Türk edebiyatının önemli yazarlarından Latife Tekin’in ilk romanıdır. Benim de okuduğum ilk romanı olma özelliği taşır ‘Sevgili Arsız Ölüm’...

Türk edebiyatının önemli yazarlarından Latife Tekin’in ilk romanıdır. Benim de okuduğum ilk romanı olma özelliği taşır "Sevgili Arsız Ölüm". Ben kimsem. Kitap farklı bir melankolide ilerliyor. Hem anlatılanlar tanıdık geliyor hem bunları yaşayan insanların olması insanın içini huzursuzlukla dolduruyor. Cahilliğin bizim hayatlarımızda olan örnekleriyle karşılaşınca, insan nereden nereye diyesi geliyor. 


Büyülü gerçeklik akımına örnek olarak gösterilen bu eser aynı zamanda Gabriel Garcia Marquez’in Yüzyıllık Yalnızlık eserine oldukça benzetilmektedir. “Yüzyıllık Yalnızlık” kitabını okumadığım için benzerlik hakkında çok bir söylemeyeceğim.  Kitapta geçen insanların bazıları halktan, bazıları ise batıl inanç ve fantastik yönü ağır basan gizemli kişilerdir. Konuşan tulumbalar, huşu ağaçlar, yıldızlar, cinler vb.


Sevgili Arsız Ölüm, yazarın öz yaşamını da içeren bir biçimde, Huvat ailesinin köyden kente göçü, aile fertlerinin yoksulluk bilgisi ve geleneksel kültürleriyle kentteki yaşama tutunma çabalarını konu edinir.
Şehir yaşamına geçmeden önce köyde yaşadıkları hiç normal şeyler olmadığı aşikâr. Köy yaşamından şehre geçişte yaşanılan zorluk, bocalama, köklerin koparıldığı topraktan sonra tutunamayıp savrulması sonucu ailemizin başına çeşitli işler gelmiştir. Çokça koca karı lafları, hurafelerle dolu bir kitap.


Batıl inanışların karakterlerin psikolojileri üzerinde nasıl bir etkiye sahip olduğunun en güzel örneği Dirmit isimli karakterdir. Daha dünyaya bile gelmemişken bir hoca tarafından adeta lanetlenmiştir. Her gün inanılan lanetin etkisi yüzünden genç kızın başına gelmeyen kalmamıştır. Bir nevi deneme tahtası ya da kobay faresi gibi saçma sapan şeylere maruz bırakılmıştır. Dirmit de onlara hak ettiği gibi davranmış, lanetinin hakkını vermekten başka bir şey yapamamıştır.


Kitapta bir sürü konu ve olay var. Ama ana olay yok. Küçük tek odalı evlerinde, şehre tutunma ve alışma mücadelesinde veriyorlar. Her şeyin farklı geldiği ve ayak uydurma mücadeleleri, aynı zamanda batıl ve dine ters olan silsilelere alışmaya çalışma düzenlerini anlatıyor. 


Bazen sorduğu sorularla akılları kurcalıyor. Dirmit’in abisi şehirde kadına gidip birlikte olup hasta oluyor. O kadına gittiyse bende adama neden gitmiyorum diye annesine soruyor. (Eşek sudan gelinceye kadar dayak yiyor) Annesi Atiye “Tamam akşam abin gelince söyleyeyim.” diyor.  Dirmit kız, bitmek bilmeyen merakı ve heyecanı yüzünden karşısına çıkan olayların zorluklarıyla baş etmenin türlü yollarını buluyor. Olan gene annesine oluyordu. Onu şehirden korumaya çalışan annesi Atiye, babası Huvat ve abileri Dirmit’in türlü yollarından huylanıyor, ona adet ve geleneklerin rehberliğinde türlü engeller koyuyorlar. 


Yazar romanın kendi yaşamından izler taşıdığını belirtmekle birlikte Dirmit karakterinin belli özelliklerinin de yazar ile çakıştığı görülmektedir. Eseri okumak yorucuydu. Lakin yazar ve yazar adaylarının ufkunu genişletip farklı bir tarzda olan bu eserden de beslenebilirler. Hem çok keyifli hem de çok yorucuydu. Hızlı gelişen olaylar birbirini takip eden sayfalar boyunca başınızı döndürebilir. Sabit bir konu beklemeyin, merak ettiğiniz konular askıda kalabilir ve farklı bir konuya geçiş çoktan yapılmışta olabilir.


Bu kitabı okumaya başlamadan önce farklı isimlere hazırlıklı olun. Çünkü beni en çok zorlayan o oldu. Bazen bu isim erkek mi kadın mı diye düşündüğüm oldu. Eğer Anadolu’nun bir köyünde büyüdüyseniz. Yaşınız otuz veya üzeriyse eser sizi tatmin edecektir.