Eskişehir’de ekonomik bir daralma olmuştu. “Fakülteler kapanıyor” denince insanlar “bu işin sonu gelir mi” diye düşündü.
Ama olay bu değil. Ne sistem kapanıyor, ne eğitim duruyor. Sadece yönetimsel bir sadeleşmeden söz ediyoruz. Programlar devam ediyor. Öğrenci sayısında bir azalma yok. Tam tersine, sistem büyümeye devam ediyor.
❖ Gelelim kamuoyunu sarsan ikinci meseleye: Sahte diploma skandalı. Anadolu Üniversitesi bu olayda nasıl konumlanıyor?
Bu konuda çok açık konuşayım. Sahte diploma çetesi ile Anadolu Üniversitesi’nin doğrudan bir ilgisi yok. Bahsi geçen olayda çok sayıda kurumun adı geçiyor. Ancak bizim diplomalarımız, basılı ya da dijital fark etmez, her zaman doğrulanabilir ve karekodludur. Türkiye’de bu seviyede dijital güvenlik altyapısına sahip nadir üniversitelerdeniz.
❖Anadolu Üniversitesi'nin adı neden bu kadar çok geçti?
Bu tamamen yanlış bir algının sonucu. Bizim diplomalarımız Türkiye’deki en güvenli sistemlerden birine sahip. Dijital ya da basılı fark etmez, hepsi karekodlu ve e-Devlet'ten doğrulanabilir.
Bu sahte diploma çetesi birçok üniversitenin ismini kullanarak işlem yapmış. Anadolu Üniversitesi adı, sadece diploma sayısı açısından öne çıkıyor olabilir. Ama bizim doğrudan bu yapıyla bir ilgimiz yok. Hatta dijital belge güvenliği konusunda öncü projeler yürütüyoruz.
❖Bu çete, gerçekten üniversite sistemlerine sızabildi mi? Notları bile değiştirmişler deniyor...
İddialar çok ciddi. E-imza üretmişler, e-Devlet sistemine sızmışlar. Ama bu noktada şunu netleştirmem lazım: Savcılık soruşturma yürütüyor ve biz üniversite olarak tüm verileri sağlıyoruz.
Kurum içinden biri mi sızdırdı, yoksa tamamen dışarıdan bir saldırı mı, bunu ancak adli makamlar belirleyebilir. Ancak biz her belgeyi merkezi sistemlerle doğruluyoruz. Taklit mümkün olabilir ama sistemlerimiz sahteciliği anında ortaya çıkarabilecek nitelikte.
❖ Yani sizin diplomanız bir şekilde sahte üretilemez mi?
Bakın, her şey taklit edilebilir. Sahte kimlik, sahte para, hatta sahte gazeteci bile olur. Ancak biz veri güvenliğini ön planda tutuyoruz. Şu anda bir dijital cüzdan sistemi üzerinde çalışıyoruz. Diploma, transkript, onur belgesi gibi tüm belgeleri e-Devlet üzerinden ulaşılabilir ve güvenli hale getiriyoruz. Ayrıca e-imza ve karekod sistemiyle sürekli doğrulanabilir belgeler sunuyoruz.
❖ Bu olay AÖF diplomasının prestijine zarar verir mi sizce?
Verirse çok yazık olur. Çünkü bu sistem, milyonlarca insanın ikinci şansı. Kimi ailesi nedeniyle, kimi işi yüzünden örgün eğitim alamıyor. Açıköğretim onlar için bir kurtuluş oluyor.
Bu sahte diploma çetesi o insanların emeğini gasp etmeye kalktı. Emekle mezun olmuş kişileri lekelemeye kimsenin hakkı yok. Bizim görevimiz de bu diplomanın değerini korumak ve güvenliğini artırmak. Şu an yaptığımız tam da bu.
❖ Yine de iddialarda e-imza sahteciliği, e-Devlet sistemine sızma gibi konular var. Bu çete AÖF sistemini de kullanmış olabilir mi?
Bu, savcılık tarafından yürütülen çok kapsamlı bir soruşturma. Biz üniversite olarak yasal çerçevede üzerimize düşen her bilgiyi sağlıyoruz. Ama tekrar altını çizeyim: Bu olayın bizimle doğrudan ilgisi yok. Bazı kişilerin adı geçiyor olabilir, ama o kişilerin gerçekten bizden mezun olup olmadıkları, sistemden doğrulanabilir. Dolayısıyla AÖF diplomasını kullanan binlerce kişinin emeği bu şekilde gölgelenmemeli.