Adını duyunca insanın aklına tarihin tozlu sayfalarından fırlamış bir masal diyarı geliyor.

Ama ya gerçekler? Bugün Han, EHA’dan Buse Kuşcu’nun “Tarihi Var, Ziyaretçisi Yok: Han Hayalet İlçeye Dönüştü!” haberinde de çarpıcı bir şekilde anlattığı üzere, adeta bir hayalet ilçeye dönüşmüş durumda. Elbette ki bu bugünün hikâyesi değil. Bu uzun bir sürecin sonunda varılan bir sonuç.

Sokaklar sessiz, dükkânlar boş, tarih ise ilgisizliğin pençesinde çürüyor. Peki, ne oldu da bu kültürel cevher, turizmin tozlu raflarında unutuldu?

Gelin, Han’ın dramını nedenleriyle ve sonuçlarıyla masaya yatıralım.

Han’ın sorunu, sahip olduğu hazinelerin farkında olmaması değil; bu hazineleri dünyaya anlatamaması. Tarihi hamamlar, yeraltı şehirleri, doğal güzellikler…

Bunlar, bir ilçeyi turizm cennetine çevirebilecek değerler. Ama ne yazık ki, Han’ın bu potansiyeli, vitrinde sergilenmeyi bekleyen paha biçilmez bir mücevher gibi tozlanıyor.

Tanıtım eksikliği, ilçenin en büyük düşmanı. Sosyal medya çağında, bir destinasyonun kaderini birkaç etkileyici görsel, bir viral video değiştirebilir. Ama Han, bu çağın nimetlerinden faydalanamıyor. Ne bir turizm kampanyası, ne bir festival, ne de dijital platformlarda parlayan bir tanıtım filmi…

İlçenin adı, turizm rotalarında anılmıyor bile.

Buse Kuşcu’nun haberinde Mevlüt Ovalı’nın sözleri bu gerçeği tokat gibi yüzümüze çarpıyor: “Açık olup olmadığını bile bilen yok.” Tarihi yapılar kapalı mı, açık mı, kimse bilmiyor. Çünkü kimse anlatmıyor!

Erişilebilirlik Fiziksel Yolla Sınırlı Değil

Han’a turist neden gelmez? Çünkü Han’a ulaşmak, bir labirentte yolunu bulmak kadar zor. Oysa ulaşım altyapısı, bir turizm destinasyonunun can damarıdır.

Han’ın yolları, tabelaları, toplu taşıma imkânları ne durumda? Eğer bir turist, “Han’a nasıl giderim?” sorusuna net bir cevap bulamıyorsa Han’a neden gitsin?

Erişilebilirlik sadece fiziksel yollarla da sınırlı değil. Bilgi erişimi de bir o kadar önemli. Han’ın tarihi ve kültürel değerlerini tanıtan bir web sitesi, bir mobil uygulama, hatta düzgün bir broşür bile mi yok?

Turist, Han’ın ne sunduğunu bilmeden neden gelsin?

Bu, bir restoranın menüsü olmadan müşteri beklemesi gibi bir şey.

Nerede Bu Devlet Tamam da Ya Hanlılar Nerede?

Han halkının turizme bakışı da bir başka mesele. Buse Kuşcu’nun haberinde Mevlüt Ovalı’nın anlattıkları, halkın ruh halini gözler önüne seriyor: Bir zamanlar kadınlar kooperatiflerde üretim yapar, el emeği ürünler turistlerin ilgisini çekerdi.

Bu, sadece ekonomik bir kazanım değil, aynı zamanda bir topluluk ruhuydu. Ama şimdi? O ruh kaybolmuş. Halk, turizmin canlanması için yerel yönetimlerden ve ilgili kurumlardan medet umuyor.

Haklılar da…

Ama bir yandan da sormadan edemiyorum: Han halkı, kendi ilçesinin turizm potansiyelini canlandırmak için ne kadar inisiyatif alıyor? Küçük bir kafe, bir kültürel etkinlik, bir sokak pazarı… Bunlar, halkın kendi çabasıyla başlayabilecek adımlar. Evet, yerel yönetimlerin ve devletin desteği şart.

Ama turizmin ruhu, halkın o ruha olan inancıyla yeşerir. Han’da bu inanç, şu an için bir nostaljiye dönüşmüş gibi.

Han’ın turizmdeki çöküşünün sonuçları, sadece ekonomik değil, sosyal ve kültürel bir yıkım. Esnafın kepenkleri kapalı, gençler ilçeyi terk etmiş, yaşlılar bayram ziyaretlerini bekliyor. Tarihi yapılar, ilgisizlikten harabeye dönüyor.

Peki, Ne Yapılmalı?

Han’ın kurtuluşu, bir silkelenme ile mümkün. Önce tanıtım: Sosyal medya kampanyaları, influencer iş birlikleri, kısa filmler…

Han’ın hikâyesi, dünyaya anlatılmalı. Sonra erişilebilirlik: Ulaşım altyapısı güçlendirilmeli, turist rehberleri hazırlanmalı. Ve en önemlisi, halkın katılımı: Yerel kooperatifler yeniden canlandırılmalı, kadınların el emeği ürünler vitrine çıkarılmalı, küçük çaplı festivaller düzenlenmeli.

Han, bir hayalet ilçeye dönüşmek zorunda değil.

Buse Kuşcu’nun haberi, Han’ın sessiz çığlığını duyurdu. Şimdi sıra bizde. Han’ı yeniden canlandırmak için bir adım atalım. Çünkü tarih, kültür ve insan unutulmayı hak etmez.