Bir yakınımız öldüğünde çoğumuz aynı refleksleri veririz.

Hayatı, yaşam amaçlarını sorgulamakla başlayan süreç mezarlıkta başka bir boyuta geçer.

Öteye dair hazırlıklarımızı sorgularız, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşanmayacağını düşünmeye başlarız. Hayatın bir sonu olduğu gerçeği ile baş başa kalır ve kendimize çeki düzen veririz.

Gel gelelim mezarlıktan çıkıp günlük hayatımıza döndüğümüz an bu sorgular ve düşünceler arkada kalır. Hiç ölmeyecek gibi yaşamaya devam ederiz.

Ne yazık ki ülkemizde ve şehrimizdeki bazı gerçeklere karşı da aynı refleksleri veriyoruz.

Ne zaman bir deprem olsa Eskişehir’in bir deprem şehri olduğu, zemin ve yapı stoğu açısından ne kadar sıkıntılı olduğunu konuşuyor ve acilen bir şeyler yapmalı diye feveran etmeye başlıyoruz.

Konuyla ilgili felaketten felakete kapısını çaldığımız profesörler, teknik insanlardan demeçler alıyor, yaptıkları uyarıları çok dikkate alıyor gibi yaparak, hayatın normalleşmesini bekliyoruz.

Çünkü normal zamanlarda bu uyarıları dikkate alan yok. Sadece yetkililer değil vatandaşın da umurunda olmayan bazı Eskişehir gerçekleri var.

Bakınız EHA’nın kurulduğu ilk gün, ilk özel röportajlardan birisi Prof. Dr. Can Ayday ile yapıldı. Can Hoca Eskişehir’i bekleyen deprem konusunda çok ciddi ve ortalama bir tarih vererek yetkililere seslendi.

Ne yazık ki ilk günlerin en az izlenen, en az okunan haberiydi bu….

Çok önemsenen, dikkatle izlenen Çarpışma programında bir bölümü deprem ve kentsel dönüşüne ayırdık. Hem vatandaşın hem yetkililerin dikkate alması gereken pek çok detay verdik.

Ne yazık ki tüm Çarpışma programları içinde en az izlenen program o oldu…

Yani felakete dönüşmedikçe üzgünüm ama bilimin, uyarıların, tehlikenin reytingi yok.

Ne yaşayan ne sorumlu olanın bu gerçeklerle yüzleşmeye niyeti, isteği olmuyor.

Yumurtadan anlamak için tavuk olmaya gerek yok.

Hepimiz biliyoruz ki Eskişehir’de büyük bir deprem bekleniyor.

Ve Eskişehir sıvılaşmış zemini, eski binaları, tek merkeze sıkışmış kalabalık nüfusu ile böyle bir depreme hazır değil.

Allah göstermesin ama yaşanacak felaketin bilançosu tahmin bile edilemeyecek kadar büyük olur.

Yıllardır kentsel dönüşüm, afet riskli alanların dönüşümü gibi hassas konularda 2 tuğla üst üste koyamadık.

Bakın eskiden Anadolu Üniversitesi şimdi ESTÜ’nün yer bilimleri ile ilgili Eskişehir özelinde çok ciddi araştırmaları var. Hem zemin etüdü hem de yapı stoğu ile ilgili bolca araştırmalar yaptılar.

Peki kapılarını çalan, akıllarını alan, ne yapmalıyız diye danışan oldu mu? Bilmiyorum.

Eskişehir’de yeni arsa üretemiyoruz. Yeni kentler oluşturup şehir merkezini yayamıyoruz. Siyasi çekişme yüzünden devlet kurumları ile koordineli bir dönüşüm gerçekleştiremiyoruz.

Denetim konusunda ise ciddi şüphelerim var.

Mesela Eskişehir’in sadece en işlek caddelerinin yapı envanteri sağlıklı bir şekilde denetlendi mi? Bina altlarında bulunan mağazaların, dükkanların kolonları tek tek kontrol edildi mi?

Alan genişletmek için kolonları kesilen, çekme mesafeleri imar planına sadık olmayan yerler raporlandı mı?

Deprem bölgesinde karşımıza çıkan ve eksiklerine rağmen tahliye edilmeyen, hatasız gibi ruhsat verilmiş yerler Eskişehir’de olabilir mi?

Yaşanacak felaket karşısında alınacak en hızlı tedbir denetimdir.

Lütfen kimse kimseye çeşitli gerekçelerle topu atmasın. Bahane üretmesin. Derdi üzüm yemek olan bağcıyı dövmeye kalkmasın.

Bugünden tezi yok esaslı bir denetim süreci başlasın ki, yaşayabileceğimiz felakete karşı en azından bir adım atmış olalım.

Yoksa 1 ay geçer ve bizim tüm hassasiyetimiz, endişemiz rutin hayatın içinde kaybolur gider.

Yoksa öyle bir felaket yaşarız ki sorulan hesabın anlamı kalmaz.