Aylardır kamuoyunun gündemini yoğun şekilde meşgul eden yerel seçim sürecinde son haftaya merhaba dedik…

21 Mart sonrası başlayan kısmi seçim yasakları da işin içine girince, son haftada bizler de artık sonucun ne olacağını bekleme tarafına geçtik diyebilirim. Ya da kendi adıma, birinci tekil şahıs kullanarak bunu söylersem artık sonucun ne olacağını beklemeye başladım.

Elbette son günler seçimlerde çok önemli. Yapılacak herhangi bir pozitif hareket ya da bir hata bir adayın seçimi kazanıp kaybetmesine neden olabilir. Bu nedenle de adaylar çok daha temkinli ama son iddialarını da ortaya koyacak bir çalışma tertibi ile bu süreci geçireceklerdir diye düşünüyorum.

Bu son haftaya kendi çerçevemden baktığımda ise iddia, tahmin, anket vs. gibi konulara giremeyince olayın da heyecanı biraz biraz kaçıyor. Artık unumu elemiş eleğimi duvara asmış bir vaziyette bir seyirci gözüyle süreci izlemek bana en doğru gelen seçenek. Adeta pencere kenarında nisan yağmurunun ne taraftan yağacağını bekliyorum.

31 Mart’ın ardı malum 1 Nisan. Yağmurlarıyla meşhur nisan ayında bahar yağmurlarını Eskişehir’e kim yağdıracak ve Eskişehir’e yeni bir baharı kim getirecek artık aklımdaki tek soru bu. Klişe bir tabir ile hak edenin kazandığı bir seçim olsun demeyeceğim. Çünkü dünyada kimse her zaman hak ettiğini alamıyor. Ben kim daha dürüst, kim daha doğru ve kim daha adil ise aynı zamanda da halkın teveccühü kimden yöneyse onun kazanmasını dilerim. Çünkü seçim biter genellikle politikacılar hepimizi unutur. Benim derdim politikacının da halkı unutmayanı kazansın. Unutmayacak olanı ipi göğüslesin. Eskişehir’e de bu yakışır.

“Filler tepişir çimenler ezilir.” diye çok sevdiğim bir söz var. Bu söze tabiri caizse bayılıyorum. Şimdi bu sözden nereye geleceksin derseniz hemen anlatayım. Herkesin gönlünde, tercihinde bir isim vardır. Bir siyasi parti de olabilir bunlar insan olmanın en doğal getirilerinden biri. Üstelik Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nde her yurttaşın sahip olduğu seçme ve seçilme hakkı, siyaset yapma hakkı gibi durumların da getirisi. Önemli olan tepedeki filler tepişirken halk bu işten zararlı çıkmasın. Daha önce de ısrarla yazdığım gibi siyasetçiler bizim temsilcilerimiz, patronlarımız değil. Halka patronluk yapan, yapacak isimleri bu ülke çok gördü. Artık madem Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci 100 yılına girdik. Bu yüzyılda da umuyorum ki gerçekten halka hizmet getirecekler, getirenler bu koltuklara oturur.

Herkese sevgiler, saygılar, iyi haftalar diliyorum.