Yüzyılın felaketinin izlerini halen yaşamaya devam ediyoruz.

Hatta bu yazıyı yazdığımız saatlerde Malatya’da yine sarıcı bir deprem yaşandı.

Tüm bu yaşanmışlıkların üstesinden gelmek çok güç.

Deprem bölgesinde tablo çok kötü ve insanlar canlarıyla, mallarıyla uğraşıyor.

Yeniden yaşamaya başlamak için yeni çareler arıyor.

+++

Bizim tarafta da toplum psikolojisi sarsıntıda yakınlarını kaybedenler kadar değil ama;

“Eskişehir’de de insanlar deprem gerçeğinden son derece korkmuş durumda!

Eskişehir’deki bir depremin ne zaman nasıl olacağını;

Olduktan sonra da sonuçlarının nasıl olabileceğini konuşuyor herkes!”

Dahası;

Sadece Eskişehir merkezli bir sarsıntı beklentisi değil;

Kentin çevresini saran faylarda olabilecek kırılmaların endişesi de yaşanıyor.

+++

İşte bu psikoloji içerisinde pek çok kişi;

“En güvende nasıl yaşarım?” sorusunun yanıtını arıyor.

Sırf bu yüzden kente yakın köylerde arsa, ev bakan vatandaş sayısı epeyce artış durumda!

Kısacası;

“Müstakil evlerden apartman binalarına sıkışan halk, yeniden eski düzene dönmenin planları yapar oldu!”

+++

Haklılar, hepimizi haklıyız.

Çünkü depreme hazır ve güvenli konutlarda yaşamak hepimizin hakkı.

Anayasal bir talep bu.

Buna rağmen gelin görün ki, maalesef her büyük sarsıntıda binlerce canımızı vermeye devam ediyoruz.

O halde güvenli konutta yaşamak adına alınan tedbirler sadece vatandaşın üstesinden geleceği bir iş değil!

Bunun için çok ciddi devlet politikaları gerekiyor.

Tüm suçu yerel yönetimlere, bürokratlara ve müteahhitlere atarak bu işin çözülemeyeceği ayan beyan ortada!

+++

Geçmiş yılları hatırlıyoruz.

Daha güzel, daha konforlu, daha güvenli ve kontrol edilebilir bir yapılaşma büyümesiyle daha önceki iktidarlar döneminde ortaya konulan projeler geliyor aklımıza…

Mesela, “Ecevit’in Köy Kent” Projesi…

Köyden kente göçü durdurmakla kalmayan, daha makul alanlarda yaşanılması sağlayan bir çok değerli fikirdi.

+++

Proje ile köylerde devletin eğitimden sağlığa tüm imkanları köylere kuruluyordu.

Modern yapılar inşa ediliyordu.

Köylerinde kalan vatandaşlar ve köylerde yaşamak isteyenler kurdukları kooperatiflerle farklı geçim kaynakları oluşturuyordu.

Buna sanayi tesisleri de dahil!

Birkaç örneği 70’li yılların sonunda yapılmış.

Merhum Ecevit, son iktidarı döneminde bu işe yine el atmış ama iktidarı çok kısa sürdüğü için Köy Kent işi raflarda kalmış.

Bir daha da o projeyi hatırlayan kalmamış.

+++

Şimdi bir İstanbul sarsıntısı bekleniyor ve olması durumunda sadece can kayıpları değil, devasa büyüklükte ekonomik kayıpların yaşanmasına kesin gözüyle bakılıyor.

Bu nedenle Marmara’daki sanayi tesislerinin Anadolu’ya dağıtılması durumunda bu kayıpların en aza indirilmesinin şart olduğunu biz değil, bilim söylüyor, bilim adamları dile getiriyor.

Öyleyse Köy Kent Projesi gibi düşünceler bunun için bulunmaz bir nimet olarak karşımıza çıkıyor.

+++

Pekâlâ böylesine kesin çözüm getirecek farklı bir çözümü konuşan, sorgulayan be gündeme taşıyan var mı?

Yok!

Hatta “Yıkılanın yerine hemen yenisini yapalım” kafası maalesef ki devam ediyor!

Evet, yeni yapılan binalar sarsıntılara mukavemet gösterip ayakta kalabilir ama;

Bu ülkenin beşerî hayatı için kesin bir çözüm olamıyor.

Bugün yaşadığımız “Ya deprem olursa” korkusunu içimizden atamıyor!

+++

Velhasıl kelam…

Deprem ülkesinde depreme karşı daha aykırı, daha farklı, daha somut fikirlerle çalışmalıyız.

Deprem yıkmadan, canımızı ve malımızı almadan böylesine büyük projeleri konuşmalıyız.

Yoksa Eskişehir’de dahil olmak üzere ülkenin bugünkü şehirleşmesi ve yapı stokuyla bir yere varamayız.

Umarız gereken kişiler gerekli adımları bu yönde atarlar.

Umarız…