Sabahın erken saatlerinde, elinde dosyalarıyla sıra bekleyen bir vatandaş görüntüsü artık tarih olmak üzere. Devlet daireleri yavaş yavaş “dijital memurlarla” tanışıyor. Yapay zeka artık yalnızca teknoloji şirketlerinin değil, kamu kurumlarının da gündeminde. Ama mesele sadece hız değil; mesele aynı zamanda güven, etik ve insanlık.

Yapay zeka destekli sistemlerle vergi tahsilatından sağlık randevularına, dava analizlerinden belediye hizmetlerine kadar pek çok alanda otomasyon artıyor. Özellikle büyük veriyi anlamlandırma konusunda insanlar saatler harcarken, yapay zeka saniyeler içinde modelleyebiliyor. Bu durum kamu yönetiminde zaman, maliyet ve iş gücü açısından büyük bir kazanç. Ancak sorulması gereken şu: Her şeyin algoritmalara bırakılması ne kadar insani?

İnsani olmasının artıları ve eskileri muhakkak vardır. Misal bir adam takım elbise giydi diye cezai indirim işlemi olmayacak ya da bir kadın gözyaşı döktü diye indirim almayacak fakat birçok vatandaş için devlet, hâlâ “karşısında insan görmek istediği” bir yapı istiyor. Sadece evrak teslim etmek değil, derdini anlatmak, anlaşılmak da istiyor. Oysa yapay zeka, veriye göre çalışır, duygulara göre değil. Bu yüzden teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, bazı alanlarda insan dokunuşuna hâlâ ihtiyaç duyulacak.

Gelecek belki de hibrit olacak: İnsan zekâsı ile yapay zekânın yan yana çalıştığı bir düzen. Asıl mesele, teknolojiyi vatandaşa rağmen değil, vatandaş için kullanmakta. Devletin soğuk yüzünü daha da soğutmadan, güven duygusunu koruyarak dijitalleşmek mümkün. Ama bunun için sadece kod değil, vicdan da gerekiyor.