Tarihin ironileri bazen insanın aklını zorlar. Mesela hayat kurtarmakla yükümlü olan bir doktorun, bir icadıyla ölümün en soğuk hâline öncülük etmesi gibi. Elektrikli sandalyenin bir dişçi tarafından icat edildiğini duyduğunuzda, zihninizde garip bir gerilim beliriyor: acıyı dindiren eller, bu kez acıyı sonlandıran mekanizmayı kurmuş.
1881 yılında New York’ta dişçilik yapan Alfred P. Southwick adlı bir adam, gazetede bir habere denk geldi. Bir adam, yüksek voltajlı bir telin üzerine düşmüş ve neredeyse anında ölmüştü. Bu hız ve “ağrısızlık” ilgisini çekti. Southwick bir şey düşündü: Neden infazlar bu kadar sancılı ve ilkelken, elektrik gibi modern bir çözüm kullanılmasın?
Southwick'in amacı aslında daha "insani" bir infaz yöntemiydi. O dönemde darağacı ve gaz odaları hâlâ yaygınken, elektrikli sandalye daha "modern" ve daha "az çileli" görünüyordu. Ancak insanın zihni kolay kandırılır. Çünkü ölüm, hangi ambalajda sunulursa sunulsun, içerikte aynı kalır.
1890 yılında, ilk elektrikli sandalye infazı gerçekleşti. Kurban: William Kemmler. Sonuç: facia. İlk akım yeterli gelmedi, ikinci defa akım verildiğinde, et yanığı kokusu mahkeme salonuna yayıldı. Southwick o gün, “Bu yöntem gelecekte standart hâline gelecek,” dedi. Haklı çıktı.
Ama ne gariptir… Dişçi koltuğu ile elektrikli sandalye arasındaki benzerliği hiç düşündünüz mü? Koltuğa yaslanırsınız, başınızı geriye bırakırsınız ve size ne olacağını kontrol edemezsiniz. İkisi de pasifliği, teslimiyeti, mutlak otoriteyi temsil eder.
Alfred P. Southwick bugün yaşasaydı, belki de teknoloji sayesinde ölümün daha “temiz” olmasından gurur duyardı. Belki de işkenceyi kısalttığı için kendini bir kahraman sayardı. Ama gerçekte yaptığı şey, ölümün estetikleştirilmesidir. Diş fırçası satan bir adamın, bir gün insan hayatını söndüren bir makine üretmesi… İşte modern çağın en acı ironilerinden biridir bu.
Bazen sormak gerekir: Hangi icatlar gerçekten ihtiyaçtan doğar, hangileri sadece medeniyetin karanlık yüzünü parlatmak içindir?
Ve her şeyin sonunda, sandalyeyi kim tasarladıysa… oturan hep biz oluyoruz.
Yeşil Yol filmini yeniden izleme zamanı gelmiştir.