Ak Parti ilerlediği doğrultuda hayati bir mesele olmayı sürdürüyor. En azılı destekçilerinin bile inançla benimseyemediği, karşı algı üretmekte zorlandığı günlerden geçerken yıldırma amaçlı yaşanan her yeni gelişme de ulusal kadere kesik atıyor.
Sokaktaki hararete Türkiye çapında verilen yanıtların ardından Eskişehir de ince bir fasikülü hak ediyor. Tepkilerin fitili neydi, sürecin yankısı ne durumda? EHA Gençlik’in burun mesafesinden çektiği toplu vesika, ilgilisine ibret vadetmese de meraklısına empati müjdeliyor.
19 Mart’ta Ekrem İmamoğlu ve beraberindeki isimlerin gözaltına alınması Cumhuriyet Halk Partilileri harekete geçirmişti ancak o sırada meydanlara öfkenin ev sahipleri çıktı: İstikbal mağdurları ve ikbalini göremeyenler. Ne keskin açıklaması olan ne de havada bırakılabilecek bu gençlik sillesi ve ne İmamoğlu’yla sınırlanan ne de İmamoğlu’nu dışlayan eylem koordinatları, yakın tarihin kabarık zulasını daha görünür kıldı. Küresel mukayese şartlarında ideali arayan kuşak öfkesiz mazlumların hiçbir çağın ilericisi olamadığını, hak talebinin örgütlenmeyle değer kazandığını hatırlar gibi oldu. Güvenlik şeridinden çıkamayan fason siyasete rağmen riskle kurdukları itiraz birlikteliği, yarım kalmış bir deşarj olarak karşımızda.
Motivasyonun İçyüzü
Taht her şeyden önce ekonominin hakkı. Ana sancı, herkesi kazanılmış hakkından alıkoyan alım gücü düşüşü ve ekonomik bilincin standart bir yaşamla çevrelenmesi.
Hane halkı ekonomisinin makyajsız tarifi klişe duraklardan geçiyor: Denizlerle çevrili coğrafyada sahibi olduğu kumsallara ayak basmamış, süngerimsi peyniri pahalıya yiyen, soğuk geçiren polyester montu takside böldüren, kaputu macunlu arabalar için fırsat kollayan aileler geçimin imhasını deneyimlemekle meşgul. O ailelerin çocukları ise aylık harçlıkla geçinen grup olarak muzdarip hissettikleri konunun isyancısı konumundalar. Her sabah, okul ve fakültelere “belki” diyerek ayak basan nüfus, kendisine bir hayat örmeyi beklerken bir de baktı ki tüm teferruatı aciz kaldığı kıyıdan izliyor. (Konuya ilişkin güncel örneği, EHA muhabiri Yusufhan Toraman’ın haberinde görebilirsiniz: Bir Elde Kalem Bir Elde Tepsi: Geçim Mücadelesi Eğitimin Önüne Geçiyor!)
Yereli kalkındırma mazeretiyle kurulan kampüslerde öğrencilik yapmaktan çok, civarındaki işletmelere işçilik sağlayan gençlik, ağırlığı iyice azalmış diplomaları bile cefa evresinden geçmeden alamıyor. Kamu olanaklarının yetersizliğiyle geçen öğrencilik yıllarını, mezuniyetinde de kamuda yer bulamayacağını düşünerek tamamlıyor. Onları derde sürükleyen bu güvencesizlik anlaşılmadıkça politik tüm yakınlaşmalar samimiyetten uzaklaşır.
Ülke kurulurken, bir ulus ihya edilirken eksik düzenin sıkıntılarını çekmekle bir ülkenin bozulmasına tanıklık etmek bir de değil, benzer de olamaz. Yarım yamalak da olsa oturmuş kurumsal hafıza ve kuşak geçişlerinde artarak aktarılan gelir birikimi tam da bugünlerde eritildi. Ebeveyn destekli hayat ya da aksine evlat destekli ebeveynler, kalkınmanın değil çürümenin gerçek ürünleri.
Politik Psikoloji Parantezi
Kolektif beceriksizlik -tanımsız bir rejimin inşasında neredeyse hiç kimsenin akıllıca iş çıkaramaması- Gezi’de kısa molasını verdiğinde mukavemeti sağlam, jeneriklik bir korku salmıştı. Gezi dönemi, sivil itaatsizliğin toplumsal arşive kaydettiği anılarla ileriki nesillere öykünecekleri bir vekâlet bırakmıştı. Ana fikirde türdeş, içerikteyse siklet farkının göze çarptığı eylem dizisi, temposunu bir ölçüde bu özenmeden aldı. Anı yaratma girişimi, sosyal medya efektiyle birleşince kalabalıkların dağılması biraz gecikti. Bayram tatili sokakları süpürdüğünde alanı terk etmeyen kararlı kitle mücadelesini de boşlamadı. O arada yeni etap arayışlarını başlattılar.
Motivasyonun iç yüzünü tartmak, salt mücadele amacıyla mevzide kalan o kitle sayesinde mümkün olabildi. Dinlediğimiz kişisel hikâyeler, yukarıda sıraladığımız kanaatkâr geçimi yurtların yaşam havzasında bir kez daha kanıtlıyordu. Merkezî yönetim, öğrencilere ranzalı bir döşek ve porsiyonsuz tabldot vererek sahip çıkıyor, reva görülen ödenekler yalnızca utanca yetiyordu.
Metrik bütçeyle sürdürülemeyen masraflar psikolojik vakaları da koluna taktı. Temel mutluluk kaynaklarından ödün vermek, Türkiye’nin sosyal nevrozu artık. Bu nevrozun tonajını nefret ikliminde hissediyoruz. Suçun keyfilikten öte ödüllendirilmesi, felsefenin sözleşme dediği toplumsal bağı, maddeleri geçersiz bir kontrata çevirdi. Kimin ruhsal krizi yüzünden hangimizin tabuta gireceği belirsiz. Özellikle kadınlar açısından hasarlı kültürel temellerin bu devirde siyasal lisans kazanması, insanlığın en ilkel bağışıklığı olan bir araya gelme duygusunu kriminal incelemelerin kucağına bıraktı. Bu nedenle kadın hakları teması adalet talebinin, protesto ve yürüyüşlerin her zaman için büyük kümesini oluşturuyor. Kadınlar Eskişehir öğrenci hareketlerinde de önemli bir yüzde, çoğu zaman da çalışmaların sürükleyicisi oldular.
Halkın eleştirel kanadı, sosyal nevrozun ikinci buhranını daha ilginç yaşadı. Ya yeni Türkiye’ye komple yabancılaştılar ya da hayallerindeki ülkeyi kavruk umutlarda aradılar. Yabancılaşan kesim buna paralel olarak gerçeklere menzil açtı; bazısı antik dili bazısı da uzay dilini konuşuyor. Eski kafalar Ak Parti epistemolojisini görmeyerek Ak Parti’yi sandık dışı bırakacaklarından hâlâ emin. Sayısal mecburiyet istenmeyene duyulan ihtiyacı şart koştuğundan, yaşadıkları çelişik çatışma onları akıl tutulmasına itiyor. Çaresizliğe gelecekten seslenenler ise talihsiz bir formül geliştirdi; Ak partiye benzeyerek kurtuluşa ermek. Doğdukları muhit veya kabul gördükleri çevre, muhalif kimlik taşımayı gerektirdiği için özümseyemedikleri dünyaya bu yöntemle itikat buluyorlar. Saflara sızan o üyeler, kamusal alanda ilkesel hatlara sürekli saldıran, halkın da dişiyle tırnağıyla karşısında durduğu bozuk düzeni gizli gizli yeniden üretiyor. Bu yüzden mücadeledeki sayı hiçbir zaman tam değil, hep küsüratlı.
Ağırlıkla 15-35 yaş aralığını kapsayan sivil ünite, esasta da usulde de işte bu politik defolarla münakaşa ediyor. Fakat partisizlerin vize vermediği zihniyete partiler oturum izni dahi sağlıyor. “Partimize neden üye kazandıramıyoruz?” sorusu, gençlere attıkları “Neden üye olmuyorsunuz?” pasından daha anlamlı.
CHP’nin Süreç Yönetimi
EHA Gençlik ekibi eylemler devam ederken sahanın her karışında, il binasının önünde başlayan demokrasi nöbetinde sabahın ilk ışıklarına kadar “baba ocağı”nda, parklar sabit direniş noktası olarak belirlendiğinde ateşin başında ve Maltepe mitinginde, milletin kurduğu sahnenin en bağrındaydı.
Partinin performansı, ortalamaya bakarsak iyi detaylara takılırsak inişli çıkışlıydı. CHP İl Başkanı Talat Yalaz’ın kişiliğinde cisimleşen etkili ataklar, parti genelinde düşük bataryada ilerledi.
Yunus Emre kampüsünde polis tarafından ablukaya alınan öğrencileri Büyükşehir Belediyesi Başkanı Sayın Ayşe Ünlüce’yle birlikte üniversite dışına çıkaran Avukat Yalaz, o andan itibaren öğrenci hareketleriyle bağını koparmayarak enerjik varlığını sürdürdü. CHP’nin kurumsal kararla sokak hareketlerini yavaş yavaş bitirdiği tabloda, bireysel inisiyatif alarak gençleri yalnız bırakmaması kariyer tabelasına epeyce artı ekledi. Öğrencilere geçtiğimiz dönemlerde “CHP İl Başkanı kimdir?” sorusu yöneltilse muhtemelen CHP’ye oy verenler dâhil çoğu kişi bir isim veremez, hattâ soruyu umursamazdı. Şu an ise pek çok kimse, CHP İl Başkanı sıfatıyla tanımasa da Avukat Talat Yalaz titriyle onu biliyor, en kötü ihtimalle da yüzüne aşina. Bu veri, yabana atılmaması gereken bir gelişim örneği.
Kattığı diğer yenilik bir miktar köşeli ve öznel yargılara açık. Av. Talat Yalaz iktidara yürürken CHP Eskişehir’deki üretkenlik, henüz buna hazır olunmadığını tescilliyor. İçerideki görüntüler hamarat il başkanına karşın kronik zayıflıkların tekrarlandığına, üyelerde iktidar istencinin yeterince oturmadığına işaret ediyor. Biri Cumhurbaşkanı adayı olmak üzere toplam 6 belediye başkanı ve bazı kurum yöneticilerinin tutuklandığı, gözaltıların da kesilmediği ortamda, bu şaibeli muameleyi ortak gündem yapamamak büyük kusur. Belki de bir zamanlar, nasıl ki parti Ekrem İmamoğlu’nun çalışkanlığına yetişemediyse Talat Yalaz’ın ritmi de Eskişehir’e hızlı gelmiştir.
Yıllarca delege matematiğinde boğdurulup halkla idmana çıkamayan parti, sicilini cesaretine kurban eden öğrenciler ile onlara uyum sağlayan il başkanı olmasa, protesto günlerinde yönsüz kalacakmış. Parça parça konuştuğumuz çeşitli grupların ortalama görüşlerini baz aldığımızda, Talat Yalaz’a bu notu verdiklerini söyleyebiliriz.
Gençlik Kollarının Eylem Etüdü
Kritik saydığımız noktaları bu alt bölüme sakladık. Öğrenci hareketleri, Gençlik Kolları ile ilk andan itibaren yarı verimli yarı toksik bir ilişki geliştirdi. İl binası önündeki nöbete ilgi göstermeyen gruplar, mücadele zeminlerinin parti-ideoloji ötesi olduğunu ve direnişin parti flamaları altında silikleşeceğini ifade etti.
Gençlik Kolları İl Başkanı Oğuzhan Demir ve Odunpazarı Gençlik Kolları İlçe Başkanı Ali Eren Doğan’ın ılımlı çabaları sonucunda, bağımsız gruplarla irtibat sağlanarak alternatif çözümler konuşuldu. Adalar mevkiinde bulunan Ali İsmail Korkmaz Parkı, sembolik değeri sebebiyle direnişin merkezi seçildi. İki günlük olumsuz tecrübe, direnişte ciddiyet bekleyen isimlere parkın uygun bir nokta olmadığını gösterdi. Parkın arka cephesini yüksek katlı apartmanların çevrelediği, ön tarafını da ağaçların kapattığı görüşü ağır bastı. Bu haklı neden, onları geniş caddelerden alıp geç saatlerde insan trafiğinin azaldığı bir konuma sıkıştırıyordu. Beraberindeki etken ise parktaki katılımcıların direnişi ikinci plana atarak keyfi vakit geçirmeleri oldu. Yerel boykot listesine alınmış bir işletmenin dahi “sorunları gidermek” için ziyaret ettiği direniş ortamı, çekirdek ekibin alandan ayrılmasıyla birlikte Eti Caddesi üzerinde yer alan Kum Saha Bağlar Park’a taşındı. Sosyal medyada örgütlenen “Eskişehir Diplomalılar” ile “Eskişehir Direniş Ekibi (ESDE)” burada toplanarak iradelerinin kuvvetini bir kez daha kamuoyuna ispatladı. Emek ve Demokrasi Platformu’nun düzenlediği yürüyüşlerde sıkça boy gösteren ESDE, bazen de kendi yürüyüşlerini organize ederek adaletsizliğe ses yükseltmekten vazgeçmedi.
Sürecin başına geri dönelim. Eskişehir’deki üniversiteler, ODTÜ ya da İstanbul Üniversitesinde rastladığımız sokak kültürüne sahip değil. Öğrenci profilinin politik bilinci de görece zayıf. Kişisel yaşamlarında siyasete yer ayırsalar da tercih listelerinde örgütlü model yok. Siyasî parti ve siyasetçilere güven duymayışları belirleyici faktör. Ancak bu gerçeğin handikabı herkesi aynı kefeye koymak. Gençlik Kolları yönetimiyle dirsek teması kurup kalıcı ilişkiye geçmemeleri bu mantığın eseri.
Birbirine benzer başlıklarda birleşen gençler, öz eleştiri yapmak için yeterli eylem pratiğini geçtiğimiz aylarda biriktirdi. Akıl vermek, hareketlere biçim katmak bütün doğallığı bozabilir fakat gündüz gözüyle yakaladığımız püf noktaları paylaşmak hepimizin kârına. Odak süresine dair akademik tespitleri doğrularcasına bir kitaba dalamayan, makalelere eli gitmeyen, entelektüel altyapıyı ihmal eden, temel bilgilerden yoksun; düşünsel yuvasını gerçekten de video editlerde bulan, ani fikir değişimlerine açık, bir konuyu çoğunlukla semboller aracılığıyla kavrayabilen veya sembollerle yetinen, üretemediğinin farkında olup stres içerisinde bu döngüyü kıramayan özellikler gerek parti mensuplarında gerekse de sivil gruplarda sanılandan daha yaygın. Bir partilinin günlerce nöbette bulunup da Ekrem İmamoğlu’nu ağzına almamasını, hukuksuzluğun boyutlarını konuşmamasını, yerel dinamikleri harekete geçirmemesini, olası senaryolara hazırlık yapmamasını, beyin fırtınalarında kafa patlatmamasını anlayamayız, anlatamayız. Diğer yandan deneyime ukalaca yaklaşan, toplumu rövanşist hislerle okuyan, fikir kılıklı feodal dogmaları aşamamış, ikili ilişkilerini üst değerlerin önünde götüren tipleri de sahanın zehirleri olarak değerlendirebiliriz.
Parantezi bozup devam edelim. Gözlemleyebildiğimiz kadarıyla İl Gençlik Kolları, direniş haftalarında gençlerin çoğu ihtiyacına destek oldu. Görevleri icabı idari silsileyi bozmadan, Genel Merkez kararlarına uygun çözümlerle dayanışmayı güçlendirdiler. Esas kırılım İl Gençlik Kolları yönetim kurulu üyesinin, boykot listelerinde adı geçen bir işletmeyi akladığı iddiasıyla başladı. 322 öğrencinin tutuklanıp cezaevine gönderildiği manzarada, bir üyenin ciddiyetsiz tutumu hâliyle tepkileri odağında topladı. Hadise Eskişehir Diplomalılar ve ESDE ekibinin sosyal medya paylaşımlarıyla büyüdü. İstifa ya da görevden almayı bekleyen direnişçiler sürecin peşini bırakmayarak X hesapları üzerinden sık sık yaptırımların akıbetini sordu. Hem sürecin devam etmesi hem de kimseyi hedef göstermemek adına ayrıntı verme sorumluluğunu taraflara bırakıyoruz.
Figürleri ne kutsayarak ne de gömerek, eksiğiyle artanıyla sokağı yorumlamaya gayret ettik. Olan biten kısa süreli elektrik atmak mıydı, yoksa muhalif blok giderek genişleyecek ve doğal bir kurumsallıkta birleşecek mi; milletin asli unsurları olarak kaygı ve merakla takipte kalacağız.
Son Söz
Bazen yalnızca imkânsız gerçekleşir. Dublörün Dilemması-Murat Menteş