Belki seçim curcunasına heba oldu belki de alıştık, alıştırıldık. Kastım, Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı tarafından hazırlanan 2024 yılı Yatırım Programı.

Tarih yine eksi taraftan tekerrür etti. Eskişehir’in bütçe yönünden talihi yok, bahtı hâlâ kara. 

Elzem ihtiyaçlarımızın sözcülüğünü üstlenen CHP Eskişehir milletvekili İbrahim Arslan’a teşekkür ediyorum. Geçtiğimiz hafta, yaklaşık bir milyon vatandaşın görmezden gelinişini kürsü ve mikrofonlardan duyurdu. 

Eskişehir-Alpu-Mihalıççık, Eskişehir-Sakarıılıca-Mihalgazi ve Eskişehir-Seyitgazi-Kırka yolu 2024 yılında da yeterli ödenekten yoksun kaldı. Hemen hepsi “ölüm yolu” titriyle hafızamızdaki tazeliğini koruyor. 

Ülkemizin doğudan batıya, kuzeyden güneye geniş şeritlerle kaplandığını kabul edersek Eskişehir’in karşı karşıya bırakıldığı tablo yatırımsızlıktan daha büyük göstergelere işaret ediyor. Artık cezalandırmaya kanıt sayıyorum. Denize havalimanı kondurup suyun içinden ray geçirenler için hiçbir mazeret geçerli değil.

Bazı yorumlara rastlıyorum, çürütülmeye dünden razı teoriler gözüme ilişiyor. Nedir onlar? Belediyeyi yönetecek parti, iktidar partisiyle aynı olursa yatırım gelecekmiş, şehir kalkınacakmış… Bunun adı resmen siyasî rüşvet. “Ya oy ver bitsin ya koyver gitsin.” zorbalığıyla seçmen ikna edilebilir mi? İzansız ikilem, istediği meyveleri toplayamadığı hâlde her seçimde yöntemini başa sarıyor.

Halbuki bu görüşe payanda olanlar, bilinç dışında şunları söylemiş oluyor: Birincisi, anayasal düzende yerel yönetimler bulunmamalı, şehirler direkt atama usulüyle yönetilmeli. İkincisi, tüm yönetim birimlerini iktidar partisiyle eşitleyelim, rejimimiz parti devletine dönüşsün. 

Uzaklara gitmeden soruyorum. Merkezî idarenin gelişmek, geliştirmek, üretmek ve çalışmak isteyen belediyelere destek vermesi gerekmiyor mu? Eskişehir’in geçtiği eşiği, yükselttiği çıtayı daha da ileriye taşımak konusunda bir sorumluluğu yok mu?     

Mevzuat zorlukları ve bürokratik engeller çıkarmak, ekonomik darboğaza sokmak muhalif belediyeleri mi sıkıntıya düşürüyor, yoksa gerçek acısı vatandaştan mı çıkıyor? Eskişehirliler için yanıtlaması kolay soru.

YENİ GÖREVMİŞ GİBİ

Ak Partili değilim, gurur duyuyorum. CHP’li değilim, gurur duyuyorum. MHP’li değilim, gurur duyuyorum. Partili değilim, kendimle gurur duyuyorum. 

Evet Türkiye’de siyaset, gençleri endişeye sevk eden onca olumsuzluğa karşın gurur okşayan bir fırsat da sunuyor: Partisizlik. 

Olağan şartlarda aidiyet hissi ve mensubiyet ruhu insanı yüceltir. Ancak birtakım kümelerin dışında kalmak, dâhil olmaktan daha tercih edilebilir oldu. Dün Özgür Özel’in adayları tanıttığı organizasyonda bir kez daha emin oldum. 

Özgür Özel, Ayşe Ünlüce’nin iletişim rengine koyu fırçalar vurdu. Durduk yere rakibe sataşmak söz hakkı doğuruyor. Ünlüce’ye yakışan çalışkan ve hanımefendi imgesi, rakip kim olursa olsun, ne olursa olsun saldırmayı düşünmeyen, işine odaklanan bir tarz. Ayşe Ünlüce de bu tarzı en doğal biçimde sürdürüyordu. Özgür Özel’in çıkışı yersiz kaçtı. 

Yılmaz Hoca’ya tanımladığı görev de övgü kılıfında ikinci falsosuydu bana göre. Özgür Özel, literatüre özgün bir belediyecilik kazandırmak istiyorsa naçizane tavsiyem, bunu Hoca’yı yorarak değil CHP Genel Başkanı sıfatıyla çalışarak başarması. 

Örneğin, Yılmaz Hoca’nın yerel yönetimlere ait görüşlerini takip ederek sorunları saptayabilir ve mecliste gündeme getirerek yasal zeminde kalıcı çözümler sağlayabilir. 

Kısa ancak etkili bir giriş. 

Büyükerşen, Y. (2022). Büyükşehir belediyelerinin yerel yönetim sistemine ait yapısal sorunları ve çözüm önerileri. İdealkent, 13(37), 1045-1052.