Geçtiğimiz hafta Çarpışma programında tam 2 bölüm bu konuyu konuştuk.

Eskişehir ne şehri? Neye ağırlık vermeli diye kendi içimizde uzun uzun tartıştık.

Ve hiç birimiz tam olarak bu sorunun cevabını veremedik.

Hepimizin ortak olduğu ve kabul ettiği tek bir düşünce var.

Eskişehir butik bir şehir, belli bölgeleri çok estetik manzaralara sahip ve biraz da yaşam şekillerine fazla müdahale etmeyen, özgürlük konusunda diğer şehirlerden birkaç adım ileride bir şehir…

Ancak Butik bir şehrin güzel olduğunu iddia eden kadar, bunun çok sevimli, sempatik olmadığını düşünenlerde var.

O yüzden bugüne kadar tamam ama bundan sonra Eskişehir ne yapmalı sorusunun artık daha sık önümüze geldiği bir süreç yaşıyoruz.

Çünkü eskiden belki öyleydi ama artık bir öğrenci şehri değiliz.

Tam olarak kendimize bir sanayi şehri diyemeyiz. Olsa olsa sanayisi olan bir şehir diyebiliriz.

Havacılık şehri demek ya da Tülomsaş gittikten sonra Demiryolu şehriyiz diye cümleler kurmak da beni pek tatmin etmiyor.

Hele hele Afyonkarahisar Frig Vadisini bile sahiplendikten, sıcak su kaynakları ile devasa bir turizm bütçesini kazanırken Eskişehir Turizm Kenti demek biraz romantizm olur ama fazlası olamaz.

Şu bir gerçek ki şehrin daha sağlam bir ekonomiye ihtiyacı var.

Daha çok iş sahasına, daha genişleyen bir şehir merkezine hatta belki merkez kadar aktif yeni merkez ilçelere ihtiyacı var diye düşünenlerdenim. Çünkü eldeki imkânlar artık mevcut nüfus için bile çok yeterli gelmiyor.

Özellikle hizmet sektörüne dayalı sistemin bir tek pandemi ile nasıl alt üst olduğunu ve şehir ekonomisinin hepimizi ne denli etkilediğini fazlaca tatbik ettik.

O yüzden beyaz yaka, mavi yaka başta olmak için yeni iş sahalarına, yeni bir vizyona yani belki birileri bu duruma sıcak bakmasa bile verimli ve kapasitesi yüksek bir sanayiye yeşil ışık yakmamız lazım.

Bunun içinde şehrin tüm karar verenlerinin ya da pek çoğunun aynı fikirde olması gerek.

Çünkü sanayiye sıcak bakıyorum demekle sanayi gelmiyor şehre…

Nitekim halen daha teşvik bölgesinde değiliz. Kütahya, Bozüyük gibi 40 km yarı çapımızda yapılan her yatırım teşvik alır, desteklenirken bizim istememiz yetmez.

Bizim masalara çöküp güçlü ve elini vura vura bu teşvik konusunu halletmemiz gerekiyor.

Ve daha da önemlisi bizim artık EOSB bir tane mi olmalı? Yani tek bir bölge mi genişlemeli mi yoksa şehrin batısında, kuzeyinde farklı yerlerde yeni bölgelere mi ihtiyacımız var bunu enikonu gündeme almalıyız.

Bakın yıllardır Uraysim konusunun bile içinden çıkamadık. Muhatap kim onu bile tam olarak çözemedik.

Uraysim ile birlikte Raylı Sistemler İhtisas Bölgesini tek potada eritip tümden bir sonuç ortaya koyamadık.

Olsun isteyenler ortaya sağlıklı bir done koyamadı, havaya sıkılan sözlerin somut örneklerini bir türlü göremedik.

Olmasın diyenlerin bilir kişi raporlarını gördük ama çözüm önerilerini tartışmadık.

Demem o ki şehir siyah ile beyaz arasına sıkıştı. Griyi, maviyi,sarıyı, kahverengiyi göremez olduk.

O yüzden diyorum ki artık ekonomik yarışımızı komşulara indirgeyip onları kıyas göstermek yerine bir tercih yapalım.

El değmemiş ama gelir seviyesi ortalama bir butik şehir olacak isek Eskişehir ne şehri diye tartışıp önüne sıfatlar yakıştırmaktan vazgeçelim.

Ya da Eskişehir ne şehri olacak ise adını koyup o yönde çalışalım.

Ufak bir dip not olarak bu şehrin 1894’de kurulan Anadolu-Osmanlı kumpanyası ile aslında ülkenin ilk sanayi tesisinin temelini attığını ve Atatürk’ün tüm kamu-sanayi yatırımları ile kalkınmada Eskişehir’e önemli bir misyon yüklediğini de unutmayalım.

Sonuçta bugün gurur duyduğumuz kültür-sanat-spor-genel kültür-eğitim gibi nice zenginliklerin bize o dönemin entelektüel sermayesinin mirası olduğunu da hatırlamak da fayda var.