Önümüzdeki seçim gösteriyor ki politik ekranda yeni aktörleri seyredeceğiz. 

Kitleselleşemese dahi temsil oranından daha fazla fırtına koparabilecek Yeniden Refah ve Zafer Partisi; DEVA, Gelecek ve Memleket Partisinin yapamadığını başardı. 

Seçmen mizacı katı karakterde, savunulan görüşlerin esneme payı az ve bazı içtimai ihtiyaçlara doğrudan cevap veriyor. 

Zafer Partisi Sinan Oğan vakasını, Yeniden Refah ise Ak Parti’yle yaptığı dirsek temasını unutturarak bağımsızlık adımını attı. 

Her iki parti de ilk yerel seçim denemesine girecek. Bu sıkı imtihandan iddia devşirerek çıkacakları aşikâr. 

Tavanda koalisyon tabanda ittifak başlığını, gelecek kompozisyonunu düşünerek attım. Zira parti yönetimleri herhangi bir protokolle birbirine bağlansa da taban bu dayatmalara tepkisiz kalabilir, kurulacak birliktelikler öze ihanetle suçlanabilir. İknası zahmetli kitle. 

Mevzu, Eskişehir’in yarınıyla teşrikimesaide. Hazırlıksız yakalanıldığında mutlak sayılan hesapları dumura uğratabilecek bir örgütlülük hâli tepede dalgalanıyor. Hele Erdoğan’ın siyaseti bırakma blöfü gerçekleşirse Yeniden Refah Partisi, fabrika ayarları teşviğiyle dogmatizmin yeni ev sahibi olur. 

Sağın seküler grubu aidiyetini Zafer Partisi’ne adasa da göbek bağını MHP’yle kesen bir oluşum, Bahçeli sonrasında tereddüt krizine girebilir. Kriz sükûnetle aşılırsa provası ses getiren bir Oğuz Beki, genel merkez dolaylarına yükseldiğinde Eskişehir’i kilit noktalardan biri yapacaktır.

Tabii fikrine âşık mahfillerden olmadığım için öngörülerime hoyrat kesinlik biçmiyorum. Konseptimde yalnızca erken uyarı alarmı takılı.

Kalem gerekçeme paralel, öykünmekte beis yok diyerek özel bir anektodu aktarayım. 

“Gençliğinde de yaşadığı dünyaya kayıtsız kalmayan bir aktivist Profesör Doktor Büyükerşen. İktisadi Ticari İlimler Akademisinde eğitimini sürdürürken bir yandan da Anadolunun en eski gazetelerinden, Sakarya Gazetesi’nde yazı işleri müdürlüğü yapıyor. 27 Mayıs İhtilali’ne giden o günlerde Demokrat Parti’nin sansürcülerine karşı ‘genç bir gazetecinin meydan okuması’ günümüz gazetecilerine ilham verecek cinsten, müthiş bir tavır.” 

Geride bıraktığımız aylarda layıkıyla yerine getirdiğime zerre kuşku duymadığım acil ikaz işlevi, iyiliğimin şahsına münhasır bir latifesi olarak okuyucularla buluştu. 

Kulağı kesik bir genç, şahin gözlemci ve retoriği kuvvetli bir anlatıcı olarak kalitesi üzmeyen ifadelerle zilinize bastım. Gün oldu liyakatin affetmediğini, gün oldu gençliğin hor görülünce nelere kalkışabileceğini, gün oldu zayıf karnınızdan yiyeceğiniz darbeleri usturuplu işaretlerle gösterdim. 

Türk idare tarihindeki istişare kültürü, omurgasını danışmanların sırtına oturtur. Ancak bizim sosyete ordinaryüsler ne kadarını yakaladı ölçümlemek zor. Tam teşekküllü dünyalarına göre muteber işler başarmak, biz aciz kulların vazifesi değil. 

Otuz senelik kariyerde papağana dönüşmek, kastın basit şifresini çözemeyip alt metni yakalayamamak, diz boyu yalakalığı nitelik diye pazarlamak hep bizim işimiz! 

OKUYUCUYA TEŞEKKÜR

Twitterda (X platformu) bir önceki yazıma gelen yorum için Cahit Bey’e iftiharla teşekkür ederim. 

“Göçmen kimliği ile sanayileşme arasındaki tarihsel ilişkiyi kültürel izdüşümüyle birlikte ele alan, kimi yorumlarına katılmasam da kavramları yerinde kullanıp net bir bakış açısıyla analitik bir "kentli" okuması var şurada da.

Geçen gün yazıp silmiştim, şurada dursun: Dilin kıvrımlarını ustalıkla kullanarak kendi üslubunu oluşturmuş bir kalem Anıl Gökberk Atay. Derdini sade bir dille anlatsa okunma potansiyeli katlanır ama üslubundaki ağdanın koyu kıvamı onun tercihi, saygı duymak gerekir.”

Yukarıda, dilimdeki kayayı bir kuple izah etsem de yeterli olmaz. Epik personanın başlıca özelliği gizemdir. Gizem, üslubun katmanlarıyla korunur ve değerini muhafaza eder. Çıplak anlatım, kamuoyu bilgilendirmesine uygunken sisli stil, amacın daha seyrek kitleye hitap ettiği durumlarda, kişinin kendine biçtiği bir misyon varsa tercih edilir. 

Ucube olayların mükellefleri, her şeye karşın etik ve ahlâkî ilkeler dolayısıyla sırtlanların tuzağına yem diye atılmaz. Söz sanatlarından istifade eder, ucundan dokundurur ve “Yapma.” dersin ya da “Devam edersen kaybedersin.”

Problem yok. Sorun değil. Oğuz Atay’ı da anlamamışlardı, öldü sonra. Bu çerçevede, benim yaygara koparmam komik bile değil