Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç, EHA’dan Ayşe Kaytan Uçak’a önemli bir röportaj vererek son günlerde kendisine ve Belediye borçlarına gelen eleştirilere oldukça açık cevaplar verdi. Röportajı dinleyenler ya da okuyanlar Ataç’ın açıklamalarından hem belediyenin mali durumuna dair şeffaf bir tablo sunulduğunu hem de CHP’li belediyelere yönelik siyasi baskıların perde arkasının gözler önüne serildiğini net şekilde görmüştür.

Peki, bu eleştiriler ne kadar haklı ve Ataç’ın savunması Tepebaşı’nın gerçeğini ne kadar yansıtıyor?

Bu soruyu yanıtlamadan önce Ataç’ın bu konuda verdiği açıklamaları hatırlatmak gerekiyor:

Ahmet Ataç ne dedi?

Borçların Varlığı ve Geçmişi: Ataç, Tepebaşı Belediyesi’nin borçlarının olduğunu açıkça kabul ediyor. 2009’da göreve geldiğinde belediyenin bütçesi 56 milyon TL iken, borcu 51 milyon TL idi. Bu borcu devraldığını ve şikâyet etmeden yönettiğini belirtiyor. Borçların bir kısmının geçmiş yönetimlerden geldiğini, ancak yapılan yatırımların kente hizmet olarak geri döndüğünü vurguluyor.

Yatırımlar ve Hizmetler: Ataç, borçların altyapı ve sosyal projeler için kullanıldığını ifade ediyor. 1999’da göreve başladığında Tepebaşı’nda spor sahası bile yokken, bugün Su Sporları Merkezi ve Yunus Emre Spor Salonu gibi tesisler kazandırıldığını, her yıl 25 bin kişinin yüzme öğrendiğini belirtiyor. Ayrıca, 500 bin ton asfalt dökülerek altyapının güçlendirildiğini, yatırımların merkeze değil mahallelere odaklandığını söylüyor.

Merkezi Yönetimden Kaynaklanan Engeller: İller Bankası’ndan gelen payların %50’sine kadar kesinti yapıldığını, bu kesintilerin personel maaşlarını ve hizmetleri zorlaştırdığını belirtiyor. Taşeron Yasası nedeniyle müteahhit borçlarının belediyelere yüklendiğini, arazi veya uzun vadeli yapılandırma önerilerinin ise reddedildiğini ifade ediyor. Bu durumun, CHP’li belediyelere yönelik siyasi bir baskı olduğunu öne sürüyor.

Maaş ve Kıdem Tazminatı Sorunları: Vergi kesintileri nedeniyle maaş ödemelerinde zaman zaman aksaklıklar yaşandığını, ancak ödemelerin tamamen durdurulmadığını, ilk hafta içinde tamamlandığını belirtiyor. Emeklilik yasasındaki değişiklikler nedeniyle beklenenden fazla personelin emekli olmasıyla kıdem tazminatlarının ödenmesinde gecikmeler yaşandığını, ancak bunların en kısa sürede çözüleceğini taahhüt ediyor.

İflas İddialarına Yanıt: Ataç, belediyenin ödenemeyecek bir borcu olmadığını, borçların yönetilebilir olduğunu ve iflas iddialarının asılsız olduğunu savunuyor. İktidarın özelleştirmelerle 71 milyon dolarlık kamu varlığını elden çıkardığını, Türkiye’nin iç ve dış borçlarını ödeyemez hale geldiğini söyleyerek eleştirilere karşı çıkıyor. “Esas iflas eden AKP’dir” diyerek, belediyenin mali durumunun abartıldığını ifade ediyor.

Siyasi Eleştirilere Karşı Duruşu: Ataç, eleştirilerin artmasının sebebini, kendisinin halk nezdindeki sevgisinin ve siyasi başarısının engellenememesine bağlıyor. Beş dönemdir seçimi kazandığını, sağ seçmen ağırlıklı bir bölgede bile halkın sevgisini kazandığını vurguluyor. “Bileğimi bükemezler” diyerek, eleştirilerin siyasi motivasyonlu olduğunu ve halkın desteğinin her geçen gün arttığını belirtiyor.

Müfettiş Denetimleri: Denetimlerin rutin olduğunu, ancak son dönemde bir müfettişin haddini aşan davranışlar sergilediğini, AKP’lilerle temas kurarak taraflı raporlar hazırladığını iddia ediyor. Bu durumu Sayıştay’a bildirdiğini ve denetimlerden bir sonuç çıkmayacağını söylüyor.

Tüm bunlar algı operasyonu mu?

Ahmet Ataç’ın açıklamaları ışığında, Tepebaşı Belediyesi’ne yönelik “çok borcu var, ödeyemiyor” eleştirilerinin temelinde merkezi iktidarın CHP’li belediyelere yönelik siyasi baskısının bir sonucu olarak algılanabileceğini söylemek mümkün.

Ataç’ın röportajında vurguladığı birkaç nokta, bu eleştirilerin bir algı çalışması olabileceğine işaret ediyor:

1. Ataç, İller Bankası’ndan gelen payların %50’sine kadar kesinti yapıldığını ve Taşeron Yasası’yla belediyelere ek borçlar yüklendiğini belirtiyor. Bu, CHP’li belediyelerin mali açıdan köşeye sıkıştırılmaya çalışıldığını düşündürüyor. Merkezi yönetimin, özellikle 2024 yerel seçimlerinde CHP’nin ekonomik değeri yüksek şehirlerin %66’sını kazanmasının ardından bu baskıyı artırdığına dair Ataç’ın iddiaları, siyasi bir motivasyonun varlığına işaret ediyor.

2. Ataç, son dönemde gelen bir müfettişin AKP’lilerle temas kurarak taraflı raporlar hazırladığını ve haddini aşan davranışlar sergilediğini öne sürüyor. Bu tür denetimlerin, belediyeyi yıpratmak için kasıtlı bir şekilde kullanıldığı izlenimini veriyor. Özellikle müfettişin AKP İlçe Başkanı’yla görsel paylaşımı gibi iddialar, denetimlerin objektiflikten uzak, siyasi bir araç olarak kullanıldığına dair şüphe uyandırıyor.

3. Ataç, Cumhurbaşkanı’nın “silkeleyin” talimatından bahsediyor ve bu söylemin, CHP’li belediyelere yönelik bir yıpratma kampanyasının parçası olduğunu ima ediyor. AKP’li il ve ilçe başkanlarının “istifa et” gibi çıkışları, eleştirilerin belediyenin mali durumundan çok siyasi bir hesaplaşma amacı taşıdığını düşündürüyor.

4. Ataç’ın beş dönemdir, sağ seçmen ağırlıklı bir bölgede seçimi kazanması ve halkın sevgisini kazanması, eleştirilerin halk nezdinde karşılık bulmadığını gösteriyor. Bu durum, eleştirilerin daha çok siyasi rakiplerin algı yaratma çabası olduğunu destekliyor. Ataç’ın “Bileğimi bükemiyorlar” ifadesi, bu eleştirilerin belediyeyi yıpratmaktan çok, halkın desteğini kırmayı hedeflediğini ima ediyor.

Başarı gölgelenmek mi isteniyor?

Bu noktalar bir araya getirildiğinde, eleştirilerin yalnızca belediyenin borç durumuyla ilgili olmadığını, daha çok CHP’li belediyelerin başarılarını gölgelemek ve halk nezdindeki güvenilirliklerini sarsmak için bir algı çalışması olarak kurgulanmış olabileceğini söyleyebiliriz. Merkezi iktidarın, özellikle yerel seçimlerdeki kayıplar sonrası CHP’li belediyelere yönelik mali ve siyasi baskıyı artırdığı, Ataç’ın açıklamalarından da açıkça görülüyor. “İflas” gibi çarpıcı ifadelerin kullanılması, kamuoyunda belediyelerin başarısız olduğu algısını yaratmaya yönelik bir strateji olarak değerlendirilebilir.

Halk nezdinde memnuniyetsiz yaratabilir

Ancak, bu eleştirilerin tamamen algıdan ibaret olduğunu söylemek de haksızlık olabilir. Ataç, borçların varlığını kabul ediyor ve maaş ödemelerindeki aksaklıklar ile kıdem tazminatı gecikmelerini doğruluyor. Bu sorunlar, merkezi yönetimin kesintileriyle bağlantılı olsa da, halk nezdinde bir memnuniyetsizlik yaratma potansiyeline sahip. Yine de, Ataç’ın yatırımların kente kazandırdığı değer ve borçların yönetilebilir olduğu vurgusu, eleştirilerin abartıldığını ve siyasi bir çerçevede sunulduğunu gösteriyor.

Tepebaşı Belediyesi’ne yönelik eleştiriler, merkezi iktidarın CHP’li belediyelere uyguladığı siyasi baskının bir yansıması olarak görülebilir. Mali kesintiler, taraflı denetimler ve siyasi söylemler, bu eleştirilerin bir algı çalışması olarak kurgulandığını düşündürüyor. Ancak, Ataç’ın şeffaf ve kararlı duruşu, halkın desteğiyle birleştiğinde, bu algı çalışmasının başarı şansı düşük görünüyor.

Sandık, bu tür siyasi hamlelerin nihai cevabını verecek gibi duruyor.