Çok kıymetli büyüğüm Soner Yüksel’in yönetip sunduğu Sarı Koltuk programının konuğu CHP Eskişehir Milletvekili İbrahim Arslan’dı. Baştan sona dikkatle izlediğim bu programda Arslan, önemli açıklamalarda bulundu, dikkat çeken eleştiriler yaptı. Herkesin izlemesini özellikle tavsiye ederim.
Gazetecilikte ilk yılımı tamamlamaya yaklaştığım bu günlerde, yerel siyasetin birçok ismiyle tanışma, onları yakından gözlemleme şansı buldum. Bu isimler arasında en çok dikkatimi çekenlerden biri hiç kuşkusuz İbrahim Arslan oldu.
Neden mi?
Arslan’ı değerlendirirken ne partisinden ne de mesleğinden yola çıktım. Sadece bir yurttaş gözüyle izledim. Çünkü bana göre önemli olan; olaylara objektif bakabilme yetisi. Bu yaklaşım, adalet duygusunun gelişmesini sağladığı gibi, olaylara sağlıklı bir perspektiften bakabilmenin de anahtarı.
İşte tam da bu nedenle…
Arslan’ın konuşmalarında beni en çok etkileyen şey, partisinin eksiklerini görüp bunları açık yüreklilikle dile getirmesiydi. CHP’ye olan bağlılığını açıkça ortaya koyarken, aynı zamanda partisine yönelik öz eleştiriden de kaçınmadı. Hataların üstünü örtmek yerine, onları tespit edip çözüm önerileri sunmayı tercih etti. İşte bu, gerçek bir sorumluluk anlayışıdır.
Diğer yandan…
Benzer bir duruşu iktidar partisinde görebiliyor muyuz? Ne yazık ki hayır. Gözlerin önüne çekilen siyaset perdesi bazen gerçekleri görmeyi engelliyor. Ancak bu perdeyi kaldırabilenlerin, toplumu ileriye taşıyacak sesi duyurabildiklerine inanıyorum.
Geçtiğimiz günlerde yaşanan bir olayı anımsayalım: Bir vatandaş, AK Parti çadırına saldırdı ve olay kısa sürede adli mercilere taşındı. Aynı şekilde CHP’nin de yer aldığı bir yürüyüşte benzer bir saldırı gerçekleşti. Peki bu olay yargıya taşındı mı? Hadi orası bir muamma diyelim.
Ancak beni asıl üzen, söz konusu saldırıyla ilgili Gürhan Albayrak’ın “sessiz çığlık” nitelemesi oldu. Şiddeti dolaylı yoldan meşrulaştıran bu söylem, objektiflikten çok uzakta. Şiddetin bahanesi olmaz, hakaretin savunulacak yanı yoktur.
Bizim en temel sorunumuz şu: Bazı meselelerin siyaset üstü olduğunu kavrayamıyoruz.
Oysa ki…
Her zaman aynı çatı altında durmak, her söze “evet, doğru” demeyi gerektirmez. Gerekli yerlerde ses yükseltmek, haksızlıklara karşı durmak erdemdir. Bu duruş, hem takdir kazandırır hem de adalet duygusunun ne kadar yerinde olduğunu gösterir.
Bugün siyasette en çok eksikliğini çektiğimiz şey belki de bu: Öz eleştiri, objektiflik ve gerçek bir adalet arayışı.
Ve bu değerlere sahip çıkan her kim olursa olsun, takdiri hak ediyor.