Geride bıraktığımız bayram kutlamasında siyasi arenada adeta bir “hoplama zıplama” taşlaması gerçekleşti. CHP İl Başkanı Talat Yalaz’ın ifadeleriyle kendimizi bayramda bile 'hoplayarak zıplayarak' gerilim dolu bir siyasi atmosferin içinde bulduk.

Kimileri bunu neşeli bir lunapark deneyimindeymiş gibi iyi vakit geçirmek olarak sanıyor olabilir, ancak sosyal, ekonomik, kültürel, sportif ve politik hayatta hoplatılan da zıplatılan da vatandaşın kendisi olduğu için bu hiç de eğlenceli görünmüyor.

CHP’li Yalaz’ın açıklamalarını irdelediğimizde, aslında toplum içindeki derin yaraların ne denli büyüdüğünü görüyoruz. Bayramlarda nefretten arınmış, birlik içinde bir kutlama kültürüne alışık bir milletiz. Peki ya yaşamdan uzak ve hatta ötekileştirme diliyle bayramların güzelliğinin gölgelenmesine alışkın mıyız?

İşte burada ne yazık ki yüreklerimiz kırgınlık ve sinirden hoplayıp zıplıyor.

Siyasetçilerin bayram kutlamalarında sarf ettiği sözlerin birleştirici olmaktan çok uzak, aksine kutuplaştırıcı olduğunu ne yazık ki hep birlikte gördük. Politik diyalogların, toplumu kucaklaması, barıştırması gerekirken, ötekileştirmeyle sonuçlanması üzücü.

Bayramda ailenizle oturduğunuz sofrada kavga mı istersiniz, yoksa şen kahkahalar mı?

Hele bir açıklama var ki nasıl karşılayacağımızı bile bilemedim. AKP’li hükümetin, Eskişehir’e gerçekleştireceği hizmetleri Eskişehirli belediyelerin engellediği iddiası. Bana göre son yüzyılın en bomba iddia ve siyasi açıklamalarından biri bu olabilir. Hatta bu iddia illuminati iddiasını bile gölgede bırakacak düzeydeydi.

Bu tip açıklamalar ve iddialar, siyasette yaygın bir güvensizlik hissini artırıyor. Bir yanda hizmet iddiaları, diğer yanda önlerine atılan engellerden yakınan seçilmişler...

Dolayısıyla ortada bir bulmaca var:

Çözecek olan kim?

Elbette sandığa gidecek olan yüzbinler…

Ve millet, hoplamadan, zıplamadan, sadece bir oy ile konuşacak!

Bakalım önümüzdeki süreçte kim hoplayacak, kim zıplayacak ve sonuç olarak kimler gidip tarihe karışacak? Bizler, demokratik tavırlarımızla bu mozaiği izleyeceğiz.

Çünkü edindiğimiz tecrübeye göre şuna inanıyoruz ki toplumun içine girmeden, meydanlarda halkla göz göze gelmeden, sadece kürsülerde bağırarak siyaset yapılmaz. Yapılsa da, o siyasetin ömrü kısa olur.

Zulmün, haksızlığın, ötekileştirmenin karşısında biriken öfke, er ya da geç sandıkta patlar. Ve o gün geldiğinde, ne hoplamak ne zıplamak kurtarır.