Hükümet kanadından gelen toplu iş sözleşmesi teklifi yaklaşık 1 hafta önce Türk-İş tarafından kabul edildi. Sizin ilk 6 ay için talebiniz %50, sonraki 6 ay için %25 ve %10 refah payıydı. Fakat hükümetin verdiği son teklif, ilk 6 ay için %24, sonraki 6 ay için %11’lik bir artış ve Türk-İş sürecin başında ne kadar kendi teklifimizden bir adım dahi geri atmayacağız dese de hükümetin verdiği teklifi kabul etti. Bu teklifi ve kabul edilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

-Ölümü gösterip “sıtmaya razı olun” denildi

Öncelikle ufak tefek düzeltmeler yapmak istiyorum. Bizim Türk-İş aracılığıyla vermiş olduğumuz teklif, sadece %50 değildi. Bin 800 lira taban ücreti ve bu taban ücretin üzerine %50’ydi. Bu da normal şartlarda %80 ile %90 arasında, ilk 6 ay için söylüyorum, bir zaman oranı demekti. Bu zam oranına karşılık da, hükümetin farklı tarihlerde teklifleri oldu. Türk-İş sadece ilk baştan itibaren bir geri adım atmam değil, dönem dönem, hatta son noktadan 1 gün önce dahil, bir gram geri adım atmam diyerek masada kararlı olduğunu gösterir gibi yaptı. Fakat maalesef biz %80 ile %90 arasında değişen teklife rağmen, ilk 6 ayda 40 TL seyyanen, bunun üzerine de %24 rakamını kabul etmiş olduk Türk-İş aracılığıyla. Biz tabi bu teklifin yeterli bir teklif olmadığını görüyoruz. Bunu da net olarak kabul etmiyoruz. Nedeni de şu; masaya ne ile gidip, karşılığında ne aldığınız çok önemli. Siz masaya %90’la gidiyorsunuz ki, yan gelir vergisi, sosyal yardımlar hariç, hükümet bir adım dahi atmıyor bunun karşılığında sizin istedikleriniz üçte birine dahi tekabül etmeyen bir zam teklifin zorla size dayatıyor. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Kabul ederken de işçinin büyük birçoğunun kabul ettiği gibi bir ifade kesinlikle doğruyu yansıtmıyor. Hatırlarsanız bu teklif yapıldıktan sonra, birçok iş kolunda grev noktasına gelindi. Grevlerden ilki Türkiye Maden-İş’indi, Eskişehir’de başlayacaktı. Bunun ertelenmesi gündeme geldi ve ertelendi. Ertelenir ertelenmez de grev yasakları ve grev yasaklarının arkasından da işçilere, bu yüksek hakem kuruluna gider, yüksek hakem kuruluna giderse de bu tekliften daha düşük bir rakam size zam olarak verilir. Bunu da bulamazsınız gibisinden, ölümü gösterip sıtmaya razı olun dendi. İşçi arasında da bir kabul edilmişlik var gibi birileri bir iddiada bulunuyorsa bunu da doğru bulmuyoruz. Biz de yöneticiyiz, sürekli alanlardayız, işçi arkadaşlarımızla birlikteyiz. Bunu temsil ettiğimiz binlerce insanın sesi, düşüncesi olarak paylaşmış olayım.

-Türk-İş ve Hak-İş doğruları anlatmıyor

Geri adım atılan ve kabul edilen teklif neticesinde yüzde kaçlık bir zam kaybından bahsediyoruz?

Zafer Partisi’nden CHP’ye İstifa Yanıtı: "Yaşanacakların Vebali Bizdedir"
Zafer Partisi’nden CHP’ye İstifa Yanıtı: "Yaşanacakların Vebali Bizdedir"
İçeriği Görüntüle

Bunu net olarak hesaplamış durumdayız biz. İki yılda %25 kaybımız var. Bizim 16-67’yi dahi kabul etmez iken, üye arkadaşlarımızla bunu tartışırken, o tekliften dahi geriye gidilmesi çok ciddi anlamda, masada bizim beklentilerimizin verilmesi anlamına geliyor. Burada çok önemli gördüğümüz bir nokta da var. Bakın kapalı kapılar arkasında birtakım görüşmelerin olduğu iddia ediliyor ve bugün de TÜİS’in 630 bin kamu işçisiyle imzalanan kamu çerçeve protokolü, bu kapalı kapılar arkasında konuşulan iddiaları kendisini alana, masaya yansıtıyor. Şöyle; hiçbir ilave, toplu görüşmelerdeki verilen sözler tutulmuyor ve yeni bir talepte bulunmayacağınız şeklinde, tabiri caizse sadaka verilip, bu sadakaya razı edilmek isteniyoruz. Bizim de toplu iş görüşmelerimiz oldu. Bu görüşmelerde 8 oturum yaptık, işveren sendikası TÜİS’le birlikte. Orada da karşılıklı olarak istişare ettiğimiz, karşılıklı olarak konuştuğumuz birçok madde vardı. Bu maddelerin de şu anda 50 TL karşılığında, bize vaat edilen şeklinde sözleşmeye yansıtılmaması gibi bir durum söz konusu. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Bizim haklarımızı, bizlere sormadan, işçiye sormadan, masada %11’in üzerine sadece 16-67’yi kurtaracağız diye bu şekilde bir adım atamazsınız. İşçi adına da atamazsınız, temsil ettiğiniz kitleler adına da atamazsınız. Atacaksanız da bize sormalıydınız. Biz baştan itibaren bunu kabul etmediğimizi söyledik. Şunu ifade etmek isterim ki; biz normalde Eskişehir’de %1’i temsil eden üye ile birlikte %99’a karşı bir ışık olmaya ve onlara dert anlatmaya çalışıyoruz. Bu zor ve yorucu bir süreç. Ona rağmen, Türk Harb-İş Eskişehir Şubesi üyeleriyle birlikte mücadele etmeye çalışıyor. Bu haksızlığa karşı boyun eğmemeye çalışıyor. Bizim resmi makamlarla oturup görüşme yetkimiz olmadığı halde bu mücadeleyi vermeye çalışıyoruz. Burada mağduriyet var. Büyük bir haksızlık var. Uzun süredir yaptığımız feryatların duyulmaması var. Dün Çalışma Bakanlığı bir açıklama yapıyor, Cumhurbaşkanı’mızla birlikte. Şunu ifade etmişler; “Tüm muhalefetin kışkırtmasına rağmen kamu çerçeve protokolü önemli kazanımlarla bitti.” Ben buradan Cumhurbaşkanı’mıza da, Çalışma Bakanı’mıza da sesleniyorum. Kesinlikle bu doğru değil. Orada temsil ettiğini düşündüğünüz Türk-İş yetkilileri, Hak-İş yetkilileri sizlere doğruları anlatmıyor. Sizin 630 bin tane insanın oyuna ihtiyacınız var ise, alandan kopmuş şekilde ifadeleri ve düşünceleri dinlemek yerine, lütfen işyerlerinde çalışan işçilerle direkt görüşmeler yapınız. O görüşmelerden aldığınız sonucu değerlendirin. Şu anda kamu çerçeve protokolünü kazanım olarak gören hiçbir işçi yok. Sadece grev yasakları ve Yüksek Hakem Kurulu kararlarıyla korkutulan, püskürtülen, geriye götürülen işçilerin düşünceleri var. O nedenle buna ne bir kazanım olarak baksınlar ne de biz kamu işçisine yeteri kadar hak verdik olarak baksınlar.

-Dünyaya meydan okunuyor ancak işçinin hakkı verilmiyor

Daha öncesinde de ilk alana çıktığınızda yine Türk-İş’in eylemselliği üzerinden birtakım eleştirilerde bulunmuştunuz ve geri adım atılmaması gerektiği mesajını vermiştiniz. Siz mücadelenize devam edecek misiniz, Türk-İş mücadeleyi bitirmiş olsa bile?

Biz kesinlikle etmek istiyoruz, edeceğiz de zaten. Yüksek Hakem’de şu an bizim toplu iş sözleşmemiz grev yasası olmasına rağmen, birileri gidip imzalasa dahi, Yüksek Hakem’den çekse dahi mücadelemiz bitmeyecek. Neden derseniz; savunma sanayinin bel kemiğini oluşturan işyerlerinden bir tanesinde çalışıyoruz. Bunu defalarca ifade ettik, defalarca anlattık. Bugün eğer övünmeye gelince, anlatmaya gelince birinci öncelikli olarak kamu işçileri arasında savunma sanayi işçileri ön plana getiriliyor. Onlar üzerinden reklamlar yapılıyor, onlar üzerinden dünyaya meydan okunuyor. O okunan meydanın arkasında bugün hakkını vermediğiniz işçiler, emekçiler var. Bu işçiler mağdur olmaya devam ediyor. Bu kamu çerçeve protokolü de aynı şekilde geçmiş dönemlerde olduğu gibi, biraz önce ben 4 yıl önceki meşhur kamu çerçeve protokolünü izledim. O mikrofonun açık kaldığı. Yine Türk-İş, Hak-İş konfederasyon olarak, hükümet grev yasaklarıyla korkutuyor, gerekli eylemleri her türlü alanda yapacağız diyor ama işçinin istediğinin dörtte birine imza atıyor. Aynı dejavu yaşanıyor. Şu anda bize yaşattıkları bu. Biz eEskişehir Şubesi olarak, savunma sanayi işçilerinin, genelde de kamu işçilerinin sesi olmasına, çığlık olmasına önderlik yapmaya devam edeceğiz. Çünkü, Eskişehir işçisi olayların bilincinde. Yaptığımız işin kalitesini de biliyoruz, katma değerini de biliyoruz, milli gelire ne tür bir katkı sağladığımızı da çok iyi biliyoruz. Bunu da bilerek, o özgüvenle de buradan çok açık bir şekilde meydan okuyabiliyoruz. Biz diyoruz ki; kardeşim biz bu ülkeye fayda sağlıyoruz. Bu ülkenin ana gelirini biz oluşturuyoruz. Bel kemiğini biz oluşturuyoruz. O nedenle de bunun karşılığında hakkımızı istiyoruz. Türkiye’de maaş skalasıyla ilgili ciddi bir bozulma var. Bugün memurlarla ilgili görüşmeler oluyor, memurlar işçilere düşman, işçiler memurlara düşman. Böyle bir sistem olmaz. Bugün savunma sanayi işçilerini görmezden gelirseniz yarın bu ülkenin geleceğini de görmezden gelmiş olursunuz ve maalesef çok hızlı bir şekilde buraya doğru sürükleniyoruz. Eğer bu görüşmeler söylendiği gibi hükümet tarafından engelleniyorsa hükümete karşı sesimizi yükseltiriz. Eğer tam tersine hükümetin iddia ettiği gibi verilen tekliflerin manipüle etmek amacıyla kamuoyuna yanlış aktarıldığı gibi bir iddia varsa, o zaman da kendi yöneticilerimizle mücadele ederiz. Burada yalanı kim söylüyorsa, manipülasyona kim ortak oluyorsa, hükümet yetkilileriyse hükümet ciddiyetiyle örtüşmez, hükümet yetkililerinin istifa etmesi gerekir. Tam tersine, sendika yetkilileri; Türk-İş Başkanı, Hak-İş Başkanı, Türk Harb-İş Sendikası Genel Başkanı, gidip her şeye rağmen gidip kamu çerçeve protokolüne imza atıyorsa, bu kadar açık bir kayıp varsa, önceden yapılmış görüşmelerdeki mantığı tamamen yok eden bir mantığa imza atıyorsa ve imza atarken bizim haklarımızı elimizden alıyorlarsa hepsinin istifa etmesi lazım. İşçiye karşı sorumlulukları budur. Eskişehir’den çağrımız; yetkililer kamu çerçeve protokolünde bu sene temsil ettikleri üyelerinin haklarını yeteri kadar temsil edememişlerdir. O nedenle de gerekli olan kararları kendilerinden bekliyoruz. Almaları gereken karar da istifa etmeleri olacaktır.

-Savunma sanayi işçisine yıllardır aramayan vekiller var

Diğer iş kolları da sizinle aynı fikirde mi yoksa yalnız mı bırakıldınız?

Her sendikanın kendi iç dinamikleri, her sendikanın kendi iç mücadele gücü vardır. Ama Eskişehir’de biz hepimizi tanıyoruz. Ben diğer iş kollarındaki kamu işçilerinin de ciddi anlamda biraz önceki söylediğim görüşlerle de örtüşen düşüncelerde olduğun biliyorum. Onlarla çok dertleşiyorum, onlarla çok konuşuyorum fakat şunun da bilincindeyim; Türkiye’de maalesef sendikal bürokrasi birçok yeri hakimiyeti altına almış vaziyette. Sendikaların isimlerini saymak istemiyorum ama bana soruyorsanız; “arkadaş siz bu konuda yalnız kaldığınızı hissediyor musunuz?” Evet biz çok net hissediyoruz. Yalnız kaldığımızı hissediyoruz. Türkiye’de birkaç şube mücadele vermeye çalışıyor. İstanbul Harb-İş Şubesi’yle bir yol arkadaşlığı yapmaya çalışıyoruz. 2 şube ses duyurmaya çalışıyor. Buzdağının bir görünen yüzü var bir de görünmeyen yüzü var. Bizi tehdit eden de oluyor şu anda. Farklı yerlerden baskılamaya çalışan, bizim üzerimizden oyun oynayıp da bizi bu mücadeleden vazgeçirmeye çalışan düşünceler de oluyor. Bunu kabul etmeden, bildiğimiz yolda yürümeye çalışıyoruz. Biz üyemizin düşüncelerini şeffaf bir şekilde ve hesap verebilir bir şekilde yukarılara anlatmaya çalışıyoruz. Hiç çekinmeden Türk-İş Konfederasyon Başkanı’nı, Harb-İş Genel Başkanı’nı rahat bir şekilde istifaya davet edebiliyoruz. Bu protokolün altına hiçbir şey almama karşılığında imza attıysanız, kapalı kapılar arkasında bu pazarlığı yaptıysanız bunun gereği budur diyebiliyoruz. Bunu bana göre herkes diyebilmeli. Bu ses yükselmediği sürece daha çok bir umutla başlayıp, bir hayal kırıklığıyla bitiririz. Ya ormanda ölen biziz! Madende ölen bizi! Savunmaya sanayinde uçak kazalarında, iş kazalarında ölen biziz! Değer verilmeyen yine biziz! Hiçbir kıymet görmeyen, 3-5 kuruş esirgenen insanlar biziz! Sen sadece ülkenin faizine, ülkenin borçlarına %17 para ödeyeceksin, ülkenin genel bütçesine %1-%2’lik rakamları işçilere vermeyeceksin. Bunu hangi vicdan kabul edilebilir. Ondan sonra bizi diğer emek mücadelesinde diğer memurlarla, diğer çalışanlarla karşı karşıya getireceksin. Eskişehir kamuoyuna da seslenmek istiyorum. Savunma sanayide çalışan işçilerin maaşları şu anda 39 bin 40 bin lira civarında. Tecrübeli, eğitimli, uzun yıllar uçak üzerine çalışmış, milyon dolarlık F-16’ları, F-4’leri tamir eden insanlar bu maaşları alıyorlar. Maaşların kıyaslanması kadar ayıp bir şey olamaz. Birinci Hava Bakım Fabrika Müdürlüğü’nün yaşaması Eskişehir’in kamuoyu için çok çok önem arzediyor. Eskişehir’de cumhuriyet tarihiyle birlikte var olmuş bir işyerinden bahsediyoruz. İlerde bu şehrin uçuş şehri, havacılık şehri olması isteniyorsa Birinci Hava Bakım Fabrika Müdürlüğü’ne ihtiyaç vardır. Bizi kıyaslayacaksanız, bizimle aynı işi yapan, milli gelire aynı katkıyı sağlayan, hem uluslararası hem de ulusal anlamda iş yapan firmalarla kıyaslayın. Eskişehir siyasileri de bu durumu farkedip buna sahip çıkması gerekiyor. Eskişehir’de milletvekilliği yapıp, yıllardır mücadele eden savunmaya sanayi işçisinin kapısın çalmamış, telefon dahi etmemiş, hal hatır sormamış, sizin için ne yapabilirim dememiş milletvekilleri var.

-Seçim zamanı hangi yüz ile karşımıza çıkacaklar

Mücadeleye başladığınızdan beri hiçbir milletvekili sizinle iletişime geçti mi?

Geçen milletvekilleri var. Tersini söylemeye çalışıyorum. Hiç aramayan var. Biz Doktorlar Caddesi’nde bir eylem yapıyoruz, Doktorlar Caddesi’ndeki eylemle AK Parti binasının önüne yürümek için karar almanız ve saatlerce bekletiliyoruz. Önümüz kesiliyor, yaklaşık 1 saat 45 dakika orada oturuyoruz, bir tane siyasi gelip de bize destek olmuyor. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Yarın öbür gün hangi yüzle gelip seçim zamanı bizim şubemizi ziyaret edecekler. Hangi yüzle Hava Bakım Fabrika Müdürlüğü işçilerinden oy isteyecekler. Bizi duymayacaklar, biz onları duyacağız. Ben siyaset kurumunun tamamına sesleniyorum. Sorumluluk elbet iktidar milletvekillerindedir ama diğer milletvekillerine de sesleniyorum. Siyaset kurumunun da Eskişehir savunma sanayi işçisine ve Birinci Hava Bakım Fabrika Müdürlüğü işyerine sahip çıkmak gibi tarihi bir sorumlulukları vardır. Siyaset kurumunun içerisinde görev yapan herkese sesleniyorum.

-Dolaylı yollardan uyarı ve tehditlerden alıyoruz

Tehdit edildiğinizi ifade ettiniz. Ne gibi ve hangi kanallardan tehditler alıyorsunuz?

Türkiye çok farklı bir konjonktüre doğru yürüdü. Tahmin edebiliyorsunuzdur. Siyasi anlamda da ciddi bir baskı altındayız. Twitter’dan bile açıklama yaptığımızda bu sizin gözaltına alınıp sorgulanma sebebiniz olabiliyor. O nedenle de eleştirilerimizi yaparken dikkatli olmamız yönünde, eleştirilerin bir yerlere dokunmaması gerektiği anlamında, en yakın çevremizden başlayarak en üst çevreye kadar ve için bulunduğumuz kurumun, Harb-İş’ten bahsetmiyorum, Türk-İş’e bağlı farklı sendikaların yetkilileri tarafından bu konuda dolaylı yoldan uyarı, bunu yaptığınızda başınıza farklı şeyler gelebilir mealinde birtakım şeyler alıyoruz. Önemli değil. Bunlara kulak astığımız da yok açıkçası.

-Genel Merkezin değişmesi için mücadeleye gireceğiz

Emek çadırı açmıştınız. Ulus Anıtı’nda ve bir aydır orada. Çadır sizce amacına ulaştı mı? Kamuoyu oluşturmanızı sağladı mı çadır?

Tabi. Biz emek çadırını daha önce de açmıştık. Yine aynı meydanda. Eskişehir Ulus Anıtı’nda. Orası binlerce insanın gelip geçtiği bir yer. Orayı en son siyasilerden de birkaç ziyaret etti. Biz amacına ulaştığını düşünüyoruz. Hala daha resmi anlamda emek çadırını kapatmış değiliz. Çadır nöbetimiz devam edecek. Ne zamana kadar? Tabi sözleşmemizin de bir noktası var. Eskişehir Şubesi’nin kendisine göre birtakım hedefleri ve amaçları var. Amaçlardan ilki, üyelerimizin özlük haklarının istediğimiz noktada iyileştirilmesi ve bir noktaya getirilmesi. Türk Harb-İş Sendikası Eskişehir Şubesi önümüzdeki dönem genel merkez düzeyinde de üyeleriyle birlikte adaydır. Maalesef başarılı olarak yürütülmediğini düşündüğümüz bir süreçte, bu süreçte yürüten herkesin; Türk-İş’in, Hak-İş’in ve Türk Harb-İş Sendikası’nın genel merkezinde değişmesi yolunda bir mücadeleye gireceğiz. Biz adayız. Her ne kadar biz yerelde mücadele etsek de bu mücadelenin büyütülmesi ve ülke geneline yayılması gerekiyor. Bunu da ancak o politikaları belirleyen genel merkezlerde görev alarak yapmamız şart. Bugün üyemiz soruyor, “İşveren sendikasıyla durumunuz ne?” Genel merkez bize açıklayamıyor. Hangi tarihlere randevu aldınız? Açıklayamıyor. Hiçbir ilave hak gerçekten verilmiyor mu? Açıklayamıyor. Böyle süreç yürütülmez. İlk kural şeffaf olacaksınız. Üyenize bunu kabul ettirecek, tatmin edeceksiniz. Buraların asıl sahibi üyelerdir. Bunu bile yapamıyorsanız, kusura bakmayın bu görevi yapmayacaksınız. O nedenle bu politikalara ortak olmak, bu politikaları yönlendirmek ve Harb-İş üyesinin hakettiği noktalara gelebilmesi için o genel merkeze aday olduğumuzu bir de sizin aracılığınızla açıklayalım.

-Eylem planı

Zannediyorum ki yakın zamanda Ankara’ya gideceksiniz. Ankara’da ne yapacaksınız ve önümüzdeki süreçte eylem planınız nedir?

Geçen hafta genel merkezimiz bizden bir süre istedi. Özellikle kamu çerçeve protokolünde yaşananların, sizlere anlattığımız şekilde iddialarımızı ortaya koyunca, kendileri savunma sanayi işçilerine yönelik birtakım görüşmeler yapacaklarını, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Bey ve onun ekibiyle birlikte, sonrasında da bize dönüp üyelerimize açıklama yapmamızı söyleyeceklerini ifade etmişlerdi. Geçen hafta Perşembe günü doldu bu süre. Perşembe veya Cuma biz Ankara’ya gideceğiz. Önce Türk Harb-İş Genel Merkezi’mizde bir görüşme yapacağız, ardından da şu anda işveren sendikasıyla hala sözleşmemiz imzalanmadığından dolayı işveren sendikası olan TÜİS’in önüne giderek kamuoyuna bir açıklama yapmayı düşünüyoruz. Hem Türk Harb-İş Sendikası Genel Merkez’inde hem de işveren sendikasının önünde. Ardından da Eskişehir’e dönüp, üyelerimizle eylem planımızı belirlemeyi düşünüyoruz.

-Sesimizi duymayanların, sesini duymayacağımız günler de gelecek

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Uzun zamandır sizde bizlerle birliktesiniz. Teşekkür ediyorum. Gerçekten Eskişehir savunma sanayi işçilerinin seslerini duyurmaya ihtiyacı var. Maalesef Eskişehir’de hangi siyasi görüşten olursa olsun, arkadaşlarımızla biz bir kader birliği yapmış durumdayız. Birbirimizi anladığımızı düşünüyoruz. Bizi anlamayan tek kişiler, bu ülkeyi yönetenler. Bu ülkede karar verici noktada olanlar. Onlardan da benim talebim şudur; işler istendiği gibi yürümüyor, insanlar da onlara evet doğru gidiyor demiyor. Devletin çok basit bir şekilde yönetilmesi gereken, oturmuş kurumsal yapısı şu anda doğru işlemiyor, doğru yürümüyor. Bu sistemin düzelmesi gerekiyor. Bazı şeyler düzelte düzelte gider ama bizim gördüğümüz bozula bozula gidiyor. Bizim gibi kamunun içerisinde çalışan insanlara kulak vermeleri gerekiyor. Bunlar muhaliflerin sesi gibi düşünmeleri son derece hatalı. Emek mücadelesinin yanındayız. Emek mücadelesi ve referansıyla olaylara, hayata bakıyoruz. O şekilde analiz yapmaları gerekir. Aksi taktirde kaybeden kendileri olur. Bizim sesimizi duymayanların, bizim de onların sesini duymayacağımız günler gelir ve duymayacağız da.