Şehir markalaşması, sadece ekonomi ve politikadan değil, kültür ve psikolojiden de oluşan bir manzaradır. - Simon Anholt

Bu yazı, “daha az bekleme, daha iyi yönlendirme, daha çok konfor ve keyif” sağlayan küçük şehir dokunuşlarını ve markalaşmayı anlatıyor.

Şehir markasını yıllarca bir cümlelik slogana ve logo’ya indirdik; oysa marka, vatandaşın ve ziyaretçinin attığı her adımda kazanılır ya da kaybedilir. Benim tezim net: Şehir markası = Deneyim + Kanıt + Tekrar.

Markalaşma, insanların zihninde ayırt edici ve tutarlı çağrışımlar kurup tercih edilirlik kazanma sürecidir. Şehir markalaşması ise bu çağrışımları şehrin gerçek deneyimi, kanıtları ve sürekli iletişimiyle beslemek demektir.

Deneyim cephesinde ilk bakacağımız yer, en kalabalık üç temas noktasıdır: başvuru/form, çağrı–WhatsApp hattı ve yönlendirme–ulaşım yüzeyleri. Bir formu 11 sorudan 4’e indirirseniz “Bu şehir beni anlıyor” duygusu doğar. Her konu ve kavram ile ilgili olarak, Otomatik mesajı soğuk kalıplardan çıkarıp “Merhaba, talebinizi, önerinizi ya da şikayetinizi aldık. Sorumlu: [İsim]. Tahmini dönüş: bugün 16.00.” dediğinizde, şehir soyut bir isim değil yanıt veren bir organizma olur. Şehirdeki her durakta net bir tanımlama ile “Otobüs/Tramvay her 8 dakikada şu rotadan şu rotaya” gibi tek cümlebelirsizliği keser, kaygıyı düşürür, güveni yükseltir. Nitekim kısa bir pilot denemede yalnızca bu cümlenin eklenmesiyle çağrı/şikâyetlerinin, panik sorularının önemli bir oranda azaldığı görüldü; başka hiçbir unsur değişmedi. Baktığınızda küçük dokunuş, büyük etki…

Kanıt şarttır; “yaşam kalitesi yükseliyor” demek yetmez. Her iddiayı İspat Kartı ile görünür kılalım: aynı açıdan çekilmiş önce/sonra görseli, tek metrik (ör. “Bank sayısı 12→18 (3 ay)” ya da “Aydınlatma sonrası akşam kullanım +%27”) ve kısa bağlam(“Müdahale: aydınlatma + yön okları”). Bu kart, tartışmayı beğeni düzeyinden çıkarır, müşterek başarı raporuna dönüştürür ve haftalık paylaşıldığında şehrin hafızasını günceller.

Örnek Şehir Vaadi:

Eskişehir: 15 dakikada erişilen kültür, gastronomi & doğa ritüelleriyle ölçülebilir yakınlık sunan şehir.

Kime: Öğrenci, ziyaretçi, aile, yaratıcı profesyonellere.

Nasıl kanıtlarız: Rota tamamlama oranı, ilk yanıt süresi, “İspat Kartı” haftalık görünürlüğü…

Bunlara ek olarak, sonraki yazılarımda detaylı olarak bahsedeceğim 15 Dakikalık Şehir vizyonu kavramı, “her şey yakında” duygusuyla güven ve aidiyet yaratır. 15 dakikalık şehir, günlük ihtiyaçların (iş, eğitim, sağlık, alışveriş, rekreasyon) yaya ya da bisikletle en fazla 15 dakikada erişilebildiği, çok merkezli mahalle düzenidir. Ayrıca, Akıllı Şehir = Ziyaretçi Deneyimi kavramı ise bu duyguyu veriyle teyit eder: QR rotaları, anlık ulaşım bilgisi, erişilebilirlik skoru (Erişilebilirlik skoru = tekerlekli sandalyeli, bebek arabalı ve bisikletli biri için yolun ne kadar rahat olduğunun puanı) Sonuç: Slogan değil, ölçülebilir yakınlık anlatan bir şehir markasıdır.

Ayırt edici varlıklarımız, bu omurgaya ruh katar. Bunu şehrimiz için düşünürsek, Eskişehir’in lületaşı ustalığı, Odunpazarı–OMM hattı, Porsuk kıyısı, Sazova ve Kentpark, Yazılıkaya–Frig Vadisi ve sofradaki çibörek, balaban, met helvası yalnızca “tanıtım ögeleri” değil, “sürekli olan etkili ve kaliteli deneyimler” olmalıdır. Sıradan etkinlikler bu varlıkların etkisini kaybettirir. Odunpazarı–OMM–lületaşı atölyelerini “3 rota/1 gün” haritasında yürünebilir bir hikâyeye bağlamak; Porsuk kıyısında her yıl tekrarlanan küçük bir “Işık & Ses Gecesi” düzenlemek; Frig Vadisi’nde sezonluk gün batımı yürüyüşlerini rehber, shuttle, gastronomi ile ilgili ögeler ve fotoğraf noktasıyla kurgulamak; lületaşı için ayda bir açık atölye günü yapmak, sürekliliği olan ulusalda dahi büyük ilgi çeken organizasyonlar yapmak ve bu ayırt edici varlıklarda etkili organizasyonları, teknoloji ve dijital deneyimler eşliğinde devreye sokmak …

Bunların her biri, cebe giren somut ritüeller ve hikâyeler üretir. Unutmayalım ki ritüeller ve hikâyeler markalaşmanın en önemli unsurlarındandır. Gastronomide ise etkili bir şehir standardı bildirgesi ve vitrin etiketiyle çibörek–met helvanın kalitesini ortak dille görünür kılmak, esnafı markanın sahnesine çıkarır.

Tüm bunların sürdürülebilir olması için görsel ve dijital omurga gerekir. Açık lisanslı bir şehir kimliği kiti (renk, tipografi, piktogram) belediye duyurularını, etkinlik afişlerini ve esnaf vitrinlerini aynı dilden konuşturur. Kapılardaki ve duraklardaki QR kodları tek dokunuşla “Ayırt Edici Varlıklar Haritası’na açılır; ziyaretçi rota tamamlar. Erişilebilirlik, markanın sessiz kaldıraçlarından biridir: Örneğin: tekerlekli sandalye dostu rotalar, bisiklet dostu rotalar, bebek arabası dostu rota (Örn: OMM→Porsuk 1,6 km / 22 dk) ve çocuklu aile dostu rotalar gibi planlanacak güzergâhlar, “Eskişehir herkesindir” mesajını davranışa çevirir.

İletişimde kanal disiplini kritik bir konudur. Mesajlar kurumsal yüzeylerden akmalıdır—belediyenin resmî X (Eski adıyla Twitter) hesabı, kurumsal LinkedIn sayfası, web/portal ana sayfası ve fiziksel temas noktaları (durak panoları, yönlendirme tabelaları, dijital ekranlar), mesajlaşma hatları (WhatsApp, SMS) ve basın ilişkileri (bülten + yerel/ulusalmedya). Kişisel hesaplar destekleyici olabilir ama ana yayın akışı kurumsalda kalmalıdır.

Son olarak ölçüm olmadan marka yönetilemez. Üç basit gösterge yeter: Tamamlama Oranı (formlarda genellikle %60+ hedef), İlk Yanıt Süresi (şikâyet/başvuruda 24 saatin altı) ve kaydetme–paylaşma oranı (İspat Kartları’nda ≥%1). Yetkililer için net yol haritası da açıktır: Deneyimi etkili kıl ve sadeleştir, Kanıtı haftalık görünür kıl, Tekrar ile kültüre yerleştir; ayırt edici varlıkları bu omurgaya bağla ve her sezon küçük ama düzenli ritüeller üret. Böyle yapıldığında şehir yalnızca sevilmez; hatırlanır ve geri çağırır—işte marka budur.

Bu arada bu konulara ilginiz varsa 2011 yapımı Urbanized belgeselini izlemenizi ve 2007 Basımı Simon Anholt’un Competitive Identity isimli kitabını okumanızı öneririm.

Bir Sonraki Yazıda Görüşmek Dileğiyle…