Geçmişte üniversitelerimize çok haksızlık ediyormuşuz!

Şöyle ki;

“Üniversiteler şehre açılmıyor!” eleştirisi çok da yerinde değilmiş!

Tam tersine, üniversiteler şehirle öyle bütünmüş ki, biz farkına varamamışız.

Veyahut hep daha fazlasını istemekten dolayı belki de sözünü ettiğimiz, “Şehre açılmıyorlar” psikolojisine bürünmüşüz…

+++

Eskiyi hatırlıyoruz…

Üniversitelerde şeffaf yönetimler olur, olan bitenin hesabı hiç çekinmeden sadece üst mercilere değil, şehir halkına bile verilirdi.

Akademide yapılan, edilen kent gündeminde bir şekilde konuşulurdu.

Zira;

Geçmişte üniversitelerin başında olan isimler, yöneticiler çarşıda, pazarda beraber yürüdüğümüz isimler olurdu.

Hepimiz tanır, onlar da şehri iyi bilirdi.

Kentin dertleriyle dertlenir, eksiklerine hemen koşarlardı.

İşte böyle bir tabloda yapmışız “Üniversite ile şehir bütünleşemiyor” eleştirisini…

+++

Şimdi?

Akademinin bırakın kapılarını;

Kaldırımlarından koridorlarına kadar güvenlik kilitleri koydular.

Yetmedi!

Ses kaydı bile yapan kameralarla donattılar her bir yeri.

Şehir-üniversite bütünleşsin derken, iyice kopardılar üniversitelerimizi…

Bütçelerine kadar aldılar her bir şeyi.

Sonra bilmediğimiz isimler, tanımadığımız kişiler, liyakatten uzak atamalar birbirini kovaladı.

Üniversiteler sadece kapılarını değil, tüm bünyesini kapattı kente…

+++

Bakın şu an durum tam da şu;

‘Çok abartıyorsun sende’ demeyin sakın!

“Bir çırpıda 3 üniversitemizin rektörünün adını sayamaz durumdayız”

Bir şehir için bundan daha kötü bir eğitim portresi olabilir mi?

Dahası, böylesine yönetilen üniversitelerden şehre, ülkeye, devlete, millete yarar iş çıkar mı?

Çıkmaz, çıkmıyor da!

+++

Nereden nereye gelindiğinin en önemli göstergelerindedir ESOGÜ’de yaşanan son bağış toplama skandalı…

Artık konuyu biliyorsunuz ama hatırlatalım yeniden…

Üniversitenin bilgi işleminde görevli Tuğçe Habuk, tüm üniversite personeline bir elektronik posta gönderiyor…

Posta ile Personel Daire Başkanı Abdurrahman Yıldırım’ın kişisel iban hesabına, ESOGÜ Personelinden afet yardımı talep ediyor…

Baştan aşağı bir suç var ortada anlayacağınız…

+++

EHA sütunlarından kamuoyuna duyurulan olay sonrası hiç beklediğimiz bir gelişme oluyor.

“Üniversite olaya dair bir cevap metni gönderiyor”

Açıkçası böyle bir cevap vermeleri bile büyük bir iş!

Büyük iş ama gönderilen yanıt tam bir fecaat!

“Biz suçu gördük, aramızda hallettik, sorun yok!” dercesine bir cevap geliyor!

+++

Dönelim en başa…

EHA’ya gönderilen şu cevap metni bile, üniversitelerdeki bürokrasinin hangi noktaya geldiğini;

Devlet ciddiyetinin ne denli elden gittiğini;

Bir bilim yuvasının nasılda ahbap-çavuş ilişkileri ile yönetildiğinin açıkça beyanıdır.

Ortada ne soruşturma ne kovuşturma ne görevden el çektirme gibi bir durum yoktur çünkü!

Sadece, “Merak etmeyin biz arkadaşlarla bu konuyu hallettik” kafası vardır!

+++

Şimdi yazımızın başında anlattıklarımızı sanırım daha iyi anladınız, değil mi?

Evet evet, çok haksızlık etmişiz o eski üniversitelerimize…

Yenileri mi?

Ulaşılamaz, konuşulamaz, girilemez, yönetilemez halde.

Bu son sözümü de siyasilere söylüyorum;

“Bize üniversitelerimizi geri verin!”