Ektaş, yaptığı yazılı açıklamada şunları söyledi;

Ülkemiz, “açık giriş kapalı çıkış kapısı” politikalarıyla sığınmacı, göçmen, kaçak cenneti oldu. Demokrafik, sosyal, kültürel sorunlarımız çığ gibi büyüdü. Ülkemizdeki sığınmacı sorunu, hayatımızın her alanını olduğu gibi ceza hukukumuzu da olumsuz etkilemeye başladı.

Mülkilik sistemi, devletin ülkesi içinde işlenen suçlarda ceza kanunlarının uygulanmasını, failin suçun işlendiği ülkenin ceza yargısına tabi olmasını gerektirmektedir.

Bu bağlamda, TCK’nın Yer bakımından uygulama başlıklı 8. Maddesi gereği, Türkiye'de işlenen suçlar hakkında Türk kanunları uygulanır.

TCK’nın 4. Maddesinde düzenlenen Kanunun bağlayıcılığı ilkesi gereği,  Ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz.

Bu düzenlemeler çerçevesinde, Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesinin kararı, skandaldır, Türk Hukukuna aykırıdır. Sanık anne ve babanın Türkiye'ye yerleştikten 6 yıl sonra Türkiye'de evlenme yaşını bilmemeleri mümkün değildir.  6 yıllık süre bir toplumun ve milletin toplumsal kurallarını öğrenme için yeterli bir zamandır. Sanıklar anne ve baba ile imam nikahlı eşin, suçun maddi unsurlarını bilememe gibi bir durumdan söz edilemez.

Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünden alınan verilere göre; cinsel istismar mağduru olan çocukların yüzdesi  ve açılan ceza davaları her geçen yıl artmaktadır. Bu verilerden görüldüğü üzere çocuğa yönelik cinsel istismar, ülkemiz açısından, ertelemeksizin önlem alınması gereken bir sorundur. 

Erken yaşta evlilikler bir çocuk hakkı ihlalidir. Erken yaşta evliliklere yönelik tavizler, erken yaşta evlilikleri meşru kılma riski taşıdığı gibi cinsel istismar durumunda cezasızlığın da önünü açma tehlikesi taşımaktadır. 

Türk Ceza Kanunu Madde 104’ün iki fıkrasında düzenlenen  “reşit olmayanla cinsel ilişki” başlığı altında ele alınan fiilin, 15 yaşını tamamlamış çocuklarla evlenme yasağı bulunan kişilerin her türlü cinsel birlikteliğinin cinsel istismar olarak kabul edilmesi gerekmektedir. 

Bütün bu koşullar birlikte değerlendirildiğinde; Mahkemenin, Kaşıkçı cinayetinde yargılama yetkisinin Suudi Arabistan’a devredilmesi, Alman Gazeteci Deniz Yücel’in Almanya’ya, Rahip Brunson’un Amerika’ya teslim edildiği örneklerinde olduğu gibi skandal bir karara imza attığını söylemek haksızlık olmayacaktır.

Bu karar egemenliğimizi tehdit ettiği gibi, Ülkemizde bulunan, göçmen, mülteci, sığınmacı ve kaçakların suç işlemelerini teşvik edecektir.

Özüne baktığımızda,  bu kararda Osmanlı döneminde tarikatlara, cemaatlere, azınlıklara, ayrı ayrı uygulanan çoklu hukuk sistemine bilinçsizce öykünme anlayışının izleri görülmektedir. Türkiye Cumhuriyetinin temeli laik hukuk devrimidir. Laik Hukuk Devrimini korumak Cumhuriyeti korumaktır. Bu anlayışla, Mahkemenin verdiği karara karşı kamuoyunun dikkatini çekiyor, hukukumuz özelinden egemenliğimizi dinamitlemeye çalışan her türlü hata ya da bilinçli eyleme karşı uyanık ve tepkili olmamız gerektiğini ifade ediyoruz.”