Öncelikle şunu peşinen ifade edeyim ki yazarken çok zorlandığım, kaş yapayım derken göz çıkarmaktan korktuğum ama yazmazsam Eskişehirlilik ruhumun ve vicdanımın zarar göreceğinden çok endişe ettiğim bir yazıdır.
Yazıda ismi geçen karakterler ve kişileri birbirleri ile kıyaslamak değil, aslında olaya bakış açısının zayıflığını vurgulamak içindir bu cümleler. Bu yazıyı okurken de herkesin buna dikkat etmesi gerekir.
Malumunuz Eskişehir Stadyumu’nun adı, şehrin efsane ismi Prof. Dr. Fethi Heper’e ithaf edildi.
Önceki gün “Fethi Heper, Eskişehir için bir hazine. 1965-1974 yılları arasında Eskişehirspor formasını 300’e yakın resmi maçta terletmiş, 121 golle kulübün tarihine altın harflerle adını yazdırmış bir efsane. Sadece saha içinde değil, saha dışında da bir beyefendi, bir akademisyen, bir şehir sevdalısı. Onun adının yaşatılmasına kim itiraz edebilir? Hiç kimse!
Ama mesele, Fethi Heper’in adının bir stadyuma verilmesi değil; mesele, bu kararın ardındaki niyet, bu niyetin gölgesinde kaybolan bir şehir hafızası” demiştik.
Nitekim Atatürk isminin verilmeyip Fethi Heper isminin stadyuma verilmesi üstelik de bunun şairane şekilde “En Büyük Eskişehirsporlu” gibi duygu ve değerlere dönük bir ifade ile lanse edilmesine itiraz ettik.
Neden mi?
Osman Cemoğlu’nun satırlarına dönerek bu büyüklüğü size anlatmaya çalışayım;
17 yıl, 542 resmi maç, siyah-kırmızı formayla rekor üstüne rekor kırmış, 60 yıllık kulüp tarihinde zirveye çıkmış, taraflı tarafsız herkesin Büyük Kaptan diye seslendiği bir isim var!
Bebeğini, 5 günlük Osman’ını toprağa verip, iki saat sonra Göztepe maçında sahaya fırlayan bir yiğitten bahsediyoruz.
Amatör ruhla, profesyonel bir aslan gibi mücadele etmiş, sahada ter dökmüş, gençlere yol göstermiş.
Türkiye’nin en iyi savunmacılarından biri olmuş; sürati, gücü, hava hâkimiyetiyle rakipleri titretmiş, üç kez Süper Lig şampiyonluğunu son anda kaçırmış, Türkiye Kupası’nı, Cumhurbaşkanlığı Kupası’nı kaldırmış, Sevilla’yı, Twente’yi, Mikkelin’i dize getirmiş kadronun bel kemiği ve kaptanı olmuş.
Yetmedi, 53 kez A Milli formayı giymiş. Tam 53 kez. (Ha, o yıllarda senede 1-2 maç oynanıyordu günümüzün endüstriyel futbolu gibi 2-3 ayda bir -34 maç yapılmıyordu)
Anadolu’dan 50 milli maç barajını aşan ilk ve tek futbolcu. Öyle ki TFF Şeref Madalyası sahibi.
Günümüzün en büyük Türk direktörleri arasında sayılan Fatih Terim’in, Şenol Güneş’in, Mustafa Denizli’nin Milli Takımda tam 9 kez kaptanlığını yapmış.
Coşkun Özarı tarafından gelmiş geçmiş en iyi milli takım 11’inde gösterilmiş…
Şu kariyere bakar mısınız?
Daha ne olsun, daha ne?
Kimden bahsediyorum, elbette ki İsmail Arca’dan.
Şimdi soruyorum, Eskişehir’in koltuk sevdalısı yöneticilerine, karar alıcılarına, stadyuma Fethi Heper ismini önerenlere:
Stadyum gibi bir mabede Fethi Heper ismini verdiniz. İyi hoş.
Ya Eskişehir futbolunun simgesi, Türk futbolunun kaptanı, yaşayan en büyük Eskişehirsporlu İsmail Arca’nın adını bu durumda nereye yazacaksınız? Fethi Heper’in adı stadyumda, peki bu efsanenin adı nerede olacak?
Bir köşeye sıkışmış bir plakete mi layık? Bir antrenman sahasının kenarına mı sığdıracaksınız? Yoksa stadyuma vermek hiç mi aklınıza gelmedi? Gelmediği o kadar belli ki!
Atatürk adını stadyuma vermemek için yıllarca kıvrandınız, manevra yaptınız. Ama İsmail Arca’yı onurlandırmak bile aklınıza gelmedi, radarınıza girmedi!
Bu vefasızlık, bu nankörlük, bu şehre, bu taraftara, bu tarihe ihanet değil de ne?
Osman Cemoğlu’nun yazdığı gibi, İsmail Arca bir semboldü, bir karakter anıtıydı. 5 günlük evladının acısını yüreğine gömüp formasını giyen bir adamdı. Onun adını yaşatmak, bu kulübün, bu şehrin boynunun borcu!
Stadyumun adı Fethi Heper, tamam.
Ama bilin ki, bu hamleniz bile İsmail Arca’ya yapılan büyük bir vefasızlıktır.
Eskişehir’e yakışmıyor.
Yakıştıramıyorum!