Eskişehir Teknik Üniversitesi Porsuk Meslek Yüksekokulu ve bağlı yüksekokulların ortaklığında düzenlenen “Meslek Ağı Zirvesi” önemli isimleri bir araya getirdi. Zirvenin dikkat çeken konuşmacılarından biri olan Eskişehir Organize Sanayi Bölgesi (EOSB) Yönetim Kurulu Başkanı Nadir Küpeli’ydi.

EHA’dan Buse Kuşcu’nun yerinde takip ederek haberleştirdiği Küpeli’nin konuşması sadece Eskişehir’in değil, Türkiye sanayisinin kanayan yaralarına parmak basan bir manifesto niteliğindeydi. Küpeli’nin, 28 Şubat 1997 sürecinin sanayi üzerindeki uzun vadeli etkilerinden başlayarak, iş gücü piyasasındaki dönüşüm, eğitim sisteminin yetersizlikleri ve mesleki eğitimin önemine uzanan açıklamaları, adeta bir uyandırma çağrısıydı.

Peki, Küpeli’nin bu çıkışı ne kadar haklı, ne kadar uygulanabilir? Gelin, bu soruya yakından bakalım.

Küpeli’nin sanayideki mevcut sorunların kökenini 28 Şubat sürecine bağlaması tarihsel bir perspektif sunması açısından önemliydi. Küpeli, 1997’deki siyasi ve sosyal çalkantıların, ekonomik yapıda uzun vadeli hasarlara yol açtığını iddia ediyor. Bu tespit, belki de yeterince tartışılmamış bir gerçek. O dönemde başlayan güven bunalımı, eğitim politikalarındaki savrulmalar ve toplumsal değerlerdeki erozyon, bugün sanayinin nitelikli iş gücü bulamama gibi sorunlarla boğuşmasının temel nedenlerinden biri olabilir.

Nitekim Küpeli’nin bu bağlantıyı kurması, sorunun sadece bugüne ait olmadığını, köklü bir meseleyle karşı karşıya olduğumuzu hatırlatıyor.

Ancak asıl mesele, Küpeli’nin işaret ettiği iş gücü piyasasındaki dramatik değişim. “‘Ne iş olsa yaparım’ anlayışı artık sanayiye yetmiyor” sözü, modern ekonominin acı gerçeğini özetliyor. Sanayi, ağır makinelerin gölgesinden çıkıp yapay zekâ, yazılım ve bilişim gibi yüksek teknoloji alanlarına yönelirken, “her işi yaparım” zihniyetiyle yetişen bireyler bu dönüşüme ayak uyduramıyor. Küpeli’nin bu tespiti, sanayinin ihtiyaç duyduğu nitelikli, uzmanlaşmış iş gücüne olan açlığı gözler önüne seriyor. Eskişehir gibi sanayi ağırlıklı bir kentte, her yıl 2 bin 500 yeni çalışana ihtiyaç duyulurken, bu talebin doğal yollarla karşılanamaması alarm zilleri çaldırıyor.

Eline Anahtar Almayan Mühendis Olmaz

Küpeli’nin üniversite mezunlarının işsizlik sorununa getirdiği eleştiri de oldukça çarpıcı. “Üniversite mezunu olmak tek başına çözüm değil” derken, eğitim sistemimizin piyasanın taleplerine ne kadar uzak olduğunu vurguluyor. Her yıl binlerce mühendis mezun olurken, fabrikaların asıl ihtiyacı olan teknisyen ve ara eleman eksikliği sürüyor. Küpeli’nin Alman mühendis örneği ise kültürel bir zihniyet farkını ortaya koyuyor: Bizde mühendis, sahada eline anahtar almaktan imtina ederken, Almanya’da mühendis bizzat üretim sürecinin içinde. Bu, sadece bir iş yapış tarzı farkı değil, aynı zamanda rekabet gücümüzü doğrudan etkileyen bir anlayış sorunu.

Meslek Liselerinin Bugünkü Durumu Fiyaskodur

Kadın istihdamı ve mesleki eğitim projelerine vurgu yapması, Küpeli’nin çözüm odaklı yaklaşımını gösteriyor. EOSB’nin 2019’da açtığı meslek okulu ve MEGEM A.Ş. gibi girişimler, sanayinin kendi göbeğini kesme çabasının somut örnekleri. Özellikle meslek sahibi olmayan bireylere, hatta mühendislere yeni beceriler kazandıran bu programlar, hem bireysel hem de ekonomik kalkınma için umut verici. Ancak bu projelerin ölçeği, Eskişehir’in ve Türkiye’nin ihtiyacını karşılamaktan henüz uzak. Küpeli’nin “meslek liseleri yeniden değer kazanmalı” çağrısı, bu noktada kritik bir öneme sahip. 1980’lerde sınavla öğrenci alan, mezunlarının hızla iş bulduğu meslek liselerinin bugünkü itibarsızlığı, eğitim politikalarımızın en büyük fiyaskolarından biri.

Küpeli’nin “fabrikalar işçi bulamıyor, üretim düşüyor” sözü, sorunun aciliyetini net bir şekilde ortaya koyuyor. İş gücü eksikliği nedeniyle ikinci ve üçüncü vardiyaların kurulamaması, üretimin düşmesi demek. Bu, sadece Eskişehir’in değil, Türkiye’nin küresel rekabet gücünü tehdit eden bir durum. Küpeli’nin çözüm önerisi ise net: Sanayi, kendi insan kaynağını kendisi yetiştirmeli. Bu, eğitim kurumlarıyla iş birliğini artırmayı, kadın istihdamını güçlendirmeyi ve meslek liselerini yeniden yapılandırmayı gerektiriyor.

Çözümler İmkansız Değil

Peki, Küpeli’nin bu çıkışına nasıl bir not vermeli? Açıkçası, tespitleri yerinde, eleştirileri cesur, çözüm önerileri ise uygulanabilir. Ancak bu önerilerin hayata geçirilmesi için sadece sanayinin değil, devletin, üniversitelerin ve toplumun topyekûn bir zihniyet değişimine ihtiyacı var. Meslek liselerinin yeniden itibar kazanması, üniversite eğitiminin piyasanın ihtiyaçlarına göre yeniden tasarlanması ve kültürel olarak “sahada çalışma” anlayışının benimsenmesi, uzun soluklu bir çaba gerektiriyor. Küpeli’nin “herkes taşın altına elini koymalı” sözü, bu kolektif sorumluluğun altını çiziyor.

Sonuç olarak, Nadir Küpeli’nin konuşması, bir sanayi liderinin özeleştirisi olmanın ötesinde, Türkiye’nin ekonomik geleceğine dair bir yol haritası sunuyor. Sorunlar derin, ama çözümler imkânsız değil. Yeter ki, Küpeli’nin dediği gibi, “üretmek zorundayız” gerçeğini unutmayalım. Çünkü bu ülkenin refahı, ancak nitelikli iş gücüyle mümkün. Şimdi sıra, taşın altına elimizi koymakta.