BUSE KUŞCU: Eskişehir özelinde son yıllarda icra dosyalarında nasıl bir artış söz konusu?

BARIŞ GÜNAYDIN: Şu anda Eskişehir’de, özellikle 2024 ve 2025 yıllarında icra dosya sayılarında ciddi bir artış yaşandığını görüyoruz. 2025 yılı itibarıyla, şimdiye kadar açılan dosyalara baktığımızda; 20 binden fazla ilamsız takip ve 5 bine yakın ilamlı takip dosyası bulunuyor. Bu da toplamda yaklaşık 25 bin yeni dosya anlamına geliyor. Her dosyada en az iki taraf olduğunu düşünürsek, yaklaşık 50 bin kişinin bir şekilde hukuki uyuşmazlık yaşadığını söyleyebiliriz.

İcra dosyalarındaki artışı engellemek için ekonomiyi düzeltmek gerekir

2024 yılında ise, önceki yıllardan devreden dosyalarla birlikte toplamda 225 bin civarında ilamsız, 30 bin civarında da ilamlı takip dosyasının olduğu görülüyor. Bu rakamlar, yalnızca Eskişehir özelindeki sayısal verilerle sınırlı kalmayıp, aslında ekonomik daralmanın ve vatandaşların ödeme gücünde yaşanan azalmanın da net bir göstergesi. Dolayısıyla icra dosyalarındaki bu artış, ekonomik refahın sürdürülebilmesi için yapısal çözümlere duyulan ihtiyacı da açıkça ortaya koymaktadır.

İcra dosyalarında “kira alacakları”nı sıklıkla görüyoruz

Vatandaşların en çok icraya düştüğü alanlar hangileri?

Tabii elimde net veriler bulunmamakla birlikte, genel olarak "icra" dediğimiz şey, devletin gücü kullanılarak bir alacağın tahsil edilmesidir. Burada “ilamlı” ve “ilamsız” takip ayrımı vardır. Mahkeme kararıyla yapılan takipler “ilamlı takip” olarak adlandırılır. İlamsız takipler ise çoğunlukla borç senetleri veya ticari alacaklara dayalı olarak başlatılır.

Son zamanlarda ise icra dosyalarının önemli bir kısmının kira alacaklarıyla ilgili olduğunu görüyoruz. Özellikle ödenemeyen kiralar nedeniyle açılan tahliye davaları artmış durumda. Bu kapsamda, kiracıların tahliye taahhütnamesine dayalı olarak evden çıkarılmasına yönelik icra talepleri de yoğunlaşıyor.

Dolayısıyla burada hem küçük çaplı borçlar örneğin ödenmeyen telefon faturaları, elektrik ve su gibi abonelik hizmetleri hem de büyük montanlı ticari borçlar nedeniyle taraflar arasındaki ödeme sorunları icra dairelerine taşınıyor.

İcra dosyalarının artışı Türkiye’de ekonomik krizin yaşandığının göstergesi

İcra dairelerindeki yoğunluk halkın satın alma gücünün azaldığına dair herhangi bir gösterge midir?

Elbette, icra dosyalarının artışı, toplumsal barış açısından da önemli bir gösterge. Bu durum, insanların kendi aralarında anlaşmaya varamaması sonucunda ortaya çıkıyor. Alacaklı, alacağını tahsil edemiyor; borçlu ise olağan koşullarda bu borcu ödeyemiyor. Oysa arabuluculuk, uzlaşma gibi alternatif çözüm yolları da mevcut. Fakat taraflar arasında uyuşmazlık devam ettiği için konu en sonunda hukuki mercilere, yani icra dairelerine taşınıyor.

Konuştuğumuz veriler de aslında bu tabloyu açıkça ortaya koyuyor. Türkiye genelinde yaşanan ekonomik krizin, vatandaşların günlük hayatına nasıl yansıdığını görmek mümkün. Bu kadar fazla icra dosyasının ve borçlu vatandaşın olması, ülkenin ekonomik nabzını tutan önemli bir gösterge olarak da değerlendirilebilir.

Gelir adaletsizliği giderek derinleşiyor

İcra takibine düşenlerin sosyal profili yıllar içerisinde değişti mi?

Şu anda içinde bulunduğumuz ekonomik istikrarsızlık, faiz oranlarına ve genel ekonomik tabloya baktığımızda, parası olanın daha da zenginleştiği; zaten parası olmayanın ise daha da yoksullaştığı bir dönemde olduğumuzu gösteriyor. Gelir adaletsizliği giderek derinleşiyor.

Ekonomik olarak ciddi bir darboğazdayız

Zaten borçlarını ödeyemeyen bir kişi genellikle yalnızca bir kuruma değil, birden fazla kuruma borçlu oluyor. Örneğin bir kişi kira borcunu ödeyemiyorsa, büyük olasılıkla telefon, elektrik, doğalgaz gibi temel ihtiyaçlara dair borçlarını da ödeyemiyordur. Bu durum, ekonomik olarak ciddi bir darboğazda olunduğunun göstergesi.

"Kayyum Atandı" İddiaları Gerçeği Yansıtmıyor: Çağdaş Koleji'nden Açıklama!
"Kayyum Atandı" İddiaları Gerçeği Yansıtmıyor: Çağdaş Koleji'nden Açıklama!
İçeriği Görüntüle

Orta gelirli vatandaşlarda artık borçlanıyor, borçlanma toplumun tüm kesimlerinde yaygınlaşıyor

Gelir düzeyleri arasındaki uçurum giderek büyürken, sadece dar gelirli değil, artık orta gelir grubundaki bireylerin de borçlanma nedeniyle temel düzeyde sarsıldığını görüyoruz. Gündelik hayatın her alanında tökezleme yaşayan insanların sayısı artıyor ve borçlanma toplumun tüm kesimlerine yayılıyor. Dolayısıyla bu tablo, borçlu profillerinin artık yalnızca belli bir kesime değil, çok daha geniş bir kitleye yayıldığını açıkça ortaya koyuyor.

Ülkede herkes borçlu doğuyor

Gençler, yeni mezunlar veya emekliler arasında icra takibine düşenlerin arttığını gözlemliyor musunuz? Örneğin KYK borcu, kredi kartı veya kira kaynaklı sorunlar öne çıkıyor mu?

Açıkçası elimde borçlularla ilgili somut bir profil verisi yok ama sizin de belirttiğiniz gibi, bu ülkede artık herkes neredeyse borçlu doğuyor. Yani daha çocukluk çağlarından itibaren insanlar bir borç yüküyle büyüyor. Bu duruma yalnızca icra dosyaları penceresinden değil, daha geniş bir ekonomik çerçeveden baktığımızda da benzer bir tabloyla karşılaşıyoruz.

Refahın yerini kaygı alıyor

Gayrisafi milli hasıla, kredi kartı kullanımı, tüketim alışkanlıkları... Hayatımızın her alanına sirayet eden bir borçluluk hali var. İnsanlar, sürekli gelecekteki gelirlerine yaslanarak bugünü yaşıyor. Bu da refahın yerini kaygıya bırakmasına neden oluyor. Örneğin gençler, üniversite döneminde aldıkları öğrenim kredilerini mezun olduktan sonra geri ödemekte zorlanıyor. Bu sadece öğrenciler için değil; mezuniyet sonrası mesleğe başlamak isteyen herkes için geçerli.

Borçlanmada “sıfır” hedef haline geldi

Avukatlar kendi ofislerini kurmakta zorlanıyor; aynı durum eczacılar, diş hekimleri gibi birçok meslek grubu için de geçerli. Eğer aileden gelen bir maddi destek yoksa hayata zaten borçla başlıyorsunuz. Bu da eksi üç, eksi beşten başlamak anlamına geliyor ki artık sıfır bile bir hedef haline gelmiş durumda.

Öğrenciler, yolun başındayken tükenmişlik sendromuna kapılıyor

Bu durum özellikle gençler açısından oldukça kaygı verici. Daha yolun başındayken tükenmişlik hissine kapılmalarına neden oluyor. Ekonomik olarak eksilerden başlamak, hem motivasyonlarını hem de mesleki aidiyetlerini ciddi anlamda zedeliyor. Bu nedenle sosyal adaletin ve ekonomik barışın sağlanabilmesi için ekonomik düzenlemelerin yapılması ve herkesin üzerine düşeni yerine getirmesi gerektiğini düşünüyorum.

Bireyler adalete ulaşmakta zorlanmamalı

Türkiye’de hak aramanın toplam maliyeti ne kadar?

Yargıya ve adalete erişimde ciddi sorunlar yaşanıyor. Yargı harçlarının bu denli yüksek olması, adalete erişimi oldukça pahalı hale getiriyor. Oysa hak arama özgürlüğü, Anayasamızda tanımlanmış temel bir haktır. Bireyler bir haksızlığa ya da adaletsizliğe uğradığında, adalete ulaşmakta zorlanmamalı.

Ancak bugün geldiğimiz noktada, özellikle yargı harç ve giderlerinin yüksekliği, insanların bu temel hakkını kullanmasının önünde ciddi bir engel teşkil ediyor. Daha avukatlık hizmeti ücretlerine bile değinmeden, sadece bir dava açıldığında ortaya çıkan bilirkişi ücretinden, mahkeme masraflarına kadar pek çok kalemde ciddi bir mali yük oluşuyor.

Maliyet, hak arama özgürlüğünü ortadan kaldırıyor

Elbette yargılama bir spor karşılaşması değil; elbette ki bir kamu hizmeti olarak burada bir maliyet oluşacaktır. Ancak devletin en temel görevlerinden biri olan adalet hizmetinde, bu yük vatandaşın sırtına bu kadar ağır şekilde bindirilmemeli. Bu durum, hak arama özgürlüğünü fiilen ortadan kaldırma riski taşıyor.

Ayrıca, her yıl belirlenen yargılama harç ve giderlerinde ciddi artışlar yaşanıyor. Bu da vatandaşa doğrudan bir mali yük olarak yansıyor. Biz avukatlar da müvekkillerimize dava açma sürecini anlattığımızda, yargılama giderlerini duyduklarında büyük bir endişe yaşıyorlar. Çoğu zaman on bin, yirmi bin liralık bir alacak için neredeyse aynı miktarda masraf yapmak zorunda kalıyorlar. Üstelik davanın sonucunun da belirsiz olması, kişileri bu hak arama yolundan vazgeçmeye itiyor. Bu durum ise hem adalet duygusu açısından hem de hak arama özgürlüğü bakımından ciddi bir sorun yaratıyor diyebiliriz.