Yazılarımı takip edenler bilir, genellikle yerel gündemle sınırlı kalmaya özen gösteririm. Ancak artık gündem obezi haline geldik. Abur cuburlarla zihnimiz şişerken, ülke bambaşka bir yere doğru ilerliyor. Affınıza sığınarak bu kez yerel gündemi biraz aşmak istiyorum.
***
Bilmiyorum fark ettiniz mi, memleket siyaseti de artık AVM’ler gibi… Bir düşünün, sadece bir şişe deterjan almak için AVM’ye giriyorsunuz. Ama içerideki müzik, kalabalık ve o büyülü kaotik ortam sizi başka başka şeyler aldırmaya yönlendiriyor. Eve döndüğünüzdeyse asıl ihtiyacınız olan deterjanı almadığınızı fark ediyorsunuz.
Kaldı onca bulaşık…
***
Ortada artık dayanılmaz bir boyuta gelen hayat pahalılığı varken, eğitim seviyesi yerlerde sürünüyorken, sağlık sistemi iflasın eşiğindeyken ve adalet sistemi tel tel dökülüyorken; biz ise o siyasi marketten Ekrem İmamoğlu, Kemal Kılıçdaroğlu ve fazlasıyla CHP’yi alıp televizyonun karşısına geçiyoruz.
Oysa dağ gibi sorunlar olduğu yerde durmaya devam ediyor.
***
AK Parti de biliyor ki, halkın somut taleplerine gerçekçi çözümler sunmaktansa, Ekrem İmamoğlu’nun mağduriyetiyle uğraşmak çok daha konforlu…
Adeta bir “karşı ateş” taktiği uygulanıyor.
AK Parti, büyük yangını yani ekonomik krizleri, adaletsizlikleri ve hayat pahalılığını perdelemek için kontrollü bir yangın çıkarıyor. Böylece kendi siyasal alanını genişletiyor ve yürüyebileceği güvenli bir koridor oluşturuyor.
Bu kontrollü ateşin yakıtı ise çoğu zaman CHP, Kemal Kılıçdaroğlu ve özellikle de Ekrem İmamoğlu oluyor. Adeta AK Parti’nin yangınla mücadele ekipmanı gibi kullanılıyorlar.
Bu sayede gerçek sorunlar gözden kayboluyor, gündem ise dikkatlice tutuşturulmuş bu “karşı ateşte” yanıp kül oluyor.
***
CHP’nin 19 Mart’tan bu yana Eskişehir’de düzenlediği mitinglerin neredeyse tamamını izledim. Elbette halkın Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasına karşı bir tepkisi vardı. Ancak insanlar alanlara esasen kendi taleplerini haykırmak, uğradıkları haksızlıkları dile getirmek için gelmişti.
CHP ne yapmalı?
Bu soruya yanıt verebilmek, meselelere geniş bir perspektiften bakmayı gerektiriyor.
Cumhurbaşkanı adayını belirlemek bir haktır, ancak bu hakkın kullanımı, halkın önceliklerini gözetmeden olmaz.
Ekrem İmamoğlu’nun adaletsizliğe uğradığını düşünmek de en doğal haktır, ancak milyonlarca vatandaşın yaşadığı mağduriyet, bu sürecin gölgesinde kalmamalıdır.
Demem o ki; memleketin işçisini, emekçisini, eğitimini ve adaletini kurtardığınızda, Ekrem İmamoğlu zaten kendiliğinden kurtulur. İmamoğlu’nu memleketin bir parçası haline getirmek gerekir, onu göğün yedi kat üstüne hapsetmek değil…