Anadolu Üniversitesi projesi olan ama ETÜ’nün kurulmasıyla birlikte ortağı olduğu Uraysim projesi ne yazık ki arada bir gündeme gelen, kısa süreli herkesin birbirini eleştirdiği ama kimsenin ne olduğunu ve olacağını bilmeyen bir proje olarak yine bildiğimiz bir tekerrür içinde.

Örnek verecek olursak bizim Sedat Aydoğan URAYSİM konusunda yapalım diyor ama neden yapmalıyız konusunda tek bir kanıtı yok.

Soner Yüksel bu proje yapılmalı mı, yapılmamalı mı karar verememiş olacak ki, hangisi ağır basıyor yazısında ifade edememiş.

Farklı kurumlarda görev yapan köşe yazarlarında da aynı karmaşayı gözlüyorum.

Yapalım diyenin de, yapmayalım diyenin de bu projeye dair elinde bir emsal, öneri, belge ve kanıtı yok.

Projeye bakış açısı kimin desteklediği ve karşı olduğuna göre değişiyor.

Karşı olanda, destek olanda yeterli bir ikna kabiliyete sahip değil.

Ben konuya objektif bakamıyorum. Bir yanım hep sanayiden yana işliyor. Alpu dolaylarında bir dönüm küçücük bir alanım var. Hobi amaçlı, ufak tefek şeyler yetiştiriyorum. 3,5 kanatlı ve bol tüylü dostum ile şehirden kaçıyor ve orada dinleniyorum. Buna rağmen bu işin yapılmasını istiyorum.

Eskişehir sanayisi gelişsin, büyüsün, farklı ihtisas alanlarına açık olsun ki teşvik alabilsin

diye kendi konforumdan vazgeçmeye razıyım diye sık sık beyan ediyorum.

Çünkü bazı doğrular arayarak değil deneyerek bulunur. Uraysim’de tam olarak böyle bir konudur. Kendi başına bir değer mi, yoksa kafamızda fazla katma değer yüklediğimiz bir iş mi, hayal kırıklığımı olacak şimdiden herhangi bir şey diyemeyiz.

Daha önce Çek’lerin bu konuda nasıl azimli, planlı ve disiplinli ilerdiğini dile getirmiştim.

Bu disipline sahip miyiz, kararlı mıyız şüphelerim var. Ama deneyelim.

Ne olacak, bu iş hangi başka kapıları açacak bir görelim.

Emin olun bu kimseye ve hiçbir kuruma taht vermez, taht almaz, bu kadar anlam yüklemeyin.

Merak etmeyin şehrin kaderi değil bu iş ve öyle iki bina ile gidişatı değiştirecek bir etkiye de sahip olmaz. Çok uzun bir vadeye, çeşitli etaplara ihtiyaç olacak.

Yani sevgili dostlarım,

Bırakalım sular biraz aksın, bırakalım kara biraz gözüksün, bırakalım yelkeni dolduran rüzgar bu işi nereye götürecek izleyelim.

Ne kaybederiz? Lütfen bunu kendimize soralım. Deneyerek ne kaybederiz?