Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Ayşe Ünlüce’nin, Emlak Komisyoncuları Odası programında yaptığı trafik ve otopark açıklamaları aslında yalnızca bir kente dair teknik bilgiler değil; Türkiye’nin makro sorunlarından birinin küçük bir kesitiydi.

Trafik, artık sadece İstanbul’un, Ankara’nın, İzmir’in değil; nüfusu 1 milyon bandındaki şehirlerin de gündelik hayatını zorlayan, ekonomik verimliliği düşüren bir meseleye dönüşmüş durumda.

Bunun büyüyen ve kendini hissettiren örneğini de Eskişehir’de hep beraber yaşayarak gözlemliyoruz.

Bir sosyolog olarak ifade edebilirim ki her ne kadar trafik konusu bir alt yapı, yatırım sorunu gibi görünse de bu sorun aslında Türkiye’nin toplumsal yapısını da gözler önüne seren toplumsal bir sorundur. Yani trafik dediğimiz mesele, artık sadece yolların genişliği ya da otopark sayısıyla açıklanamaz. Trafik, bir ülkenin kültürünü, demokrasisini, ortak yaşam anlayışını yansıtan en önemli aynalardan biridir. Trafik, artık yalnızca yolların genişliği ya da otopark sayısıyla çözülecek teknik bir mesele olmaktan çıkmış, bugün trafik; medeniyet testidir, demokrasi aynasıdır, toplumsal saygının röntgenidir.

Ünlüce’nin vurguladığı gibi Eskişehir’de trafik İstanbul’daki gibi devasa boyutlarda değil. Ancak bu, sorunun küçümsenmesini değil, şimdiden doğru alışkanlıklarla çözülmesini gerektiriyor. Çünkü trafik, Türkiye’nin tüm büyükşehirlerinde giderek artan bir makro problem haline geliyor.

· Kaybedilen saatler ekonomiye maliyet yazıyor.

· Sinir katsayısı yükseldikçe toplumsal huzur azalıyor.

· Saygı erozyonu günlük hayatın her alanına sirayet ediyor.

Sorun Yollarda Değil, Zihniyetlerde

Ünlüce’nin “En büyük sorun hatalı parklanma” sözü, işin özünü ortaya koyuyor. Çünkü Eskişehir’de de, İstanbul’da da, İzmir’de de sorun aynı: yol kültürü değil, saygı kültürü eksik. Otoparklar boşken, araçların cadde ortasına, kaldırımlara ya da yaya geçitlerine bırakılması yalnızca kural ihlali değil, başkasının hakkına duyulan kayıtsızlığın ifadesidir.

“Avrupa şehirlerinde dört şeritli bir yol, gerçekten dört şerit işler. Bizde ise iki şerit park edenlerle gasp edilir.

Berlin’de, Paris’te kaldırımlar yayalarındır. Bizde ise araçlar için “geçici garaj.”

Londra’da bir araç kırmızı ışıkta geçerse, sadece kanunu değil, toplumsal düzeni ihlal ettiğini bilir. Bizde “trafik polisi görmedi” diye mesele kapanır.

Sorun otopark değil, zihniyet. Sorun yol değil, alışkanlık. Sorun araç sayısı değil, kuralsızlığın normalleşmesi...

Bunların hepsi, saygısızlığın normalleştiği bir trafik kültürünün parçalarıdır.

Bugün Viyana’da, Amsterdam’da ya da Kopenhag’da trafik sadece ulaşım değil, yaşam kalitesi meselesidir.

İnsanlar bisiklet yollarında güvenle ilerler, yayalar kaldırımlarında özgürce yürür, toplu taşıma saat gibi işler.

Türkiye’de ise hâlâ kavşak ortasında park edilmiş arabalarla, dolmuş durağında çift sıra bekleyenlerle uğraşıyoruz. Avrupa kentleri trafiği “insanı” merkeze alarak yönetirken biz hâlâ “aracı” merkeze alıyoruz.

Eskişehir henüz İstanbul’un kaosuna düşmüş değil. Ama bugün alınacak yanlış alışkanlıklar yarının keşmekeşini hazırlar. Başkan Ünlüce’nin projeleri kuşkusuz önemli. Fakat bu iş yalnızca belediyenin asfaltla çözeceği bir mesele değildir.

Trafikte kurala uymak sadece cezadan kaçmak değil; başkasının hakkına saygı göstermektir. Kaldırıma park etmemek yalnızca bir teknik kural değil; medeniyet göstergesidir.

Unutmayalım: Bir toplumun uygarlık seviyesi, en çok da yollarında görünür. Ve bugün Türkiye, o yolların aynasında, ne yazık ki istediğimiz kadar medeni görünmüyor.

Trafik Demokrasi ve Saygının Test Alanıdır

Bakın açık açık ifade ediyorum;

Eğer bir ülkede sürücüler kurallara uymuyorsa, bu aslında kuralların genel hayatta da içselleştirilmediğini gösterir.

Eğer yayalar kaldırımda bile araçların işgalinden korunamıyorsa, bu toplumda bireysel hakların korunmadığının işaretidir.

Eğer herkes “önce ben” diyorsa, orada ortak yaşam kültürü değil, bireysel çıkarların tahakkümü vardır.

Kısacası trafik, sadece yolların değil, toplumun da ne kadar demokratik, saygılı ve adil olduğunu ölçen bir barometredir.

Eskişehir’de yeni bulvarlar, köprüler, çevre yolları yapılacak. Ama asıl mesele beton değil, zihniyet dönüşümüdür. Trafik sorununu çözmek, aslında demokrasiyi, ortak yaşam kültürünü ve birbirine saygıyı öğrenmekten geçiyor.

Bugün yanlış park eden, yarın sıraya kaynayan, öbür gün başkasının hakkını gasp eden bir zihniyetle karşı karşıyayız. İşte bu yüzden trafik, sadece bir ulaşım meselesi değil; toplumun aynasıdır.

Ve o aynaya baktığımızda gördüğümüz tabloyu değiştirmediğimiz sürece, hiçbir yol, hiçbir köprü bizi gerçekten ileriye taşıyamaz.