İş, işçi, emek… 
Hepsi çok yüce, çok kutsal, çok önemli değerler. 

O yüzden yıllardan bu yana bu sihirli kelimelerden taraf olurum. Hak arama mücadelelerinde tavrımız hep iş ve işçiden yanadır. 

Ancak son yıllarda sendikal mücadelenin bu kavramların anlamına layık olamadığını, bazen işverenle olan diyalogları bazen ise işverene karşı takındıkları tavır ile işçilerin lehine değil, aleyhine bir örgütlenme içine girdiklerini gözlüyorum. 

Hoşuma gitmeyen, kafamı kurcalayan şeyler içinde bu kez Eskişehir’de gerçekleşen ve işçilerin aleyhine ilerleyen bir mücadeleye dikkat çekmek, bu konuda Kristal İş Sendikası Eskişehir Şubesi ve Başkan Erdal Akyazı’ya bazı eleştiriler ve sorular yöneltmek istiyorum. 

Malumunuz Kristal İş’e bağlı yaklaşık 100 işçi 30 Haziran tarihinden bu yana Eskişehir Atışkan Alçı Çukurhisar işletmesinde grev yapıyor. 

Üzerinden 4 aylık bir süreç geçmiş ve halen daha anlaşma sağlanamadığı için işçiler de, çalışanlarda mağdur diyebiliriz. 

Ancak süreç içinde dikkat çekici, insanı şüpheye düşüren eylemler var. 

Haliyle Kristal İş sendikası üye toplamak için mi bu grevi uzattı, yani işçiyi kendine kalkan olarak mı kullanıyor? 

Yoksa Atışkan işletmesi ile Şube Başkanı Erdal Akyazı arasında kişisel bir problem mi var, işçiler buna mı alet mi ediliyor? 

Kristal İş Genel Merkezinin Eskişehir’de başka, bilmediğimiz bir hedefi, amacı var da bu durum kamuoyundan mı saklanıyor?  

Diye başlayan ve sorguladığım nice detay var!  

Bunları neden sorguluyorum,  gelin kısaca özetlemeye çalışayım… 

Ülkede 1 Temmuz tarihinde asgari ücrete tarihin en büyük zam oranlarından biri yapıldı.
Bu zammın geleceği günler öncesinden belli olmasına rağmen sadece 1 gün önce greve gidildi? 

Neden? 
Ara zammın geleceği ayan beyan ortadayken bu neden yapıldı gerçekten merak ediyorum… 

İşveren toplu iş sözleşmesi için grev kararı bildirildikten sonra greve gerek yok, masaya oturalım demesine ve talepleri görüşmek istemesine neden masaya oturmak istenilmedi? 

O elin havada bırakılmasının özel bir sebebi var mı? 

İşletme işçilerin hak arama mücadelesine saygı duyup yer, yemek, elektrik su bile tahsis etmesine rağmen sendika eylem yapmak için niye işletme ile alakası olmayan bir yer tercih etti? 

Sendika Genel Başkanı süreç içinde Eskişehir’e defalarca gelmesine rağmen neden işveren tarafı ile görüşmedi. Genel Merkez ile Şube Başkanı Akyazı arasında bir fikir ayrılığı mı var? 

Ve Başkan Erdal Akyazı …
İşçi hakkını kimde ve nerede aramalı? Atışkan’da greve giderken orayı bırakıp firma ortaklarından birinin oğluna ait işyeri hakkında itibar suikastı yaparak ticari faaliyetine gölge düşürmenin nasıl bir açıklaması olabilir? 

İş, emek yüce, kutsal diye nutuklar atan, hak aramakla mükellef bir sendikanın fabrikadan bağımsız bir işyerine hücum etmesi ve oradaki emeğin, işin saldırıya uğraması hakkında bir cevabı olacak mı? 

Bunu kim düşündü, kim akıl etti? Burada yaşanan olayla kopan bağların sorumluluğu kimde? 

Grevden ayrılmak isteyen, işletme ile münferit anlaşmak isteyen ya da başka sendikaya geçiş yapmak isteyen işçilere baskı uygulandı mı? 

Peki, grev kararı nedeniyle fabrika üretim yapamıyorken grev kararı alan işçilerden bazıları farklı yerlerde hem de kayıtsız olarak çalışıyor mu? 

Bu ana amacının dışına taşmış olan karardan sonra işletme mağdur oldu diyelim, acaba işçiler mağdur olmadı mı? Belki de taleplerinden fazlasını alabilecekken sendika başkanının tavrı yüzünden aslında haklarından olmadı mı? 

Diyorum ya sorgulanacak çok detay var. 
Bazı gelişmeleri mesela yelekler giyilerek başka bir firmaya ağır ithamlarda bulunan birkaç kişiyi çarşıda gözlerimle gördüm. 
Sürece dair bazı gelişmeleri orada çalışan arkadaşların bulunduğu dost meclislerinde duydum. 

Üstelik bu konuda sadece sendika değil olan bitenle ilgili kamuoyunu sağlıklı bilgilendirmeyen işletme yetkililerini de eleştiriyor ve süreçle ilgili bilgi vermeye davet ediyorum. 

Yaşanan son olaydan sonra sanırım işveren anlaşma ile ilgili olumlu düşüncelerini rafa kaldırmış ve “bu itibar suikastı ile hak mücadelesi alanın dışına çıktı, artık gerekirse üretmem ama anlaşmaya da yanaşmam” diye kızgın bir tavra girmiş. 

Haksız diyemem, empati yapınca bende aynı refleksi gösterebilirim. 
Ama bir orta yol, bir yöntem, bir özür belki de çok şeyi değiştirir diye düşünüyorum. 

Belki devam ederiz ama bugünlük başladığım yere dönüyorum. 

İş, emek ve hak elbette kutsaldır, başımızın tacıdır. 
Ancak kimse bu kavramların arkasına saklanarak, bu kutsallığı kendine kalkan ederek küçük hesaplar peşine düşmemeli. 
Popülist hamlelerle işçi mağdur ediliyorsa, amaç hak alanının dışına çıkıyor ve kişisel ya da kurumsal kazanımlar çalışanı korumak yerine mağdur ediyorsa, ispat edemesek bile bazı şeylerin bu kadar şüpheye düşmesi sakıncalıdır. Tamir edilmelidir. 

Yoksa gün gelir hak arayan hiç kimse arkasında kimseyi bulamaz…