Eskişehir Vali Yardımcısı Adem Keleş, Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Ayşe Ünlüce, Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç, Seyitgazi Belediye Başkanı Uğur Tepe, Çifteler Belediye Başkanı Zehra Konakcı, Eskişehir Kent Konseyi Başkanı Ahmet Kapanoğlu, TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Eskişehir Şube Başkanı Selma Güder ve Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Onur Koyuncu’nun katılımıyla Haller Gençlik merkezinde başladı.

Panelde açılış konuşmasını yapan TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Eskişehir Şube Başkanı Selma Güder TMMOB’un kuruluş sürecinden bahsederek, “Türk Mimar ve Mühendis Odaları Birliği, 1954 yılında Ankara’da kurulmuş; Anayasa’nın 135. maddesine göre kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşudur. Bugün Ziraat Mühendisleri Odası, yaklaşık 70 bin üyesiyle Türkiye genelinde 28 şube ve 52 temsilcilikle hizmet vermektedir. Biz de bu şubelerden biriyiz. Bugün burada, verimli ve anlamlı geçeceğine yürekten inandığımız bu panelde bulunmak bizler için onur ve gurur kaynağıdır.” ifadelerini kullandı.

“Eskişehir özelinde durum iç açıcı değil”

Su kaynaklarının tehlikede olduğunu vurgulayan Güder, “Eskişehir özelinde de, Türkiye genelinde de durum pek iç açıcı değil. Her geçen gün bu anlamda kaynaklarımızı yitiriyoruz. Birleşmiş Milletler’in verilerine göre Türkiye, su kaynakları açısından 17 riskli ülke arasında yer alıyor.” dedi.

Güder, sözlerine Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözleriyle noktaladı:

“Milli ekonominin temeli tarımdır. Bunun içindir ki tarımda kalkınmaya büyük önem vermekteyiz. Köylere kadar yayılacak programlı ve pratik çalışmalar bu amacın gerçekleşmesini kolaylaştıracaktır.”

“Mevcut sorunları ortaya koyacak, çözüm süreçlerini önereceğiz”

Düzenlenen panelde konuşan Osmangazi Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Onur Koyuncu ise etkinliğin önemine değinerek, "Umarım faydalı bir gün geçireceğiz. Tüm paydaşlar için mevcut sorunları ortaya koyacak, çözüm süreçlerini önereceğiz. Bizler de kendi payımıza düşen akademik ve bilimsel kısmı çözmeye, anlatmaya, konuşmaya çalışacağız uzman hocalarımızla birlikte. Diğer paydaşların görüşlerini, sorularını, sıkıntılarını dinleyip onlara çözüm önerileri üretmeye gayret edeceğiz.” dedi.

“Bu sürece katkı koymak istiyoruz”

Türkiye genelinde birçok etkenlerden ötürü tehlikenin arttığını ifade eden Koyuncu, “Yerküre birçok boyutuyla sıkıntı içerisinde: iklim değişikliği, biyolojik çeşitliliğin olumsuz etkilenmesi, küresel ısınma, su kıtlığı, tarım, sürdürülebilir tarım, güvenilir gıda üretimi… 8 milyardan fazla insanın karnının doyması, 85 milyon insanın ülkemizde gıdasının karşılanması gibi ciddi, büyük ve önemli bir sorumluluğun altındayız. Bizler de bu sorumluluğun akademik tarafında, üniversite cephesinde yer alan kişiler olarak kendimize pay çıkarıyor ve bu sürece katkı koymak istiyoruz.” ifadelerini kullandı.

“Suyun hiç bitmeyecek bir kaynak olduğu yanılgısına kapılıyoruz”

Eskişehir Kent Konseyi Başkanı Ahmet Kapanoğlu ise insan kaynaklı sebeplerle doğada oluşan güzelliklerinin silindiğini vurguladı. Kapanoğlu, “Dünyaya baktığımızda; denizlerle, okyanuslarla, göllerle ve ırmaklarla kaplı masmavi bir gezegen görüyoruz. Bu nedenle, suyun hiç bitmeyecek bir kaynak olduğu yanılgısına kapılıyoruz.” dedi.

“1 milyar 300 milyon insanın su kıtlığı sebebiyle yerinden olacağı tahmin ediliyor”

Kapanoğlu; tarım arazilerinin, sulak alanların ve yer altı sularının tehlikede olduğunu belirterek, “Suyun azalması, hayatın akışında birçok ekonomik sorunu da beraberinde getiriyor. İnsanlık, çatışmaların tetiklediği kitlesel göçlerle bile henüz başa çıkamazken, 2030 yılında 1 milyar 300 milyon insanın su kıtlığı sebebiyle yerinden olacağı tahmin ediliyor. Bu son derece üzücü bir tablo.” ifadelerini kullandı.

“Daha fazla erteleyemeyiz”

Su stresi yaşanan illerden birinin de Eskişehir olduğunu anlatan Kapanoğlu şu ifadelere yer verdi:

Susuz üç gün dahi yaşamını sürdüremeyen biz insanlar için kuraklıkla mücadelenin, aslında bir yaşam mücadelesi olduğunu her gün kendimize hatırlatmamız gerekiyor. Bu gerçekle yüzleşmeyi artık daha fazla erteleyemeyiz.

“Suya vefa, nimete hürmet, hayata sadakat” ilkesiyle; hiçbir şehri, hiçbir insanı teğet geçmeyen iklim krizini tersine çevirecek son kuşak olmanın bilinciyle, kuru tarım ve çevreci tarım teknikleriyle tarlalarımızdaki her damlayı geleceğe taşımak için düzenlediğimiz bugünkü etkinliğimizin, damlaya damlaya çoğalarak yaşanabilir bir gelecek umudu yeşerteceğine inanıyoruz.

Elbette kurumsal adımlar çok önemli. Ancak her bir hemşehrimizin bireysel düzeyde katkı sunacağı topyekûn bir seferberliğe de ihtiyacımız var. “Benim elimden ne gelir ki?” demek yerine, “Ben neler yapabilirim?” diye sorarak; bu etkinlikten sonra en azından su verimliliği kavramının tüm kulaklara, tüm vicdanlara ulaşmasını sağlayabiliriz.

“Su, geleceğimizin vazgeçilmezi”

Vali Yardımcısı Adem Keleş ise suyun tarihine ve önemine değinerek, “Tarih boyunca tüm medeniyetler suyun etrafında doğmuş, büyümüş ve şekillenmiştir. Nil olmadan Mısır’dan, Dicle ve Fırat olmadan Mezopotamya’dan, Sakarya olmadan Eskişehir’den söz etmek mümkün değildir. Su, yalnızca bir doğa unsuru değil; aynı zamanda kültürümüzün, ekonomimizin ve geleceğimizin vazgeçilmez bir parçasıdır.” dedi.

“Yağış rejimleri bozulmakta, yeraltı suları çekilmekte, göllerimiz küçülmekte”

Bazı olumsuz etkenlerden ötürü ciddi bir kuraklığın içinde olunduğunu vurgulayan Keleş, “Birleşmiş Milletler raporlarına göre, dünya nüfusunun üçte biri hâlihazırda su stresi altında yaşamaktadır. Önlem alınmazsa bu oranın önümüzdeki 25 yıl içinde dünya nüfusunun yarısından fazlasına ulaşacağı öngörülüyor. Türkiye gibi yarı kurak iklim kuşağında bulunan ülkelerin bu tehlikeyi çok daha yoğun biçimde yaşayacağı da açıktır. Meteorolojik verilere göre ülkemizin pek çok bölgesinde yağış rejimleri bozulmakta, yeraltı suları çekilmekte, göllerimiz küçülmekte ve ne yazık ki bazıları tamamen yok olmaktadır.” dedi.

“Sulama alanlarının kuraklık nedeniyle daraldığı gözlenmektedir”

Keleş, Porsuk Çayı, Sakarya Nehri Havzası’nın su potansiyeline de değindi. Keleş, “Eskişehir özelinde baktığımızda, Sakarya Nehri Havzası’nda su potansiyelinin giderek azaldığı, Porsuk Çayı çevresinde ise sulama alanlarının kuraklık nedeniyle daraldığı gözlenmektedir. Bu durum, tarımsal üretimde verim kaybına ve ekonomik sürdürülebilirliğin zayıflamasına neden olmaktadır.” dedi.

“Su yoksa tarım yoktur; tarım yoksa yaşam sürdürülebilir değildir”

Vatandaşlar, kurumlar olarak yapılması gereken faktörlerden bahseden Keleş, şu sözlere yer verdi:

Her şeyden önce suyu bir kaynak değil, bir emanet olarak görmeliyiz. Tarımsal üretimde su verimliliği yüksek tekniklere geçmek artık hayati bir zorunluluktur.

Bu bağlamda, kırsal alanlarımızın su kullanımındaki avantaj ve dezavantajlarını doğru şekilde tespit etmek zorundayız. Tarımsal sulama, sosyal ve fiziksel altyapı konularında tüm ilgili kurumlarımızın, kırsal alanların ihtiyaçlarına uygun planlama çalışmalarına katkı sağlaması gerekmektedir.

Damlama ve yağmurlama sistemlerinin yaygınlaştırılması, kuraklığa dayanıklı bitki türlerinin tercih edilmesi, atık suların arıtılarak yeniden kullanılması ve dijital tarım uygulamaları gibi yöntemler geleceğimizi şekillendirecektir.

Ayrıca her bireyin su tasarrufu konusunda bilinçlendirilmesi, bu mücadelenin en güçlü halkasını oluşturacaktır. Unutmayalım: Su yoksa tarım yoktur; tarım yoksa yaşam sürdürülebilir değildir.

Kural İhlali Hayattan Kopardı: 13 Yaşındaki Öykü Son Yolculuğuna Uğurlandı!
Kural İhlali Hayattan Kopardı: 13 Yaşındaki Öykü Son Yolculuğuna Uğurlandı!
İçeriği Görüntüle

“Eskişehir’in seçilişinin boşuna olmadığını düşünüyorum”

Açılış konuşmasını Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Ayşe Ünlüce tamamladı. Ünlüce, “Türkiye, iklim krizinden en çok etkilenen ülkelerden biridir. İç Anadolu Bölgesi olarak da bu konuda en çok etkilenen bölgelerin başında geliyoruz. Eskişehir, özellikle kuru tarım konusunda muhteşem bir tarihe sahip. Burası, 1929 yılında Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, büyük önderimizin öncülüğünde Ali Numan Kıraç’a “Dry Farming”, yani kuru tarım araştırma laboratuvarının kurulduğu şehir. Bizler, hiçbir şey yapamasak bile bu mirasa sahip çıkmak için su konusuna ayrıca bir hassasiyet göstermek zorundayız. Eskişehir’in seçilişinin boşuna olmadığını düşünüyorum.” dedi.

“5000 yıl öncesinden bize bazı mesajlar geliyor”

Ünlüce, Küllüoba’da bulunan 5 bin yıllık ekmeğinin önemine değinerek geçmiş izlerinin bugüne örnek olduğunu vurguladı. Ünlüce, şu sözlere yer verdi:

Küllüoba’dan, 5000 yıl öncesinden bize bazı mesajlar geliyor. Cumhuriyet tarihinin ayrı bir mesajı, Tunç ve Erken Tunç döneminin ayrı bir mesajı var. Mesajda, ‘Ben, bundan 5200 yıl önce bu topraklarda kuraklık yaşandığı dönemlerde sulu tarımı bıraktım, kuru tarıma yöneldim. Koyun yerine keçi yetiştirdim, su isteyen tarım ürünleri yerine karabuğday ve tahıl yetiştirdim.’ diyor. Biz, tarihin bu seslerini duyarak ilerleyeceğiz. Bu, Eskişehir’e büyük bir emanet. Bu mirası, bu emaneti duyarak ilerliyoruz ki bugün şehrimizin değerli paydaşları bu önemli konuyu gündemimize, masamıza getiriyorlar.

Kritik konularını ele alındı

Konuşmaların ardından başlayan panelde ESOGÜ Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Onur Koyuncu, ESOGÜ Ziraat Fakültesi Prof. Dr. İmren Kutlu, ESOGÜ Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Koç Mehmet Tuğrul, Çiftçi İlayda Altıntaş, TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Selma Güder ve Geçit Kuşağı Tarımsal Araştırma Enstitüsü’nden Ziraat Mühendisi Hasan Çakıllı iklim krizi, su kaynaklarının sürdürülebilir kullanımı, tarımsal üretim ve gıda güvenliği gibi kritik konularını ele aldı.

Muhabir: Buse Kuşcu