Tamam, siyaset güzel, siyasetin magazini pek daha güzel. Bazen hepimiz o rüzgara kapılıyoruz ama biraz da bu kentin gerçek meselelerine, sorunlarına mı odaklansak?

Eskişehir'i yakından ilgilendiren bazı sorunlar olduğu aşikar. Bu sorunların elbette ehemmiyet derecesi farklı. Benim gözümde çok önemli olan bazı sorunları yeniden gündeme taşımak istiyorum. Hatta bu konuların kent gündeminden düşmemesi ve Eskişehir ciddi hasarlar almadan birçok sorunun çözüme kavuşması gerekiyor. Bir de ulusal bir sorunumuz olan "sokak hayvanları" konusuna değineceğim.

Eskişehir'deki bence şu an en önemli sorun Mehmet Cengiz'in ETİ Maden A.Ş. şirketi. Bu şirketin Eskişehir'in meyve sebze deposu ve akciğerleri olan Mihalgazi - Sarıcakaya bölgesine yapmak istediği siyanürlü altın - gümüş madenine şehir olarak geçit vermemeliyiz.

Bu madene geçit vermemenin yolu da şehirdeki meslek odalarının, STK'ların ve benzeri yapıların birlik olup vatandaşa, köylüye destek vermesinden geçiyor. Yine siyasi partilerin ve yerel yönetimlerin de madene karşı duruşu oldukça önemli. AK Parti'den karşı bir duruş beklemiyorum ama. Bunu söyleme nedenim ise dün Büyükşehir Meclisi'nde, kendisini şahsen çok sevip saymama rağmen Ahmet Abinin (Ahmet Sivri) grubu adına bu madeni savunduklarına dair yaptığı açıklama. Ben tüm benliğim ile bu madene karşı olduğumu tekrar söyleyeyim. Ancak ben ve benim gibi "Don Kişot"lar ile madene uzun süre direnemeyiz. Başta Ayşe Ünlüce ve bu kentin milletvekilleri olmak üzere, STK'lar ve meslek odalarının maden sorununa karşı, ivedilikle dik duruş göstermesi gerekiyor.

Buradan bir kez daha çağrı yapıyorum! Alpagut - Atalan'a yapılacak maden Eskişehir'e ihanettir. Bir an önce sesimizi yükseltmemiz gerek!

İkinci önemli meseleye gelelim...

Çifteler Sakar Başı veya Sakaryabaşı suyu...

Buradan Eskişehir'e şebeke suyu aktarmanın intihar olacağını anlatmak için amiyane tabirle kendimi paraladım. Köşemde yazdım, sosyal medyada yazdım herkes suskun kaldı. İş siyasi bir meseleye döndü. CHP'liler buradan suyun gelmesi gerektiğini AK Partililer de sırf onlara inat olsun diye gelmemesi gerektiğini savunuyor. Ama kimse şunu görmedi veya görmek istemedi. Sakaryabaşı tahmin edilenden daha vahim durumda ve hızla kuruyor. Ben bunları söyledim dinlenmedi eyvallah. Ama şimdi Zehra Başkan durumu gözler önüne serdi. Üzerine Ankara Üniversitesi'nden gelen hocaların yaptığı ölçümlerde derin kuyu ve sulama suyu kullanımının vehameti gözler önüne serildi. Zaten Sakaryabaşı'nda kalan su bile durumun vehametini açık açık ortaya koyuyor.

Şimdi bırakın şebeke suyu getirmeyi Çifteler'i nasıl kurtaracağız? İş işten geçmek üzere...

Tarımsal sulamada devlet - yerel yönetim ve çiftçi iş birliği ile yeni modellemelere gitmek, kaçak kuyuları tespit edip yüksek cezalar uygulayıp, ciddi bir su yönetim planı yaparak Çifteler'i kurtarmak lazım. Bu hayati bir konu. Çünkü bugün Çifteler'e olan yarın bir başka su kaynağına olacak...

Üçüncü meseleye gelirsek aslında Çifteler suyu ile bağlantılı bir hususu tekrar gündeme taşımak isterim. Seyitgazi'deki Çatören Barajı'ndan alınan sulama suyunun usulsüz şekilde kırsal mahallelere dağıtıldığı iddiasını gündeme getirmiştim. O barajdan su alma hakkı olan ama Seyitgazi ilçe sınırları dışında olan çiftçiler Seyitgazi Belediyesi'nin adaletsizliğine isyan ediyordu. Seyitgazi Belediye Başkanı Uğur Tepe demek ki konuyu ciddiye almadı ki bir cevap vermedi, bir açıklama yapamadı.

Ben bu konu ile ilgili yazımda, mağdur çiftçilerin hakları ile ilgili konuya değinmiştim ancak; tarımsal sulamadaki adaletsizlik beraberinde su sorunlarını da getiriyor. Şimdi, Çatören Barajı'nın tüm kapasitesini birkaç kırsal mahalle kullanınca, diğer mağdur mahalleler yer altı sularını çekmek için derin kuyular vurmaya başlıyor. Bu da daha fazla su tüketimi anlamına geliyor. Yani o bölgenin sulanmasında bir birim yerine iki birim su kullanılıyor gibi örneğin. Bu ne demek? Eskişehir hızla kuraklaşırken su savaşı yüzünden Seyitgazi yöresinde tarımsal sulama miktarı artıyor. Bu konu hiç önemsiz değil! Aksine çok önemli. Bu konuda da ivedilikle bir şeyler yapılması lazım.

Son olarak can dostlarımız sokak hayvanları meselesine değinmek istiyorum. 

Mevcut hükümet sokak hayvanlarını sokaklardan tırnak içinde "temizleyecek" ama aynı zamanda da onlara çok daha rahat bir yaşam alanı sunacak yasa ile karşımıza geleceğini ifade etmişti. Hatta bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Uyutma bizim son çaremiz olacak, öncelik hayvanları sokaklardan farklı yaşam alanlarına almak." minvalinde açıklamalar yapmıştı.

Ben de açık açık Erdoğan'ın samimiyetini sorgulamıştım. Çünkü bana göre hayvanları uyutma dedikleri, öldürme yolunun tatlı tatlı açılması üzerine bir açıklama gibi gelmişti bana. Ama bir yandan da iyi olana inanmak istemiştim. Şimdi görüyorum ki iyi olana inanmak "Polyanacılık" olurmuş. 

Türkiye Gazetesi'nin iddialarına göre AK Parti'nin sokak hayvanları düzenlemesinde;

"• Köpek toplamayan belediye başkanına 3 yıl hapis.

• Köpeği sokağa terk edene 60 bin ₺ ceza.

• Uyutma kararı belediyeler tarafından verilecek." maddeleri yer alıyor.

Peki, burada sokak hayvanları yararına hangi madde var. AK Parti can dostları tamamen itlaf etmek istiyor. Bu yanlışın da önüne geçilmesi için hem bu şehirde hem ulusalda ciddi bir kamuoyu oluşması şart. Bu konuyu da görmezden gelmek canlıların yaşam hakkına ihanettir. Lütfen sessiz kalmayalım!

Herkese sevgiler, saygılar...