Kent sakinleri, seçim hükmüne varırken muhakemesini vicdanın sözcülüğüne bırakmalı ve yakın tarihi “Neden?” sorusuyla değerlendirmelidir. “Şu an” zaman kavrayışı açısından yavan bir göstergedir, dar perspektif sunar.

Beni en çok üzen de bu olmuştur. Sık sık kendimizi suni maddeleri tartışırken bularak gündelik telaşede gerçeği ıskalıyoruz. 

Üstelik söz Eskişehir’den açılıyorsa arızi faktörleri hesap dışı bırakacak kuvvette cevhere sahibiz: Hürriyet tasarısı, memleket filizi ve santim santim Kurtuluş toprakları...

Eskişehirlinin dürüst feraseti, kanaat akdini imzalarken tarihindeki bu gerçeklere ardını yaslar. 

Eskişehir’in sosyolojisi has yüzüyle tarihseldir. Faziletinin üstün duruşunu, Kuvayı Milliye çekirdeği ile göçün vatanperver hasretlerinden alır.

Göç olgusunun kavramsal kıymeti yabana atılamaz. Göç, bilinci kimlik karmaşasına iterek maneviyatta boşluk yaratır. Geride kalan yarıda, yarıda kalan geride… Adeta sekanslara bölünmüş ömür, tamamlanma gayretiyle saat doldurur. Yarını geçmişten azat etmek mümkün değilse de geleceğe boca edilmiş anılar, en sonunda melez kültürle formatlanır. 

Bugün kimi şuurlara anlamsız gelen kimi nesillerin ise duyarsız kaldığı yaşam kalıpları, bir çeşit hafızayı geleceğe nakletme eğilimi, arşivi canlı tutma güdüsüdür. 

Göçün bitmek bilmez neticeleri var. Tanzimattan beri süregelen Avrupalı kompleksi, bilhassa Avrupa kıtasından göç eden ailelerde özümsenmiş alışkanlıklara dönüşmüştür. Dönemin çağdaşlık kıstaslarını karşılayan, Cumhuriyetin modernite iddiasını Anadolu’ya taşıyan öğretici pratikler, inkılap entegrasyonunu kolaylaştırmış ve en çok sanayi kollarını kalkındırmıştır. 

O günler için sanayi hamleleri birer özgürlük alegorisiydi. Bayındırlık hizmetlerinin kalbi konumundaki tuğla-kiremit fabrikası, ulaşım ağının başkentiyle başarılı bir frekans tutturmuştu. 

Kent sosyolojisi, adım adım inkılabın somut karakterine bürünüyor ve Eskişehirlinin de hoşuna giden bir veçhe kazanıyordu. 

Yeni ülke, Osmanlı’dan miras kalmış yüksekokulların dışında eğitim dağarcığını taşrada da genişletiyordu. Köy enstitüsünün takıldığı barikat, İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi ile aşılıyordu. 

Planlı ve kademeli büyüme, bir şehri sağlıklı genişletmenin en akılcı yolu ise Eskişehir’deki ilerleme sükseli örneklerden biriydi artık. Neoliberal akımların günü çıkarmalık politikalarından kaçınmış, piste kontrollü iniş yaparak prestijini parlatmıştı. 

Cumhuriyet havzası 99 kavşağını da aklıselim tercihle atlatıyor, toplumsal yapının kemikleşeceği bir periyoda giriyordu. 

*Estetik Çehreye Dönüşüm*

Şehircilik fraksiyonu, referans noktasını inkılabın kazanımlarına eşitleyerek o güne dek boşlanmış bir konuya çentik atmış, kısa aralıkta bir kent tanımı ortaya çıkarmıştır. Bu tanım, kentlinin kentle sosyal özdeşlik kurmasına imkân tanıyarak övünce dayanan  bir kimlikle bireylere paydaşlık hakkı tanımış, motivasyon sağlamıştır. 

Esasen yöneticilerin şehircilik repertuvarı bir bakıma politik eksen mesajıdır. Ölçülebilir hizmetletin yanı sıra yaşayana hissedilebilir donatılar da kazandırır. 

Yönetimler, ya taşralardaki gibi itirazla karşılaşılmayan aristokratik mülkiyet taşır ya da mülkiyeti kentliyle paylaşan bir ortaklık sözleşmesi bahşeder. 

Proje bazlı belediyecilik öyküleri, her ne kadar gerçekleştirilemeyen vaat çılgınlığına dönse de mekansal imgeden duyulan kolektif haz, kamusal fayda üretiminin sek yansımasıdır. 

Günümüz Türkiye’sinde efektif belediyecilik, dikotomik ayrımdadır: Muhazafakar yaşam simülasyonu ve sekülarist yaşam simülasyonu. 

Muhafazakar belediyeciliğin ürünü olan şehir heykellerine bakılırsa heykelcilikle suçlanan Eskişehir, orantısız çekiciliğiyle fersah fersah öndedir. 

Muhafazakar belediyeciliğin mülteci yanlısı politikalarına bakılırsa Eskişehir’in kontrolsüz göç karşıtlığı doğru ve yerindedir.

Muhafazakar belediyecilik şehirlerinde hayat doğal saat sınırında son bulur, sessiz caddeler kadın ve çocuklara güvenliksiz ortam bırakır, nitelikli eğitime gösterilen talep yadsınır, hareketsiz yaşam dinsel örgütlenmelerin vaazlarına kapılır, gelir dağılımı fırsatçı eşraf lehine bozulur ve yoksul talihin fendini yenemez, yoksul kalır.

Bizdeki karakteristik yan, radikalleşen Türkiye’ye ve dekoratif Atatürkçülüğe rağmen dengeli sosyolojimizi müdafaa edebilmekti. 

Eskişehir’de partiler değişti, başkanlar değişti, milletvekilleri geldi gitti… Eskişehirli hep aynıydı. 

Ak Partiliye bakın diğer illerin partilisinden hemen farklı olduğunu hissettirecektir; Eskişehir sayesinde yaşam açısı geniştir, Erdoğan’ın sert çıkışlarını onaylamaz, senelerdir Büyükerşen’e oy vermiştir. 

Ortalama bir CHP’liye bakın; partisinin yanlış uygulamalarına en şiddetli muhalefeti sergiler, lüzum görürse oyunu vermez, herhangi bir başkanı başarılı bulduğu için destekler. 

Milliyetçiyle konuşun; duruşu değişmez ancak oyunun rengini konjonktür belirler, nifak kumpasına düşmez, vatan hainlerinin kim olduğunu iyi bilir.

Yoldan çevirin bir Eskişehirliye sorun; belki önce birkaç sitem eder. Lafa devam eder sonra. Yüzü güler, şehrinden memnundur, kederinde ekonomik kaygılar ve gençlerin geleceği vardır…

O da şunu sorar kendine: İleriye gidebilir miyiz? Ya geriye gidersek!