İnsan yaşamı için oksijenden sonra gelen ikinci öğe.Kirlettiğimiz kaynaklar, bilinçsiz üretim ve tüketim, artan nüfus, değişen iklim ,suyu tehdit ediyor, suya gelen tehdit de insanlığı sarsıyor. Kullanılabilir suyun zaman ve mekan açısından değişken olması nedeniyle dengeli dağıldığını söylemek çok zordur. Her ne kadar su döngüsü olsa da her zaman aynı miktar ve kalitede su toprağa geri dönmez. Dünyada var olan toplam su kütlesinin %2,5’ ini oluşturan tatlı suyun %68,7’si buzullarda rezerv edilmektedir. Tatlı su kaynaklarının depolandığı buzullarda, iklim değişikliği nedeniyle kütle kayıplarının yaşanacağı belirtilmektedir. BM’nin yayımladığı rakamlar, gelecek günlerde su kaynaklarının durumu ile ilgili bir çerçeve çizmektedir. İklim Değişikliğine bağlı su stresi yaşayan ülkemizde suyumuz alarm veriyor. İsraf edilmemesi gerektiğini biliyoruz ama her nedense garanti gözüyle bakıyoruz suya. Çeşmeyi her açtığımızda oradan suyun hep akacağını sanıyoruz. Ülkemizdeki ‘’su kaynaklarının durumu’’ ve ‘’toplumun su hakkı’’ olan iki önemli başlık gözetilerek,
uygulanabilmesi için politik iradeler harekete geçirilmediği ve bütünlüklü bir su politikası güdülmediği sürece bir gün o musluktan su akmayabilir. Az tüketmek, daha az mutlu olmak anlamına gelmez. Tasarruf etmediğimizde ne kadar ciddi problemlerle karşı karşıya kalabileceğimizi, suyun geleceğinin bizim geleceğimiz olduğunu bilmemiz gerekiyor. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na bağlı Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün açıkladığı, Standart Yağış İndeksi(SPI-Standardized Precipitation Index) Metoduna göre 3 aylık Meteorolojik Kuraklık Haritasında; (Samsun çevresi hariç) Beyaz rengin sağındaki ‘’ortalama üzeri yağışı’’ gösteren renklerin hiçbiri yer almıyor maalesef. Durum vahim.çağrısında bulundular,