-Partinin stratejik pozisyonu doğru okundu
30 Haziran’daki duruşmadan sonra bir karar çıkmayınca, soranlara hemen kongre yapılması gerektiğini ve bu tartışmaların bir an önce bitirilmesi gerektiğini söyleyenlerdenim. Partinin konumu ve stratejisi açısından doğru bir hamle yapılmıştır.
-İki yıl boyunca il başkanına randevu vermediler, bu particilik değil adamcılıktır
Particilik kan davası gibi yapılmaz. Biz aynı partinin insanları olarak bir beyannamenin altına imza atmışız. ‘Yüzde 90 aynı şeyleri düşünüyoruz’ demektir. Farkımız sadece yüzde 10 ya da yüzde 15’tir. Yüzde15’i temel ilke ve kavga olma sebebi sayarsanız herkes ile kavga edersiniz. Kaybetsek bile seçilen adayla yüzde 90 uyuşmuzluğumuz söz konusudur. Benim politika yapma biçimim o olumluluklar üzerinedir. Seçilen il başkanı ya da ilçe başkanı kim olursa olsun, onunla çalışmak partilinin görevidir. Ben o görevimi yerine getirdim. Geçmiş dönemde yapmayanlar yanlış yaptı. Geçmiş dönemde kongreyi kaybedip ayrılanlar, kazanan il ya da ilçe başkanını tebrik dahi etmediler. Bu particilik değil adamcılıktır. O seçilen il başkanları iki yıl belediye başkanından randevu alamadılar. “Odunpazarı’nın il başkanı olarak suçlandılar. Bizim geçen kongreyi kaybetmemiz, Talat Bey’in seçilmesi halinde ben de onlar gibi yapsaydım parti bu başarıyı elde edemezdi. Parti, Eskişehir’de bu bütünlüğü sağlayamazdı. Biz onu gösterdik. Yine kongre sürecindeyiz, yine adaylar çıkacaktır. Yine Kazım Kurt bir taraf olacaktır. Partide, yanlış giden bir şey varsa ben itiraz ederim.
-“Kazım uzlaşmadı” suçlamaları, “değişim” dememden kaynaklıydı
Geçen kongrenin farklı bir özelliği vardı. “Kazım uzlaşmadı” gibi suçlamaların sebebi, Kazım Kurt’un “değişim” demesiydi. Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nu destekleyenler, bize karşı çıktı. Hepsi birleşti. Bana gelip “ben değişimciyim, sen merak etme” deyip, karşımızda duranlar oldu. Bizim içimizden seçilip de güvendiğimiz arkadaşlarımızın bir kısmı karşı tarafa geçti, kongreyi kaybettik. Ama kurultay delegeleri ve il yönetiminde bizim arkadaşlarımız seçildi. Sonuçta Eskişehir’den çıkan bu ateş Özgür Özel’in genel başkan olmasını sağladı. Genel Başkan olduktan sonra Özgür Özel’in performansı, Eskişehir’de herkesi Özgür Özel’ci yaptı. Kavga etmeye çok fazla gerek kalmadı.
-Şenol Durur’un adaylığı…
Şenol Durur, benim sevdiğim, gençlik kollarından bildiğim, tanıdığım kardeşim. Kendisini özel kalem müdürü yaptık, bürokrasi içerisinde yetiştirmeye çalıştık. Belli bir yere geldi, başkan yardımcısı oldu. Sonra memuriyetten istifa etti. O tarihten sonraki ayrıntıyı bilmiyorum. Bana oturup da açıktan böyle bir şey demedi. Yorum yapma şansım yok. Bazı ilişikler ve görüşmeler içerisinde olduğunu duyuyorum. Kendisini aradım, geldi konuştuk. Bizden ayrı durmayacağını, habersiz bir şey yapmayacağını söyledi. Bilemem, insanoğludur… Özellikle kolay politika yapmak isteyenler, “rakibi bir an önce çözelim” diye gayret edenler farklı dedikodular çıkarabilir. Kongre süreci başlamadan ben mevcut il ve ilçe başkanlarına rağmen bir şey yapılmasının doğru olmadığını düşünenlerdenim. Kongre süreci başladı, herkes özgürdür. Herkes tavrını koyabilir, aday olabilir. ‘Kiminle partiyi derler toparlarız’ ya da ‘partiyi üst çizgiye getirebiliriz’ diye bir değerlendirme yaparım. Bunu da tek başıma yapmam. Hiçbir zaman tek başıma politika yapmam. Birlikte hareket ettiğim arkadaşlarla, mahalle temsilcileriyle, mahallelerde bizim gurubumuz adına politika yapan değerli insanlarla görüş alışverişinde bulunuruz. Ona göre bir karar veririz.
-MHP ve AKP’liler neden işbirliği yaptıklarını bilmiyor
Cumhuriyet Halk Partisi olarak 1980 ve öncesinden bu yana Kürt meselesine bakışımızı objektif ve net olarak söyleyebilen bir partiyiz. Onu söyledik diye bizi Kürtçü, PKK’lı diye suçlayanlar, ilkeleri ve köşeli politikaları olmadığı için Amerika’nın üflemesine göre hareket edenlerdi. “Demokrasi” diyorsak, Türkiye’de herkesin düşünce özgürlüğüne saygı göstermek zorundayız. Şuanda, Kürtler ve DEM Parti ile niçin işbirliği yaptıklarını ne MHP’liler ne de AKP’liler biliyor. Devlet Bahçeli biliyor, başka da hiç kimse bilmiyor. Tayyip Erdoğan’ın bile bilip, bilmediğinden kuşkuluyum. Türkiye’yi yönetenler için yüzkarasıdır. Bu politikadan Türk halkına bir hayır gelmez.
-CHP’li belediyelere operasyon…
Korku imparatorluğu yaratıyorlar. “Bana bir şey olmaz” diyenlere de çok şey olduğu görülüyor. Yarın ne olacağını normalde şartlarda, hukuk düzeni olsa bile biliriz. Normal bir hukuk işlemediği için şuanda kimse bilemiyor. Kimsenin güvencesi ve garantisi yok. Sayın Fahrettin Altun her şeyi bilen ve yönlendiren birisi olarak, kendisinin görevden alınacağını bilemedi. Saray’ın birinci adamı olmadıktan sonra ikinci, üçüncü adamlarının yarın ne olacağı belli değilken, bizim Eskişehir’de ya da Odunpazarı’nda ne olacağını bilme şansımız yoktur. Türkiye yanlış bir yola girdi. Bunun sonunda ne olacağını kimse kestiremez. Siyasetçinin bir idamlık gömleği, bir de bayram gömleği vardır. Bakalım hangisini giyeceğiz, zaman gösterecek. Bizim korkacağımız ya da hesabını veremeyeceğimiz hiçbir şey yok. Bugüne kadar yaptığımız uygulamalarda da hiç kimseye haksızlık yapmış olmamamız, haksız bir menfaat etmemiz söz konusu olmadı. Alnımız açık, içimiz rahat… Geri kalanı iktidarın bileceği bir iş. Çünkü hukuk ile siyaset karıştı. Eskişehir’de belediye başkanlarımızın bütün yaptıkları işe, attıkları imzaya kendim gibi kefilim. O yüzden bize bir şey olmaz.
-Bencil bir politikacı değilim, partime zarar vermeden giderim
Ben görev adamıyım. Parti bana hangi görevi verirse, ben onu yaparım. Milletvekili olabilmek için yıllarca mücadele ettim. Milletvekili olduktan üç yıl sonra bırakıp gelmek zorunda kaldım. Belediye başkanlığı gibi bir hedefim yoktu. Belediye başkanı olayım diye de bir mücadelem yoktu. Biz başka bir arkadaşımızı Odunpazarı Belediye Başkanı yapmak için uğraşıyorduk. Şartlar onun açısından elverişli olmadı. Top benim önüme geldi. Ekip ruhunu inkar etmeden bir işe başladık. Odunpazarı Belediyesi’nin Cumhuriyet Halk Partililik ruhuna uygun olarak yönetilmesi gerektiğine inandığım için de bu mücadeleyi yaptım. Üçüncü dönem bu göreve seçildim. CHP’liliğimden taviz vermeden, asla sapmadan uygulamaları gerçekleştirdim. Genel Merkez, “bunu bırakacaksın, başka bir göreve gideceksin” derse hiç tereddüt etmem. İdeal olarak bir daha milletvekili olayım, Genel Merkez’de söz sahibi olayım gibi derdim ya da hedefim yok. Türkiye genelinde iddialı politika yapan belediye başkanlarından biriyim. Partide, kurultaylarda, toplantılarda düşüncesi sorulan insanlardan biriyim. İlla o koltukta oturmam gerekmiyor. Genç bir kadro oluştu, bize ihtiyaç olmayabilir. İhtiyaç olursa da hiç tereddütsüz kabul eder, giderim. Odunpazarı’nda benden sonra belediye başkanlığını yapacak arkadaşlarımız var. Yetiştiriyoruz da… Ben öyle bencil bir politikacı da değilim. Giderken partime zarar vermeden giderim.
-Yılmaz Hoca ile uzlaşmak zordu, Ayşe Hanım bir şans…
Yılmaz Hoca (Yılmaz Büyükerşen), Türkiye’ye mal olmuş, Eskişehir’i de bir belediyecilik çıtası koymuş bir insan. Onunla uzlaşmak çok daha zor… Çünkü onun kendisine göre vazgeçilmez prensipleri var. Bunun tersine ikna etmek zor. Sıkıntılar o nedenle yaşadı. Ayşe Hanım (Ayşe Ünlüce), Yılmaz Hocaya göre daha objektif durabilen, ‘ne yapalım abi’ diyebilen bir belediye başkanı olduğu için daha kolay uyum sağlayabildik. 1,5 yıl içinde, Yılmaz Hoca döneminde ikna edemediğimiz bazı doğruları Ayşe Hanım kabul etti. Daha kolay yürüme şansı oldu. Sempatik ve sevimli biri olduğu için de halk nezdinde bir karşılığı söz konusu. Seçim dönemi sonrası yapılan memnuniyet anketlerinde bu görülüyor. Ayşe Hanım doğru değerlendirme yaptığımız sürece bir şanstır. Seçim öncesi Eskişehir’de bir kavga beklentisi vardı. “Tepebaşı ve Odunpazarı Belediye Başkanları, Büyükşehir Belediye Başkanı olmak istiyor”, “Ayşe Hanım ile geçinemezler” gibi birçok söylenti çıkardılar. Biz o dönemde aday olabilirdik, aday olsaydık seçilebilirdik. Ama parti böyle bir değerlendirme yaptı. Ben particiyim… Partimim zarar görmesine asla izin vermem. Ahmet abi ile o dönemde oturduk. Biz uyumlu bir kadro görüntüsü yaratmazsak seçim riskliydi. Biz onları sağlayınca seçimi çok rahat biçimde aldık. Şehir merkezinde uyumlu bir kadro oluştu. İlçe belediyeleriyle birlikte 10 tane başkanımız var. Olağanüstü zıtlaşacak bir ortam söz konusu olmadı. Birlikte toplantılar ve değerlendirmeler yapıyoruz.
-Eskişehir’de il kongresini kazanmak yetmedi
Geçmiş dönemde “radikal bir değişim gerekir” diyen arkadaşlarımız sayesinde parti değişimini sağladı. Bunun öncülerindendim. Türkiye’de ilk dillendirenlerdendim. Eskişehir’deki bütün tutucular karşı çıktı. Bir kısmı inanmadığı için karşı çıktı, bir kısmı yeniden belediye başkan adayı olmak istediği için karşı çıktı, bir kısmı da “Kazım yine yanlış yapıyor” diye karşı çıktı. Eskişehir’de il kongresini kazanmak yetmedi. Olaylara büyük pencereden bakmak, Türkiye açısından bakmak önemli… Kimseye küsmedim, darılmadım. Siyasette olağan şeylerdir. Haklı çıkmanın rahatlığıyla hareket ediyoruz. Bundan sonraki dönemde insanlar benim siyasi değerlendirmelerime daha çok ilgi göstermeye başladı. Türkiye, 2025 yılında Cumhuriyet Halk Parti’nin genel başkanını tartışacak pozisyonda değil. Özgür Özel lider olmuştur. Ekrem İmamoğlu ile birlikte hareket etmesi ile de halka güven vermiştir. Adayını satmayan, yalnız bırakmayan, kadrosuna sahip çıkan bir genel başkan görüntüsü yaratmıştır. Kongre sürecinde genel başkanlık tartışması söz konusu olmayacağı için şehirlerde büyük kavgalar olmayacağını düşünüyorum.
-Kaynak Trabzon’a değil Eskişehirspor’a aktarılsın
Eskişehirspor, yeni bir kadro oluşturmaya çalışıyor. Geçen yıl 80 milyon liralık bir bütçe ile bu işi gerçekleştiren Eskişehirspor, bu yıl 120 ila 130 milyon lira bütçeye ihtiyaç duyuyor. O bütçeyi sağlarsa şampiyonluğa oynayacak bir kadro kuracak. Eskişehir’de hepimizin ortak üzülüp, ortak sevinebileceği nokta Eskişehirspor’dur. Eskişehirspor’a hep birlikte sahip çıkmamız lazım. 120 milyon lira ciddi bir para sayılmaz. Ne yazık ki geçmiş dönemlerdeki olumsuz yaklaşımlar insanları ve kurumları küstürmüş. Herkes tereddütle yaklaşıyor. “Parayı veririm ama hesabını soramam” noktasında. Bu yönetime en büyük tavsiyem, topladıkları paranın ve bütçenin hesabını zaman zaman kamuoyuna versinler. Kamuoyuna vermiyorlarsa bile yardım eden o bağışçıya versinler. Bu işi kolaylaştırır, güveni sağlar. Bu işin partiler üstü bir iş olduğunu, CHP’nin ya da AKP’nin kulübü olmadığını anlatmaya çalışıyorum. Ama ne yazık ki Eskişehir’deki iktidar partisi yöneticileri olaya böyle bakmıyor. Onlar “biz buluruz, siz bize teslim olun” diyor. Olmaz… Eskişehirspor hepimizin. Hepimizin olduğu için de teslimiyet ya da teslim alma duygusundan vazgeçmeleri gerekiyor. Eskişehirspor’a kamudan kaynak aktarmak daha kolay... Çünkü kamunun sosyal amaçlı harcamaları var. Türk Hava Yolları, bankalar gibi… İktidar politikacısının yapacağı iş, o kaynağı Trabzon’a göndereceğine Eskişehir’e aktarmaktır. Kocaeli’ne ya da Konya’ya gideceğine Eskişehir’e gelmesidir. Biz bunu sağlayamadık. Sağlayamadığımız için bazı sıkıntıları çektik. Bu yıl, bu kaynak, bu tarafa aktarılırsa Eskişehirspor’un loca ve kombine bilet satışından, reklamdan ciddi bir geliri söz konusu olur. Tribün geliri geçen yıl bile 20 milyon liranın üzerindeydi. Bu yıl daha da fazla olabilir. O nedenle çok büyük ekonomik sıkıntı yaşanmayacağını düşünüyorum.
-Stadyum ismi tartışmaları…
“Atatürk Stadı” adını doğrudan kaldıramadıkları için stadı yıktılar, başka yere yaptılar. Yenisine de başka bir isim koydular. İtiraz etmemizin sebepleri şunlar: Bir, bu iktidar Atatürk’ün ismini silmek istiyor. İki, iktidar bizi kandırdı. Nabi Avcı’nın ve AKP yöneticilerinin “stadın adı Atatürk olacak” diye, Eskişehir’e sözü var. Israrla buranın Atatürk Stadı olarak tescillenmesi gerektiğini vurguluyorum. Fethi Heper’in adına saygıyı biz onlardan öğrenecek değiliz. Kendisi sağken, onun adına tesis yapmış bir belediye başkanıyım. Fethi Heper’in ailesine bu işi soran yok. Bu tam tek adam mantığı. “Ben yaptım, oldu, herkes susacak…”Bu işin yanlış olduğunu herkes söylemeli.
-Yılmaz Büyükerşen ve ESBAV iddianamesi
Bu davanın belediye ile bir alakası yok. Ayşe Hanımı suçlamaya kalktılar, doğru bir hamle değil. İkincisi bu bir iddia… Herkes, istenilen biçimde iddiada bulunabilir. Herkes de savunmasını yapar, doğrusu ortaya çıkar. 25-30 yıllık bir işin iddiası. Eskişehir’de Sayın Yılmaz Büyükerşen’in yolsuzluk yapacağı, haksız menfaat elde edeceği ya da hakkı olmayan bir şeyi gasp edeceğini iddia etmek büyük bir saygısızlık olur. 50 yıl üst düzeyde yöneticilik yapmış Yılmaz Hoca’nın bu işin böyle kurcalanarak rencide edilmeye ve itibarsızlaştırılmaya çalışılması doğru bir hareket değildir. Dava sonunda aklanacaklarından da hiç kuşkum yok. İddianameyi ve raporu okudum. Varsayımlar üzerine oluşturulmuş. Türkiye’deki kötü ekonomik yönetim nedeniyle enflasyondan kaynaklı sıkıntıların bir sonuç gibi sunulmaya çalışıldığı bir rapor ve iddianamedir. Bu dava açılalı iki, üç yıl odu. İki, üç yıl sonra sanki yeni bir şeymiş gibi tekrar gündeme getirilmesinin hiç doğru olmadığını düşünüyorum. Yılmaz Hoca ile ilgili 2015’te de abartarak kamuoyuna bir şeyler yansıtmaya çalıştılar. Bir hukukçu gözüyle değerlendirdiğimizde bu işin usule uygun olmadığını ve Hoca’ya bir saygısızlık olduğunu düşünüyorum. O nedenle enin de sonunda aklanacaktır. Kısa dönemde bu tür tartışmalara sebep oldular. İktidarın sıkıştığı zaman büyük hedeflere saldırarak hayat pahalılığını, yoksullukları, yolsuzlukları, yanlışlıkları unutturmaya çalışıyor. Hoca’nın dürüstlüğü, kişiliği ile ilgili en ufak bir kuşkum yok.
-Bu pazar seçim olsa CHP 4 vekil çıkarır
Bu Pazar seçim olsa Cumhuriyet Halk Partisi 4 milletvekili çıkarır. Adalet ve Kalkınma Partisi ise 2’de kalır. Diğer vekil ise üç, dört parti arasında mücadeleye sebep olur. Cumhuriyet Halk Partisi doğru bir liste iyi bir çalışma yaparsa 5’i almaya yakındır. İYİ Parti, Zafer Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ile Adalet ve Kalkınma Partisi de 7’nci vekile ortak olur.