Dünya sahnesinde yine bir büyük oyun oynanıyor, ama bu kez başrolde madenler, elementler, yani teknolojinin can damarı var!

Geçtiğimiz hafta sessiz sedasız Çin bir hamle yaptı ve elindeki kozu masaya sertçe vurdu: Nadir toprak elementleri (NTE) ihracatına kısıtlama getirdi. Samaryum, gadolinyum, terbiyum, disprosyum, lutesyum, skandiyum, itriyum…

Bu isimler kulağa sanki bir bilimkurgu filminden fırlamış gibi gelse de, modern dünyanın vazgeçilmezleri. MR cihazlarından nükleer reaktör kontrol çubuklarına, elektrikli araç motorlarından tıbbi radyoterapiye kadar her yerde bu elementler var.
Çin’in bu hamlesi, ABD ile arasındaki ticaret savaşının yeni bir cephesi.

Ama gelin, bu küresel satranç tahtasında Türkiye’nin, özellikle de Eskişehir’in nasıl bir öne çıkabileceğini, kozu nasıl elinde tuttuğunu konuşalım.

Çin Nadir Element Kozuyla Dünyayı Dize Getiriyor

Çin, bu elementlerin üretiminde adeta bir dünya devi. Küresel rezervlerin %37’si, üretimin ise %69’u Çin’in elinde. Bu, korkutucu bir güç! Çünkü bu elementler olmadan ne bir elektrikli araç motoru döner, ne bir savaş uçağı uçar, ne de bir hastanede MR cihazı çalışır. Çin, bu gücünü bir silah gibi kullanmaktan çekinmiyor.

2010’da Japonya’ya karşı NTE ihracatını durdurarak Tokyo’yu dize getirmişti. Şimdi de ABD ile ticaret savaşında aynı taktiği oynuyor.

Nisan 2025’te, yedi kritik elementin ihracatını sıkı bir kontrol listesine aldı. İhracat izni almak için firmalar 45 gün bekliyor, üstelik çoğu başvuru prosedürel nedenlerle reddediliyor.

Bu hamle, ABD’yi fena halde köşeye sıkıştırdı. ABD sanayisi, cep telefonundan savaş uçağına kadar her alanda Çin’in NTE’sine bağımlı.

Avrupa da bu fırtınadan nasibini alıyor.

Avrupa Otomotiv Yan Sanayicileri Derneği (CLEPA), Çin’in kısıtlamaları yüzünden bazı fabrikaların kapandığını, stokların tükenmek üzere olduğunu söylüyor. Alman devi BMW bile tedarik zincirinde aksamalar yaşadığını itiraf etti.

Çin’in gerekçesi ise “ulusal güvenlik” ve “nükleer silahların yayılmasının önlenmesi.” Ama herkes biliyor ki bu, jeopolitik bir satranç hamlesi.

Çin, elindeki bu maden kartını oynayarak hem ekonomik hem de siyasi üstünlük peşinde.

Peki, bu küresel gerilim bize ne anlatıyor? Dünya, NTE tedarikinde Çin’e bağımlı olmanın bedelini ödüyor.

ABD, Avrupa, Japonya, hepsi yeni tedarik zincirleri arayışında. İşte tam bu noktada sahneye Eskişehir çıkıyor, hem de öyle bir giriş yapıyor ki, gözler fal taşı gibi açılıyor.

Dünyanın Yeni Nadir Toprak Başkenti

2022’de Beylikova’da keşfedilen 694 milyon tonluk nadir toprak elementi rezervi, Çin’in 800 milyon tonluk devasa Bayan Obo sahasından sonra dünyanın en büyük ikinci sahası. Bu, öyle sıradan bir keşif değil; Türkiye’yi küresel NTE piyasasında bir oyuncu, hatta bir lider yapabilecek bir hazine!

Fiber optikten uydu haberleşmesine, akıllı füzelerden yakıt hücrelerine kadar 20’den fazla alanda kullanılacak.

Peki, bu ne demek? Çin’in ihracat kısıtlamaları yüzünden dünya sanayisi tökezlerken, Eskişehir’in bu rezervi Türkiye’ye müthiş bir fırsat sunuyor.

Ekonomik Ve Jeopolitik Bir Devrim

Bu keşif, Türkiye için ne anlama geliyor? Bir kere, ekonomik bir devrim!

Eskişehir’deki rezerv, yüzeye yakın olduğu için çıkarma maliyetleri düşük. Bu, Türkiye’yi küresel piyasada rekabetçi kılıyor.
Üstelik sadece ham maden satışı değil, işlenmiş ürünler de hedefleniyor. Cevheri işlemeden sattığınızda 1 birim kazanıyorsanız, ara ürünle 10 kat, uç ürünle 100 kat kazanıyorsunuz. Bu, Türkiye’nin ihracat gelirlerini katlayabilir, yeni yatırımları çekebilir, istihdam yaratabilir.

Jeopolitik açıdan ise Türkiye, Batı’nın Çin ve Rusya’ya bağımlılığı azaltma çabalarına altın bir fırsat sunuyor. ABD ve AB, “Kritik Mineral Güvenliği Ortaklığı” gibi girişimler başlatmışken, Türkiye bu ortaklığa katılarak stratejik bir konuma yerleşti.
Eskişehir’deki rezerv, insansız hava araçlarından F35’lere kadar savunma sanayiinde kritik bir rol oynayabilir. Türkiye, bu elementleri işleyip ihraç ederek hem kendi kendine yetebilir hem de Batı ile uzun vadeli bir ortaklık kurabilir.

Avrupa’nın otomotiv sektörü şu anda Çin’in kısıtlamaları yüzünden kan ağlıyor. Türkiye, bu açığı kapatarak Avrupa’nın güvenilir bir tedarikçisi olabilir. Elektrikli araç motorları, rüzgâr türbinleri, yüksek teknoloji ürünleri…

Hepsi için Eskişehir’in madenleri bir can simidi!

Üstelik, Türkiye’nin coğrafi konumu, lojistik avantajlar sağlıyor. Avrupa’ya yakınlık, nakliye maliyetlerini düşürüyor ve tedarik zincirini hızlandırıyor.

Çin’in masaya vurduğu yumruk, Eskişehir’in eline bir koz verdi. Türkiye, bu fırsatı iyi kullanırsa, sadece ekonomik değil, jeopolitik bir sıçrama yapar.

Ama işimiz bitmedi! Bu rezervleri işlemek, katma değerli ürünlere dönüştürmek için teknolojiye, yatırıma, uzmanlığa ihtiyacımız var. Batı ile ortaklıklar, AR-GE çalışmaları, yerli inovasyon…

Hepsi bu hayali gerçeğe dönüştürecek. Eskişehir, sadece Türkiye’nin değil, dünyanın da gözbebeği olabilir.

Çin’in kısıtlamaları, başkaları için kriz; bizim için fırsat!